Almanya Türk Edebiyatının İşaret Taşları Yayınlar, İsimler ve Dergiler
Kadri Akkaya
Bilenler biliyor, bilmeyenler de Sabah Ülkesi’nin Temmuz 2014 sayısında okumuşlardır: kültür ve edebiyat dünyasına adım atarak, güzeli ve doğruyu yazarak yayma eyleminde olmak isteyen, sonradan Almanya’daki Türk edebiyatına katkıları olan bazı şahıslara şair Cahit Zarifoğlu’nun doğrudan yazdığı mektupların, şahsi teşvik ve desteğinin somut birer göstergesi olduğu mâlum.
Almanya’daki Türkçe edebiyat ortamında eksikliği son yıllarda daha çok hissedilen edebiyat ağırlıklı bağımsız dergilerin önemi ve böyle dergileri çıkarmanın zorlukları konusunda Zarifoğlu’nun otuzbeş yıl önceki tesbiti hâlâ geçerli: “Günümüzün şartları artık birkaç kişinin idealistçe bir araya gelip ceplerinden harcayarak fikir ve sanat dergileri çıkarmaları ve etkili olmaları imkânını vermiyor… Başımızın üstüne bir çatı çatamazsak, nakışları nereye koysak ıslanacak, harap olacak.”
Almanya’daki edebiyatımızın kalitesinin yükseltilmesi ülküsüyle tüm zorluklara rağmen yola çıkacaklara karamsarlık hissi vermemek ve güvenecekleri yoldaşlarıyla dostlarından başka onlara yollarında kolaylık sağlaması niyetiyle bu uğurdaki geçmişin tecrübelerini birer işaret taşları olarak özetleyebiliriz.
Türkçe Almanya’ya, Türklerin 60’lı yıllarda başlayan işçi göçünden yüzyıllarca önce göç etmiş. Georg von Ungarn Anadolu’nun köylülerinde yirmibir yıllık zoraki yaşamından ülkesine döndükten sonra, 1480’li yıllarda yayımladığı bir eserinde, Anadolu’da o zamanlar, “Yûnus bu sözleri çatar halka ma’ârifet satar / Kendüsi ne kadar dutar söyledügi yalanı gör.” söyleyişiyle seslendirilen ilâhiyi Latince, “Jonus bii czusleri tsattar, halka moriffet satar / Gendiczi ne kadar dutar, czoledigi ialani goer“ okunuşuyla yayımlar. Aynı ilâhi bugün Almanya’daki sözlü edebiyatımızda, “Yunus bu sözleri çatar halka marifet satar / Kendisi ne kadar tutar söylediği yalanı gör.” diyen dillerden gönüllere hitap ediyor.
Ali Aziz Efendi ile Mehmet Akif’in Berlin izlenimlerini ve Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolo Madona’sıyla Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi’nin, hatta Esad Bey, nam-ı diğer Kurban Said’in Almanca yazılmış Boğaziçi’nin Kızı’nın genişce tahlil edilmesi gerektiği malum. Bunlardan çok sonraları, çoğu işçi olarak gelmiş sözlü edebiyatın taşıyıcısı halk ozanları Almanya Türk edebiyatının temelinde ve gelişmesinde önemli yer tutar. Mahsuni Şerif, Ozan Arif, Şahballı, Ozan Yusuf Polatoğlu ve Neşet Ertaş bunların en bilinenleri.
Polatoğlu kendi Almanya göçmenliğini “Bu Sıra” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor:
“Rüzgara kapıldı dalım budağım
Sandal da su tutar oldu bu sıra
Sudan tat almıyor dilim dudağım
Sabır taşı yutar oldum bu sıra
Ölçüye vurmak zor emeği teri
Her sözü demek zor gelse de yeri
Diken batardı ya eskiden beri…
Güller bile batar oldu bu sıra”
Bir dilin gelişmesi ve devamı, bu dilde sözlü ve yazılı edebiyat iletişiminin sürekli olması ve kalitesinin artarak devam etmesiyle doğru orantılıdır. Almanya’daki Türk toplumunun iletişim ihtiyacının karşılanmasına yönelik ilk büyük adım işçi göçünün ilk yıllarında, 1964 yılında Almanya tarafından atıldı. WDR o yıl, günde 45 dakikalık Türkçe yayınlara başladı.
Hedefleri sadece haber ve bilgi ihtiyacını gidermek olsa da, dolaylı olarak Almanya’daki Türk edebiyatına hizmet eden günlük gazetelerin basılarak dağıtımına yine işçi göçünün ilk yıllarında geçildi. Öncülük –eğer 1964′te Erdoğan Olcayto’nun yönetiminde bir süre aylık olarak çıkan “Anadolu” gazetesi sayılmazsa- günlük olarak çıkan “Akşam” gazetesinde. Gazete ilk olarak 3 Şubat 1969’da, Hannover’de basıldı. İşçi göçünün resmen başladığı yıl Bonn’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde basın ataşesi olarak görev yapan ve göç sürecine tanık olan gazeteci Altan Öymen, Akşam gazetesinin ilk yayıncısı oldu. Akşam’dan iki ay sonra, Hürriyet’in de Münih şehrinde günlük baskısı başladı. Bu iki şehirde gazete baskısı yapmak, dağıtmak çok zor olduğundan Akşam yayınlarına kısa bir süre sonra son verdi. Hürriyet ise Frankfurt’a taşındı.
Tercüman gazetesi, 1971′de Frankfurt’ta kendi matbaasını kurdu ve gazetenin Almanya basımı ve Avrupa dağıtımı da burada başladı. Ardından Hürriyet de Frankfurt’a kendi matbaasını kurdu. Sonraki yıllarda Milliyet, Günaydın, Sabah, Aydınlık, Zaman, Türkiye, Özgür Politika, Evrensel, Milli Gazete, Dünya, Yeni Şafak, Cumhuriyet gibi Türkiye’deki birçok gazete Almanya’da kimi kısa süre basıldı ve dağıtıldı kimi ise hâlâ yayınına devam ediyor. Bu gazetelerin Almanya’daki Türklere yönelik özel bölümlerinde, şiir başta olmak üzere kimi zaman edebiyat ürünleri de yayınlandı.
Almanya’daki Türkçe kitap yayıncılığında da benzer bir süreç sözkonusu. Küçük boyutlu ama ilginç ürünler çıkaran yayınevleri, özveriyle Türkçe kitaplar yayınlamışlar ve hâlâ kitap pazarında kalabilenler var. Bu yayınevleri sayesinde özellikle çocuklara yönelik kaliteli Türkçe-Almanca kitapların sayısı gittikçe artıyor. Türkçe’nin bir iletişim ve kültür dili olarak Almanya’nın geleceğinde var olmasına katkıda bulunuluyor.
Son yıllarda gittikçe yayılan reklam ağırlıklı dergi ve gazetelerde yer verilen şiir ve öyküler Almanya Türk edebiyatının kendini gösterdiği yerler olmaya mecbur oldu. Kimi yerel kimi de bölgesel bu dergi ya da gazeteler arasında Post, Öztürk ve birkaç yıl önce kapanan İntertürk gazetelerini sayabiliriz. Köln’de uzun yıllar yayınlanan İntertürk gazetesi kültürel ve edebiyat ağırlıklı çıkarılamayan bir derginin eksikliğini biraz olsun gideriyordu. O da kapanınca ozan Yusuf Polatoğlu’nun aşık tarzı şiirleri, Mustafa Can’ın anı-günlükleri ve Cengiz İyilik’in kültürel denemeleri edebiyat sevenlerce özlenir oldu.
Türkiye’deki edebiyat çevrelerinde Almanya’daki Türklerin edebiyatını, “gurbetçi” söyleminin ötesine geçerek takip eden ve değerlendiren çok az edebiyat eleştirmeni ve araştırmacısı olması büyük bir derdimiz. “Derdimiz, dermanımızdır.” diyerek ve bu konudaki geçmişi, unutulmaması gereken isimler, kitaplar ve dergiler üzerinden tesbit ederek Almanya’daki Türk edebiyatının geleceği konusuna yeni bir ışık tutabiliriz.
Almanya Türk edebiyatının temellerini, Almanya Almanya adlı kitabıyla Nevzat Üstün, Türkler Almanya’da ile Bekir Yıldız, Mecbur Ettiler, Türk’ün Almanya Çilesi adlı eserlerleriyle Fahri Özcan, Bekleyen Tren adlı tiyatro oyunuyla Yüksel Pazarkaya ve İki Dünya Arasında romanıyla Mehmet Niyazi Özdemir atmış oldular. Daha sonra, Yemen Nire Almanya Nire adlı kitabıyla Sadık Fehmioğlu, Almanya’da Yirmi Ay adlı kitabıyla Mehmet Çakan, Oturma İzni adlı öyküleriyle yine Yüksel Pazarkaya, Fikrimin İnce Gülü adlı romanıyla Adalet Ağaoğlu, Berlin Üçlemesi ile Aras Ören, hikâyeleriyle Fethi Savaşçı, An(n)a Aşk ile Mahmut Aşkar, Almanya’da Yitenler ile Haydar Işık, E-5 adlı romanıyla Güney Dal, Almanya’nın Zencileri adlı kitabıyle Dursun Akçam, Son Cennet’le Orhan Aras, Yüksek Fırınlar öyküsüyle Fakir Baykurt, birçok romanıyla Hasan Kayıhan ve Vatan Olan Gurbet-Vatanda Bir Garip Kul adlı kitabıyla Ali Özdemir Almanya’daki Türk edebiyatını devam ettirdiler.
Edebiyat ehline okul görevi gören dergiler ise; ilk olarak 1980’li yıllarda Berlin’de kısa bir süre çıkan Yabanel Dergisi, 1982 yılında Duisburg’daki Direniş Dergisi, Berlin’de Al-Gül Dergisi, Hannover’deki Yeni Zamanlar, Frankfurt’ta sadece iki sayı çıkan Demet Dergisi ve yayını çok kısa süren Tohum Dergisi idi. Almanya’daki ilk şiir ağırlıklı dergiyse Gültekin Emre’nin Berlin’de kısa bir süre yayımladığı Parantez’di.
“Yurtdışındaki Türklerin Yazın ve Sanat Dergisi” altbaşlığındaki Anadil Dergisi, 1980 aralığında çıkarılmaya başlanmış ve amacını “etken müzikçiler, ressamlar, yontucular ve yazarlar” yetiştirmek olarak belirlemişti. Uncu yayınları arasında, Heilbronn’da basılan dergi, Yüksel Pazarkaya’nın öncülüğündeki Stuttgart Yazar ve Sanatçılar İmecesince ortaklaşa hazırlanıp yayınlanmıştı. Turhan Dikkaya kültürel haber ve yorumlarıyla; Sema Akal, Aras Ören ve Habib Bektaş şiirleriyle; Fethi Savaşçı ise hikâyeleriyle dergiye katkıda bulunmuştu.
“Haber, yorum ve fikir dergisi“ Anayurt: Derginin içeriği edebiyat ağırlıklı olmamakla birlikte, 1985 yılı ortalarında Arif Nihat Asya şiir ve Ömer Seyfettin hikâye yarışması düzenlediğini ve Almanya’daki Türklerin kendilerini edebi dil ile ifade etmelerini desteklediğini tespit ediyoruz.
Yazın‚ “Avrupa’daki Türklerin Kültür ve Sanat Dergisi”: Frankfurt kentinde, iki aylık olarak, Engin Erkiner’in genel yayın yönetmenliğinde çıkartıldı. Dergi 1984-2009 yılları arasında yayınlandı ve 1991 ile 2003 yılları arasında hem Almanya’da hem de Türkiye’de çıkartıldı.
Kafdağı dergisi kendisini “aylık edebiyat dergisi” olarak tanımlıyor. Bochum’da, İlhan İlkılıç yönetiminde, Eylül 1991 yılında yolculuğuna başladı. Kudret Aktaş, Kays Mutlu, Mustafa Yaprak, Kâmil Aydoğan, İmam Cengiz, Selahaddin Ertuğrul, Cengiz Şahin, Sinan Öztürk, Hüseyin İnan dergide imzası bulunan önemli kalemler.
Duisburg ve Bochum’daki üniversite talebelerinin Kafdağı’nda, bir ütopya etrafında birleşip, fotokopi aracılığıyla çoğaltarak dergi yolculuklarına başlamış olduklarını ve “başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yaşayan edebiyat tutkunlarına nice özveriler sonucu” dergilerini ulaştırdıklarını bilenler biliyor. Dergi, 1996 yılından sonra sayfa sayısı arttırılarak matbaada basılmaya başlanmış. 2002’deki sayıları estetik ve kalite olarak kendini gönül gözüyle okumaya davet eder nitelikte olmuş. Dili ağırlıklı olarak Türkçe ama Almancayı daha çok Türk edebiyatından –İ. Özel, E. Bayazıt, Zarifoğlu, Yalsızuçanlar, F. Barbarosoğlu, M. Kutlu- yapılan çevirilerde ve az sayıda özgün şiir ve kısa öykülerde görüyoruz. Kafdağı dergisinin 1994’den 2000 yılına kadar, şiir dostları için senede bir “Kafdağı Şiir Günü ve Akşamları” düzenlediğini ve bu buluşmalarda şiir üzerine sohbetler edildiğini de biliyoruz.
Kafdağı’nın selefi olan dergi Wird dergisi ki onun mutfağında bulunanlardan vefalı biri –Eşref ve M. Emin ağabey gibi- kimi gönül ehlilerin infakları olmazsa yayımlanmamış olacak uzun hikâyesini hakkıyla anlatılacaktır.
Kepade dergisinin ilk sayıları mütevazi, sadece dört sayfalık. Almanya Türklerinin yayımladığı belki de ilk mizah ve edebiyat dergisi olarak yoluna 1998 yılının Aralık’ında başlıyor. Kafdağı’nın bir ara gecikmesinden sonra yayına başlamış olduğunu Mürid Zeynel’in “Başlarken” adlı yazısından öğreniyoruz. Künyesinde, “Yazı işleri Müdürü Müridi: Mürid Zeynel; Yazı işleri Şeyhi: Şeyh Mahsun ve derginin mizahi bir şekilde “Hediyesi‚ yarım Alman, gönül alma Mark’ı” diye not edilerek, “Allah‘ın izniyle ve para buldukça çıkacağı” ayrıca belirtilmiş. Yıllar sonra, bu mizahi derginin ilan bölümünün içeriğini toplumsal değişmelere meraklı okuyuculara hem kaynak hem de örnek olsun diye görselleyerek veriyoruz.
Mürid Zeynel’in bir mektubuna Şeyh Mahsun’un cevabından kısa bir alıntı: “Kıymeti bilinmeyen yiğidim, muhterem müridim Zeynel! Demir tezgâh arkasında, sosislerin önünde ömrünü tüketeceğine dışarı çık, bir roman da sen yaz. Konu önemli değil yeter ki romandaki kahramanlar sonunda hidayeti bulsunlar… Kola içirt ihlaslansınlar… Darbe yaptır ki, akıllansınlar… Bu işler ney üflemeye benzemez. Ney üflemek değil, neyle üflemek aslolandır… Vesselam.”
Dergi – Die Zeitschrift Dergisi: İki aylık, çift dilli edebiyat ve kültür dergisi. Temmuz-Ağustos 1986 tarihli ikinci sayısında, “Duisburg’da dergi girişimince çıkarılıyor.” deniyor ve bu sayıda Tayfun Demir’in, “Çocuklara Yazmak” adlı bir denemesiyle, Selçuk Ceylan’ın Köln’deki pandomim sanatçısı Mehmet Fıstık ile söyleşisinin yanı sıra Yüksel Pazarkaya ve Serkan Acar’ın şiirlerini görüyoruz.
Almanya’da Türklerin azımsanamayacak oranda yaşadığı büyük şehirlerde yayımlanan günümüz dergileri ne yazık ki kültür ve edebiyat ağırlıklı bir içeriğe sahip olmaktan uzak, daha çok aktüel ve popüler konulara yer veriyor. Nadiren kültür ve edebiyata yer veren bu dergilere Münih’deki Arı magazin dergisinin, yazar Fethi Savaşçı’nın ölüm yıldönünde yapılan anma toplantısıyla ilgili haberini ya da Sultan dergisinin Münih’te Ali Ufki Efendi’nin eserlerinin icra edildiği etkinlik ve kabere sanatçısı Muhsin Omurca’nın “Gündüz Alman gece Türk” adlı gösterisiyle ilgili haberini örnek olarak verebiliriz. Berlin’de Ali Aziz Efendi’yi tanıtan yazısıyla Mocca dergisi de bu meyanda zikredilebilir.
Kendi formatlarında yetkin olan günümüzün diğer ciddi Türkçe dergileri mümkün olduğunca edebi eserlere yer veriyor olsalar da, sadece edebiyat ürünlerine has, bağımsız bir edebiyat dergisinin eksikliği Almanyalı çoğu şair ve yazarca şiddetle hissediliyor. Ve bu eksiklik hissi Gültekin Emre’nin YKY yayınlarından, Yarım Damla (Almanya’daki Türk Şiiri) adıyla çıkardığı Almanya’da şiir yazan sadece belli bir kesimin şiirlerinden oluşan antoloji yıllıkları ile giderilemiyor.
Geçmişi sorgulayarak girişilecek yeniden bir yapılanma, hem Almanya Türk edebiyatının istikametini sahih ve kuşatıcı bir çizgide sürdürme çabasına hem de Almanya’daki Türkçenin yeni nesillere aktarımına köprü olacaktır.
2010 yılında kurulduktan sonra kültür ve edebiyat etkinlikleri gösteren Hamburg Düşün İnsanları Grubu veya büyük şehirlerdeki diğer edebiyat oluşumları ya da Köln’de 2013 yılında kurulan Türk-Alman Yazarlar Birliği gibi dernekler çağa uygun, derli toplu ve yetkin edebiyat dergilerinin çıkartılmasına –mümkünse beraberce- öncülük edebilecek kurumsallaşmaya gidebilecek mi?
Şükür ki, dertleri azaltan, güzellikleri çoğaltan edebiyat hep var. Etik ve estetik üzerine metinlerin, sohbet ehli gönüllerden çıkan seslerin harf ve kelimelere büründürülmüş hâllerini ve nice şiirleri, edebiyat dostları elinin altındaki dergilere ve kitaplara dokunarak hissetmek, kalp gözüyle okumak ve gelecek nesillere yetkin kütüphaneler aracılığında miras bırakmak istiyor.
Şairin “Başımızın üstüne bir çatı çatamazsak, nakışları nereye koysak ıslanacak, harap olacak.” sözünü tekrar hatırlatarak günümüzün nakışlarını ve işleyenlerini sonraki gündemlerimize koyuyoruz.