Mark Sedgwick ile Gelenekselciliğin Diğer Yakası
İngiliz asıllı tarihçi Mark Sedgwick’in uzmanlık alanları arasında Gelenekselcilik ve Tasavvuf da bulunuyor. 90’lı yıllarda Kahire’de tarih öğrenimi gören Sedgwick’in Gelenekselciliğe olan ilgisi de bu yıllarda başlıyor. Güncel olarak Danimarka’daki Aarhus Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdüren ve Gelenekselciliğe eleştirel yaklaşımıyla bilinen Sedgwick’in konuyla ilgili, Modern Dünyaya Karşı (Against the Modern World) isminde bir de eseri bulunuyor. Sedgwick ile Gelenekselciliğin ‘‘diğer yakası’’nı konuştuk.
Guénoncu Gelenekselciliğin İslam’ın bir formu olmayıp, kendini genellikle İslami terimlerle ifade eden Batılı felsefi ve dini bir hareket olduğunu söylüyorsunuz. Bu genel kanının hilafına, oldukça cesur bir iddia… Gelenekselci ekolün başlıca temsilcilerinin kendilerini tanımlama biçimleri, sürdürdükleri son derece dindar yaşam tarzları vs. göz önünde bulundurulduğunda bu iddianızı nasıl temellendiriyorsunuz?
Evet, Gelenekselci ekolün başlıca figürlerinin çoğu dindar Müslümanlar. Ancak bununla birlikte bir kısmı da dindar Hristiyan, Budist, Hindu ve Yahudi. Hatta akım içinde birkaç neo-pagan şahsiyet de bulunuyor. Dolayısıyla Gelenekselcilik, Müslüman olmayan Gelenekselciler ve görüşleri dışarıda tutulmaksızın İslam’ın bir formu olarak görülemez, ki zaten onlar da Müslüman olmadıkları için Gelenekselciliği kesinlikle İslam’ın bir formu olarak görmüyorlardı.
Bunun ötesinde, Gelenekselci felsefede İslami kaynaklardan gelmeyen pek çok şey de bulunuyor. Ya da şöyle ifade edeyim; Gelenekselcilikte İslami kaynaklardan geldiği açıkça belli olan oldukça az şey bulunuyor. Bu Gelenekselcilerin Müslüman olmadığı anlamına gelmez elbette: Müslümanlar doğrudan İslam’dan kaynaklanmayan birtakım şeylerle ilgilenmek konusunda bütünüyle özgürdürler; felsefeden mühendisliğe, hatta bahçeciliğe kadar. Bahçecilik İslam’ın bir formu değildir örneğin, ama bahçıvanlar gayet tabii Müslüman olabilir.
Evet ama siz, İslami kuralları titizlikle izlemesine rağmen Guénon’un da asla tam bir Müslüman olmadığını söylüyorsunuz ve onun amacının Urreligion’u modern dünyada gerçekleştirmek olduğunu savunuyorsunuz. Bu çok cesur bir iddia değil mi? Rene Guénon hakkında oluşmuş geniş literatür ve hayatının önemli bir bölümünü nasıl geçirip, nerede/nasıl vefat ettiğinin bilinmesi karşısında iddialarınız fazlasıyla spekülatif olmuyor mu?
Guénon’un hakiki bir Müslüman olup olmadığı benim ya da bir başkasının karar vereceği bir husus değil tabii, bunun kararını vermek Tanrı’nın inhisarında. Ancak onun gerçek bir Müslüman olup olmamasıyla, asli amacının ne olduğu birbirinden farklı şeyler: Tekrar etmiş olacağım ama bir Müslümanın İslam’ın dışında kalan birtakım amaçlara sahip olması da mümkündür. Guénon’un asli ilgisi kesinlikle, bizim Urreligion olarak da adlandırabileceğimiz, perennial felsefe (el-Hikmetü’l-Hâlide ya da ezelî hikmet)’in yeniden keşfiydi, her ne kadar Guénon’un kendisi, bu terimi muğlak bulmuş ve kullanmamış olsa da. Bu durum onun İslam’ı keşfetmeden önceki, erken dönem yazılarında kendini tüm açıklığıyla ortaya koyar ve İslam’ı keşfettikten sonra da yazılarında hakiki manada bir değişiklik olmamıştır: Şayet onun kitap ve makaleleri, yazarının kim olduğu bilinmeksizin okunursa, bu kitap ve makalelerin yazarının bir Müslüman olduğunun pek de açık olmadığı görülür. Onun yazılarının ana amacı da kesinlikle İslam’ın tanıtımı (tebliği) olmamıştır.
Aslına bakarsanız, Guénon’un hayatını nasıl geçirdiğine dair ayrıntılı çok az bilgiye sahibiz. Kesin olarak sahip olduğumuz bilgiler, onun hayatının geç dönemlerini dindar bir Müslüman olarak yaşadığını telkin ediyor. Bu ise onun prennial felsefeye olan ilgisini yitirdiği anlamına gelmez.
Romantizm ilk modernizm eleştirisi olarak bilinir ve o günden bugüne Batı’nın kendi içinden birçok modernizm eleştirisi çıkmıştır. Modernizm eleştirisinin Gelenekselci ekolde işgal ettiği oldukça merkezi yere atfen soruyorum; Gelenekselciliği diğer modernizm eleştirileri ile aynı kategoride değerlendirmek doğru olur mu? Değilse, diğer modernizm eleştirilerinden farklı olarak ne söylüyor/öneriyor gelenekselciler? Kısaca, onu diğer modernizm eleştirilerinden ayıran ve onunla birleştiren özellikleri neler sizce?
Gelenekselciliğin Romantizm ile modernite ve modernizm eleştirilerinde ve hakikatin Doğu’da bulunduğu inancı konusunda ortak birtakım yönleri olduğu kesin. Ancak Guénon, Goethe değildi ve Gelenekselcilikte Romantizmin öznellik/bireysellik için duyduğu coşku/heyecan yoktu. Ayrıca Guénon, Schuon’un esasen kendisinde bir eksiklik olduğunu düşündüğü duygusallık konusunda hiçbir coşku/heyecan göstermez. Bununla birlikte, Gelenekselcilikte modernite eleştirisinden çok -ve daha önemlisi- İslam ve Hinduizm gibi dinler ile olan derin bağlar bulunmaktadır, ki bu bağlar kesinlikle yüzeysel değil, aksine çok samimi/derin bağlardır.
Gelenekselcilik özellikle Türkçe yazında genellikle Rene Guénon ile başlatılıyor. Siz ise onun köklerinin Rönesans’ta, 18. yy.’da yatmakta olduğunu söylüyorsunuz. Hatta ilk izlerini 15. yy.’da arıyorsunuz. Ve Gelenekselciliğin esasen ‘‘Urreligion’’ arayışının 19. yy’daki bir tezahürü olduğunu söylüyorsunuz. Rene Guénon’un kişisel hikayesi de göz önünde bulundurularak, başlangıçta böyle bir arayışın olduğu kabul edilse dahi, kısa bir süre sonra bu arayış tamamen İslami -ve tasavvufi- bir hâl almadı mı? Ve bugün için de tümüyle İslami bir akım/ekol değil mi?
Aslında yaptığım son araştırmalar beni 15. yüzyıldan çok daha gerilere ulaştırdı. Urreligion arayışı beklediğimden çok daha eski ve temel bir mesele olarak kendini ortaya koydu, ve hatta bu arayışın sadece 15. yüzyıldan daha geriye değil, İslam’ın ortaya çıkmasından da çok daha eskiye dayandığı ortaya çıktı.
Ancak sizin de söylediğiniz gibi, böylesi eski bir tutkunun varlığı kendi başına Guénon’un daha sonra fikrini değiştirmediği ve sadece İslam’a yoğunlaşmadığı anlamına gelmez. İnsanlar fikirlerini değiştirirler, geliştirirler ve her şeyden önemlisi, birinin gençken yazdıklarının onun daha ileri yaşlardaki düşüncelerini açıklayacağını düşünmek bir hatadır. Bununla birlikte, daha önce de ifade ettiğim gibi, görünen odur ki, Guénon’un geç dönem yazıları sadece İslam’a yoğunlaşmamaktadır. Yine daha önce söylediğim gibi, Gelenekselci hareketin bugün için İslam ile hiçbir ilgisi olmayan çeşitleri de bulunmaktadır.
Nedir/hangileridir onlar? Zira bir yazınızda da, Guénon’un ölümünden sonra Gelenekselci ekolün parçalandığını söylüyorsunuz. Bütünden ayrılan diğer parçalar hangileri? Bugün de varlıklarını sürdürüyorlar mı? Ve Gelenekselcilikten ayrılan diğer akımların, sizin deyiminizle ‘‘İslamcı Gelenekselciler’’e kıyasla etkileri ne/nasıl oldu Batı’da?
Gelenekselci ekolün ana gövdesinin bugün ne olduğu konusunda ben de tam olarak emin değilim. Bu gövdeyi Seyyid Hüseyin Nasr’ın takipçileri mi oluşturuyor? Ve onlar Bloomington’daki cemaatle aynı kişiler mi? Örneğin, onlar kesinlikle Amerika’daki Tyr dergisinde yazan entelektüellerle aynı gövdeyi oluşturmuyor, ya da Rusya’daki Alexander Dugin’in takipçileriyle… Evet, kimileri Dugin’in ‘‘hakiki’’ bir gelenekselci olmadığını savunuyor ama başka bir konu.
Dolayısıyla, her şeyden önce ‘‘hakiki’’ gelenekselcinin kim olduğunu tanımlamanız gerekiyor. Tabii ki, kendi tanımınıza uymayan herhangi birini ya da herhangi bir şeyi dışarıda bırakabilirsiniz. Ancak bu bize tam olarak neyi izah etmiş olacak? Bir bilim insanı olarak, benim gözlemlemek/incelemek durumunda olduğum şey de bu, benim görevim ‘‘hakiki’’ Gelenekselciliğin ya da ‘‘hakiki’’ İslam’ın ne olduğunu söylemek değil.
Siz Gelenekselciliğin sadece entelektüellere hitap eden bir akım/ekol olduğunu söylüyorsunuz. Bugün de bu özelliğini koruyor mu sizce? Ortalama bir Batılıya ya da Batılı Müslümana hitap etmiyor mu? Zira bu iddianın aksine, örneğin Türkiye’de Gelenekselci ekole mensup düşünür ya da yazarların kitapları defalarca basılmış ve onbinlerce satmış bulunuyor.
Türkiye’de belki de binlerce entelektüel bulunuyordur! Ya da batı Avrupa’da sadece entelektüelleri ilgilendiren sorular Türkiye’de çok daha geniş kitleleri ilgilendiriyordur. Her şeyden önemlisi, Türkiye’nin batı Avrupa’dan çok farklı bir tarihi tecrübeye sahip olduğu. Rusya da aynı şekilde. Ve Gelenekselcilik güncel olarak Rusya’da da batı Avrupa’da olduğundan çok daha geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konudur.
Sizin Gelenekselci ekole olan ilginizin, araştırmalarınızın arkasındaki temel motivasyon nedir? Hangi özellikleri size orjinal ya da cazip geldi/geliyor? Ve tümüyle entelektüel bir hareket olarak tanımladığınız akımın Avrupa kıtasındaki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Benim motivasyonum da yıllar içinde değişti. Başlangıçtaki temel motivasyonum Gelenekselciliği büyüleyici bulmamdı; şimdi ise başka insanların Gelenekselciliği büyüleyici bulması benim temel motivasyonumu oluşturuyor. Gelenekselcilik ile alakalı ana eserimi – Modern Dünyaya Karşı (Against the Modern World) kitabını- yayımladığımda, yapmam gerekeni yaptığımı ve artık başka şeylerle ilgilenmeye başlayabileceğimi düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. İnsanlar sürekli suretle gelip bana Gelenekselcilik hakkında sorular sormaya devam edince, ben de kendimi bu konuda devam etmek zorunda hissettim.
Şu an için Gelenekselciliğin asıl geleceğinin batı Avrupa’nın dışında bir yerde olacağını düşünüyorum, belki Türkiye’de, belki de İran ya da Rusya’da… Batı Avrupa’daki Gelenekselcilik günümüzde daha çok politik birtakım cereyanlara olan etkisiyle görünür durumda. Bu cereyanlar üzerindeki etkisi önemli elbette, ama bu devam eden birçok şeyden sadece bir tanesi.
Son olarak şunu sormak istiyorum: İslam’ın Avrupa’da yerleşik hâle gelmekte olduğunu söylüyorsunuz, bu yerinde tespit ve durum toplumun bazı kesimlerini ve kimi siyasetçileri bir ölçüde ‘‘ürkütüyor’’ sanırım. İslam’ın Avrupa’daki kalıcılığının ve artan nüfusunun orta ve uzun vadede sonuçları ne olabilir? Daha önemlisi, Avrupa ve Avrupalılar İslam ile birlikte yaşamayı bir şekilde kanıksayacaklar mı?
Üzülerek ifade etmeliyim ki, söz konusu olan azınlıklara tolerans göstermek olduğunda batı Avrupa pek de iyi bir sicile sahip değil. Bu, neden Ortadoğu’da batı Avrupa’da olduğundan çok daha fazla azınlığın bulunduğunun sebeplerinden biri. Ve bu aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucularının neden asla tek bir resmi devlet kilisesi ‘‘kurulmaması’’ kararı aldıklarının da sebebi. Kültürel olarak, Amerika Birleşik Devletlerinin kurucuları batı Avrupa’dan gittiler ve batı Avrupa’da yapılan hataları tekrarlamamaya karar verdiler. Ancak, -ne yazık ki- bugün Amerika nispeten daha iyi olan geçmişinden hareket edip, endişe verici bir anti-İslamcı hareket geliştirirken, batı Avrupa belki de kendi sicilini düzeltebilir.
Son olarak ifade etmeliyim ki, Avrupa ve Avrupalıların yine de İslam ile yaşamaya alışacaklarını düşünüyorum, zira diğer seçenek sadece Avrupalı Müslümanlar için değil, Avrupalıların bütünü için çok korkunç olur.