Mısır’da Geleneksel Mabet Mimarisi ve Bugün
Abdullah Atiyye
Bilindiği gibi Mısır hicri I. yüzyıldan bugüne dinî, fikrî ve kültürel alanda İslam dünyasına büyük katkılarda bulunmuştur. Bir başka ifadeyle Mısır Müslüman Araplar tarafından fethedildiğinden beri İslam dünyasında özel bir yere sahiptir. İslami dönemde Mısır’da, Tolonoğulları, Akşidiler, Fatımiler ve Eyyubiler gibi birçok devlet kurulmuş, bu devletlerin en büyüğü Memlüklüler Devleti olmuştur. 1250 ila 1517 yılları arasında varlığını sürdüren Memlüklü Devleti’ni tarihçiler iki dönemde inceler: Türk Memlüklü Devleti ve Çerkez Memlüklü Devleti.
Tarih boyunca Mısır topraklarında çeşitli sanatsal ve mimari tarzlar etkili olmuş, Osmanlı’nın 1517 yılında Mısır’ı fethiyle ise yeni bir sayfa açılmıştır. Osmanlı döneminde (1517-1805) Mısır’da inşa edilen cami ve diğer mimari eserlerde, geçmişten miras alınan mimari üsluplar (özellikle Memlüklü mimarisi) ile Anadolu’dan (İstanbul’dan) gelen üsluplar içiçe geçerek yeni bir sentez oluşturmuştur. Bununla birlikte, Memlüklü dönemi sanat ve mimari tarzlarının Mısır topraklarında kökleşmiş olduğu ve gerek Osmanlı döneminde, gerek Mehmet Ali Paşa döneminde, gerekse günümüzde etkili olan en önemli unsurların bu dönemden geldiği belirtilmelidir. Esasen bu ziyadesiyle normaldir, zira Memlüklü dönemi Mısır’ın İslami tarihinin en görkemli dönemini teşkil eder. Bu dönemde sanatsal faaliyetler de zirveye çıkmış, el sanatları ve mimari başta olmak üzere, tüm sanat dalları en seçkin örneklerini Kahire’de vermiştir. Yaşanan ekonomik refaha paralel olarak, dönemin sultan ve emirlerinin adını taşıyan pek çok eser de yine bu dönemde ortaya konmuş ve varlıklarını bugüne kadar sürdürmüşlerdir.
Mısır geleneksel yaşantısı içinde pek çok fonksiyonu bünyesinde barındıran külliyeler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Mısır’daki külliyeler tek bir sosyal hizmet için inşa edilmezdi. Medrese, cami, türbe, tekke, sebil, sibyan mektebi ve öğrenci odalarından oluşan külliyelerin çok yönlü bir işlevi vardı. Külliyelerin imar planlarının gelişmesinde ise merkezî noktayı medreseler oluşturuyordu. Bu külliyelerde medrese tam ortaya inşa edilir, diğer mimari unsurlar onun etrafında yer alırdı. Bu planlanma Çerkez Memlüklü döneminde daha da gelişirken, medreselerin ortasında bulunan avlunun hacmi küçüldü. Avlunun üzerinin örtülmesi, ahşap tavanının süslenmesi ve taban döşemesinin mermerle kaplanması, avluların hem yaz aylarında hem de kış aylarında kullanılmasını sağladı. Aynı şekilde bu dönemde eyvanlar da küçüldü. Fakat kıble eyvanıyla, onun tam karşısına yer alan kuzey eyvanı diğerlerine oranla biraz daha büyük kaldι.
Mimari bir üslup hâline gelen külliyelerdeki küçülmeler sadece Kahire çevresiyle sınırlı kalmamιş, Kahire dışında, çölde dahi (örneğin Memlüklü mezarlıklarında) yaygιnlaşmıştır. Bu üslup, mimari birimlerdeki küçülmelerin yanı sıra, dış cephe süslemelerinde de kendini göstermiştir. Bu külliye tarzı, Çerkez Memlüklüleri döneminin sonuna kadar varlığını sürdürmüştür. Hatta Osmanlι döneminde de bazı yapιlar bu üsluba uygun olarak inşa edilmiştir. Memlüklüler zamanında, özellikle Çerkez Memlüklü döneminde, yapıların dış yüzey süslemelerinde görülen üslup, kubbe ve minaret inşasını da kapsamıştır. Bu dönemde bitki figürleri veya geometrik şekillerle süslenmemiş hiçbir mimari birim yoktur, buna paralel olarak kubbelerinin yüksekliği artmιş ve çapι küçülmüştür.
Memlüklüler döneminde imar faaliyelerinin yoğunluğu ve yüzlerce dinî yapının inşaası çağdaş sanat tarihçileri arasında farklı görüşlerin doğmasına sebep olmuştur: Memlüklü sultan ve emirleri, neden bu kadar çok ve görkemli dinî yapı ve sosyal bina inşa ettirmiştir? Bu soru farklı şekillerde cevaplanmıştır. Bazı tarihçi ve sanat tarihçilerine göre; Memlüklü sultanları pek dindar insanlar değildi, aksine pek çok zulümler yapmışlar ve tahta çıkabilmek için nice insanı katletmişlerdi. Bu yüzden, ölmeden önce Allah’ın affına mazhar olabilmek için bu tip yapılar inşa ettirmişlerdir. Sebep ne olursa olsun Memlüklüler, Mısır ve Suriye’de büyük bir devlet kurmuş, hilafeti yeniden ihya etmiş ve büyük zaferler elde etmişlerdir. Sanat ve mimaride de büyük hamleler gerçekleştirmişler ve büyük şehirlerin hemen hepsine olağanüstü eserler kazandιrmιşlardır.
Memlüklü mimarlarının amaçları ise banilerden (sultan ve emirlerden) çok daha farklı idi, bunlar ekseriyetle Mısırlı idiler ve güzel vakıflar yapabilmek için büyük gayret gösterdiler ve sonunda nevi şahsına münhasır bir Memlüklü mimari tarzι ortaya koydular. Başka bir deyişle, Memlüklü mimarlarιnın kendilerine ait görüşleri vardι. Onlar hem Allah’ın lütfunu kazanmak, hem sağlam vakıflar yapmak, hem de kendi sultan ile emirlerine yakιşιr eserlerin inşaası için ellerinden geleni yapmιşlardır. Bu mimarların isimleri bugün de yapmış olduklari eserler ile yaşamaktadır.
Buna mukabil, çağdaş Mısırlı mimarların çoğu herhangi bir sufi, dinî ya da felsefi görüşe sahip değildir, onlar sadece “işlerini” yapmaktadırlar, zira Cumhuriyet dönemi, yani 1952 sonrası şartlar daha fazlasına müsaade etmemektedir. Gerek devletin yaptırmış olduğu camilerde, gerekse sıradan vatandaşların yaptıkları/yaptırdıkları camilerde, günümüz mimarları işlerini sadece bir “formalite” gereği yerine getiriyorlar.
Bununla birlikte şunu da vurgulamak gerekir ki, Mısır’da yeni yapılan cami ve külliyeler, Memlüklü tarzı cami ve medreselerinin bütünüyle birer kopyası değildir. Çağdaş mimaride yeni bir sentez kendini ortaya koymaktadır. Mısır’daki güncel mabet mimarisinde kullanılan mimari üsluplar, hem Memlüklü hem de Osmanlı mimari üsluplarından unsurlar taşımakta, ancak yeni bir İslami mimari tarzı temsil etmektedir. Bu tarza göre yapılan camilere; Kahire’nin el-Abbasiye Meydanı’nda yer alan en-Nur camii ve Ramsis Meydanı’nda bulunan el-Fetih camii, (devlet tarafından yaptırılan camiler olarak) örnek verilebilir. Bu iki cami 20. yüzyılın seksenli ve doksanlı yıllarında yaptırılmıştır.
Bu tip camilerin planına veya mimari şemasına gelince; ortada büyük ve yüksek bir kubbe, köşelerde dört adet küçük kubbeyle örtülmektedir. Minare ise çoğu zaman Memlüklü tarzιnda olup iki veya üç şerefeye sahiptir ve bu minareyi çok küçük bir kubbecik sonlandırmaktadır. Ayrıca, modern ve/veya çağdaş camiler çoğu zaman sosyal ve tıbbi hizmetlerin sunulmasι amacıyla hastane ve poliklinik gibi bölümlere de sahiptirler. Diğer bir deyişle, Mısır’da yeni yapılan/yaptırılan camiler eski külliyeleri andıran bir kompleks olarak inşa edilmektedir.
Camilerin süslemelerine gelince; yine Memlüklü döneminden alınan bazı motifler kullanılmaktadır. Kubbelerin yüzeyleri daima bitki motifleri ve geometrik desen ve bezemelerle süslenmektedir. Şu anda çatı, sütunlar, kubbe ve minareler sert betondan yapılmakta olup istenilen şekil ve sűslemeler çok daha kolaylıkla elde edilmektedir. Bununla birlikte, her ne kadar kullanılan malzemeler tuğla ve beton olsa da, Mısırlı mimar ve sanatkârlar yeni yapılan camilerin çizim ve süslemelerinde büyük başarılar göstermektedir.
Son olarak, Mısır’da yapılmakta olan yeni camilerin, çağa uygun olarak, yeni teknoloji ve imkânlardan faydalanılarak, ancak büyük ölçüde eski mimari ve sanat geleneklerine bağlı kalınarak inşa edildiği belirtilmelidir.
*Prof. Dr. Abdullah Atiyye, Mιsιr Mansura Üniversitesi, İslam Eserleri Bölüm Başkanı