DİJİTAL ÇAĞDA İSLAM, SİYASET VE MÜSLÜMAN KİMLİĞİ HAKKINDA DÜŞÜNMEK
Giriş
Dijitallik, dijital teknolojiler aracılığıyla yaşamamızın bir sonucu olarak ortaya çıkan dünyaya uygun bir var olma tarzıdır. Silikon Vadisi dijital teknolojilerin büyük atası olduğuna göre dijitallik Batılı, Avrupa merkezli bir Weltanschauung’dan fışkırmıştır.
Silikon Vadisinin tekno-ütopyacı idealizmi kapsamı bakımından evrenselcidir. Bu, seküler liberal idealleri vasıflandıran, dünyanın geri kalanı için var olma ve düşünme kalıplarını ölçen standartlar oluşturduğu iddia edilen evrenselciliğe uygundur. Son on yıllar içinde Talal Asad, -birkaçını saymak gerekirse- “sekülerizm”, “din”, “faillik”, “insanlık” gibi Batılı ideallerin, kavramların üretimini sağlayacak varsayımların örtüsünü kaldırmaya girişmiştir. O hâlde, bana göre dijitallik köken bakımından aynı epistemolojik kaynaklardan çıkmıştır ve bu itibarla onun bilinçli ve bilinçsiz saikleri de oldukça benzerdir; dünyanın geri kalanında insan olmak anlamına gelecek şeye dair Avrupa merkezci, hükümran bir söylemi yaymaktır. Bundan şu sonuç çıkar; Müslümanların ve İslam’ın Batı için arketipik Öteki olduğu bu dijital gök kubbe örtülü olarak İslam’ı ve Müslümanları dışlar.
Dijitallik ayan beyan Batı’dır. Dolayısıyla o, Batı’nın dünyanın geri kalanına yönelik yeni-sömürgeci tahakkümünün devamıdır. Tam da bu nedenle dijitallik Batı’nın -bilinçli ve bilinçsiz olan- Oryantalist dolaplarından ayrılamaz.
Wael Hallaq’ın Restarting Orientalism: A Critique of Modern Knowledge1 adlı çalışması bu noktaya dayanır ve kitapta yazar “modernitede, güç gibi, Oryantalizm de her yerdedir” diye iddia eder. “Denilebilir ki ‘Oryantalizm’ bizzat kendinden başlayarak neredeyse tüm akademik alanlara -felsefe ve mühendislik gibi disiplinlerin bu bağlamda farkı yoktur- bu alanların geleneksel anlamıyla anlaşıldığı hâliyle bilgi yapılarına yayılmıştır.”2
Dijitallik Oryantalizmin ya da Avrupa merkezci (hâlâ süren) küresel hâkimiyet bilgi/güç projesinin devamıdır. Avrupa merkezcilikte içkin olan ırk düşüncesi, dijitalliğin her yerde hazır ve nazırlığı ve islamofobinin bir ırkçılık kalıbı oluşu göz önüne alındığında dünya çapında giderek daha fazla İslam ve Müslüman karşıtı söylemin gelecekte ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Tüm bunlar şu anlama gelir; Müslümanlar ve İslam geniş sosyal medya manzarası, Müslümanların kendilerini ve dinlerini kavrayış şeklinin esasları ve değişkenleri üzerinden düşünüldüğünde Müslümanlar dijitalliğin mantığı tarafından önemli ölçüde yeniden şekillendiriliyorlar. Örneğin İslam’daki dinsel otorite fikri kökten dönüşüyor. Sosyolog Saskia Sassen’ın ortaya koyduğu gibi, benim de aşağıda ayrıntılarıyla tartışacağım üzere, dijital âlem bilgiyi dağıtıp, yeni imkânlar açarak asli “paketlemeyi” kaybedeceğimiz yolda yeniden yapılandırıyor.
Özellikle, 2014’te gerçekleşen bir örneği göz önüne alıyorum. Bu tarihte Tariq Ramadan o yıl ISNA ve RIS konferanslarına (ilki ABD ve ikincisi Kanada’da yapılan, en büyük İslam konferansları) katılmayacağını online olarak duyurdu. Gerekçe olarak da bu iki organizasyonun kıdemli başkanlarının Orta Doğu’daki baskıcı rejimleri örtülü olarak onaylamalarını ve ABD’nin bu rejimlere verdiği desteği eleştirmemelerini gösterdi. Tariq Ramadan’ın Kuzey Amerika’daki Müslümanlar arasında epey şaşkınlık yaratan ve onları kendi üzerlerine düşünmeye sevk eden ISNA ve RIS eleştirisini açıklarken şunu iddia ediyorum; Tariq Ramadan nüfuz sahibi, geleneksel İslami otoriteleri eleştirirken İslami otorite kavramını dijitallik aracılığıyla yeniden şekillendiriyordu.
Müslümanların ve İslam’ın, geniş sosyal medya manzarasına uygun biçimde bir reform ihtiyacı duyarak daima nasıl rol üstlendiklerini ileride tartışacağım. Ek olarak, kendini denetleme -ayrıca Batılı var olma ve düşünme tarzına kendini uydurma- önemli ölçüde dijitalliğin ürünüdür.
O hâlde dijital çağda İslam ve Müslümanlık fikri dijital olarak yorumlanmış bir dünya aracılığıyla görülmelidir, kendisi aracılığıyla bakılan o dünyada dijital çağda Müslüman olmak imkânsızdır, diye bir şey söz konusu değildir. Bunun yerine İslam ve Müslümanlık araca uygun bir yolda yeniden paketlenmelidir. Müslümanlar kendilerini Batı’nın onlar için koyduğu değişkenlere uydurduklarına göre bu yeniden paketlemenin aşırılık ve ılımlı İslam arasındaki geniş Müslüman diyalektiğinin önemli bir parçası olduğunu öne sürüyorum.
Aynı zamanda siyaset fikri de dijitalliğe geçmek zorundadır, öyle ki malumat sahibi yurttaşlara dayanan, eski anlamıyla siyaset artık mümkün değildir. O hâlde bundan çıkan sonuç şudur; dijital çağda siyaset yollarının incelenmesi dijitallik tarafından önceden belirlenen bazı değişkenlere uyması için yeniden şekillendirilmiştir ve eş zamanlı olarak İslam ve Müslümanlara dair fikirler -geniş sosyal medya manzarasına göre veya bizzat Müslüman failler aracılığıyla- dijitallik tarafından önemli ölçüde yeniden biçimlendirilmiştir.
Web 2.0(X), Dijitallik, Siyaset 2.0(X)
Dijital medya ve pazarlamanın ipliğini pazara çıkardığı Trust Me I’m Lying: Confessions Of A Media Manipulator [İnan Bana Yalan Söylüyorum: Bir Medya Manipülatörünün İtirafları] kitabında Ryan Holiday şöyle yazıyor:
“Bloglar, kitle iletişim araçları raportörlerinin … haberleri keşfedip ödünç aldıkları araçlardır. Bu gizli çevrim kültürel referanslarımız hâline gelen internet üzerinden yayılan fikirleri (mem); meşhurlarımız hâline gelen yükselmekte olan yıldızları; gurularımız hâline gelen düşünürleri ve haberlerimiz hâline gelen haberleri doğurur.”3
Web 2.0’ın -yani Web 1.0’ın durağan web sayfaları düzeninden hareketli ya da kullanıcı tarafından oluşturulmuş içeriğe ve sosyal medyanın gelişimine doğru gerçekleşen değişim- ortaya çıkışı benzersiz miktarda kullanıcı tarafından oluşturulmuş içerik demektir. Bununla beraber, “malumat özgürlüğü,” “insanların özgürlüğünü” dillendirir, anlayışı ütopiktir. Evgeny Morozov’un The Net Delusion: The Dark Side of Internet Freedom [Net Aldatması: İnternet Özgürlüğünün Karanlık Tarafı] kitabında iddia ettiği gibi; internet özgürlüğünün apaçık sonucu daha otoriter bir denetimdir, çünkü insanlar; uyuşturucu eğlencelerle, yani düşüncesiz çene çalmalarla, eğlence ve sanal seksle dopdolu manipülasyona meyillidir.
Web 2.0’ın ortaya çıkışına, benim Web 2.0(X) dediğim şeyin doğuşu paraleldir. Bu Web 2.0(X)’i Facebook gibi sosyal medya kuruluşlarının ve NSA’in ürettiği toplum mühendisliği ve derin yapısal gözetleme vasıflandırır.4
Web 2.0(X) bizim internette ne izleyeceğimize ve bunu nasıl izleyeceğimize karar vermede önemli bir rol oynar. Medya/propaganda tarihini araştıran herkes, medya kuruluşlarının -Edward S. Herman ve Noam Chomsky’nin güçlü ifadesini kullanırsak- “rızanın üretiminde”5 oynadıkları kitlesel ve muazzam rolü hesaba katmalıdır.
Tekrar belirtmek gerekirse, dijital teknolojilerin, bilginin üretim ve tüketim tarzında genel bir demokratikleştirici etkisinin bulunmadığını görmek önemlidir. Dünya çapında hükümetlerin internet özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik mevcut girişimleri bu soruna işaret eder.6 Aslında dijitallik insanları oldukça doğrudan yollarla manipüle etmeye olanak tanır. Trump’ın seçim kampanyasında, daha önce Brexit için kullanılan, seçmenleri manipüle etmek için Facebook gibi sosyal medya organlarını ve geniş verileri kullanan Cambridge Analytica şirketi tutulmuştu.7
Sol liberal kolektif zihinde Trump’ın 45. Amerika Birleşik Devletleri başkanı seçilmesinden bu yana şu soru vardır; “Nasıl, nasıl oldu da Trump seçildi?” Elbette ileri sürülen kesin bir teori var; Ruslar büyük ölçekli bir yanlış bilgi verme kampanyasıyla, “mahrem verilerin siber hırsızlıkla elde edilmesi aracılığıyla, belirli adaylar aleyhinde propaganda yürütme suretiyle ve kamunun ABD’deki demokratik işleyişe dair inancını baltalamak için muazzam çaba harcayarak” seçime müdahalede bulundular.8
Trump’ın başkanlık zaferinden 6 yıl önce Noam Chomsky şu tahminde bulunmuştu; eğer karizmatik bir adam -hukuki olmayan göçmenleri ve siyahları düşman yapıp beyaz adamı da zulme uğramış gibi göstererek- başkanlığa adaylığını koyarsa oyları silip süpürecektir.9
Chomsky’nin bu zekice kehanetinde dışarıda bırakılan temel öge Müslüman sorunuydu. Müslümanlar, yani Müslümanların şeytan gibi gösterilmesi Trump’ın güç kazanmasında önemli bir parçaydı; tıpkı daha önce, 2016’da Brexit’de temel öge olması gibi. Ocak 2016’da Trump’ın bu Müslüman karşıtlığı zeminine dayanarak ABD başkanlık seçimlerini kazanacağını tahmin etmiştim.10
Web 2.0(X)’in sonucu olarak ortaya çıkan siyaset de buna dayanarak Siyaset 2.0(X) diye adlandırılabilir. Siyaset 2.0(X), Web 2.0(X)’in arkasındaki siyasal ağırlığı olan kişilerce yalnızca etkin olarak şekillendirilmekle kalmaz, aynı zamanda siyasal haberlerin, izleyicilerin dikkatini çeken diğer eğlence biçimleriyle rekabet hâlinde olduğu siyasal manzarada dijital medya ile karakterize edilir. Bugünkü siyaset manzarasının şekillenmesinde sergilenen bu “gösteri” bir videoda özetlenmiştir:
“Guy Debord’a göre bu daha geniş bir sorunun simgesidir. Debord’un The Society of Spectacle11 kitabı tamamen imge tarafından güdülenmiş, insanların gerçekte nasıl olduklarından çok nasıl algılandıklarıyla ilgilendiği bir kültüre karşı uyarıyor. Eğer gösteriyi sevmeye hazırsak neden en göz alıcı [siyasi] adayla flört etmeyelim ki? Gösteriyle güdülenen toplumda en çok rağbet gören şey oyalanmadır.”12
Bir başka deyişle gösterinin doğası -ki bilelim veya bilmeyelim, isteyelim veya istemeyelim gösterinin pençesine hepimiz düşeriz- böyledir ve gündelik eylemlerimizi şekillendirecek kadar baskındır. Hatta o denli ki insanların eyleme tarzları bakımından İslam ve Müslümanlar önemli ölçüde gösteri fikri tarafından şekillendirilir. Woolwich Terror, Surveillance, and the (Im)Possibility of Islamic Reform adlı makalemde Müslümanların kendilerini -ister fiziksel ister kılık kıyafet bakımından isterse ideolojik açıdan olsun- Batılı, hâkim var olma ve düşünme tarzlarıyla ilişkili olarak şekillendirdiklerini iddia etmiştim.13
Bu düşünce çizgisinde ilerledikleri için Müslümanlar, kendilerine dijitallik aracılığıyla iletilmiş, hâkim var olma tarzlarına -bilinçli veya bilinçsizce- uyum sağlıyorlar ki dijitalliğin her yerde hazır ve nazır oluşu, ayrıca onun Batılı, kural koyucu var olma ve düşünme tarzları yalnızca Müslümanları değil her tür ve dinden, her siyasi görüşten insanı etkiliyor.
Yüzeysel olan özü yendi; duygusallık, gerçekleri ve müzakereleri bastırdı.
Tariq Ramadan ve Web 2.0’da İslami Otoritenin (Yeniden) Yapılandırılması
Tariq Ramadan’ın 2014 tarihli “Neden ISNA ve RIS Konferanslarına Katılmayacağım”14 başlıklı yazısı Kuzey Amerikalı Müslüman çevrelerde ciddi bir şaşkınlığa yol açtı. Ramadan 2014 ISNA ve RIS konferanslarına, Kuzey Amerika’daki bu en büyük İslam konferanslarına ISNA önderleri ABD’nin insafsız dış ve iç siyasetleri karşısında suskun oldukları için ve RIS önderleri Orta Doğu’daki diktatörleri destekledikleri için katılmayacağını yazdı.
Ramadan yazısında, Beyaz Saray’da o yıl verilen iftar yemeğini (elbette Trump artık Beyaz Saray iftarı vermiyor) hatırlatıyor; iftarda Obama “Hamas’ın mazur görülemez saldırıları olarak kabul ettiğim duruma karşı İsrail’in kendini savunma hakkı”ndan söz ederken iftara katılan Müslüman liderler sessiz kalmıştı. Ramadan, ISNA ve RIS’in, hem ABD’de hem de Orta Doğu’da, güce “evet efendim” çeken, sözde sufi meşrepli kişilerce yürütüldüğünü iddia etti. Bu kişilerden Orta Doğu’da olanlar söz konusu olduğunda Ramadan doğrudan, Abu Dabi’ye yerleşmiş, Facebook’ta 6 milyon takipçisi olan İslam âlimi Habib Ali al-Jifri’ye ve onun Mısır başkanı Sisi için yaptığı “tevfik/başarı duası”na gönderme yapmıştı.15
Birkaç akademik mail topluluğunda ve Facebook gruplarında Tariq Ramadan’ın yazısı üzerine tartışmalar gerçekleşti, bunlardan bazıları lehte bazıları aleyhteyken kimisi de tartışmanın her iki yanından bakmayı denedi. Tartışmanın aydınlatıcı çizgilerinden biri olarak, akademisyenlerin kendilerini geleneksel ulemadan ayrı ve onların sahip olduklarından daha muazzam entelektüel âletlere sahip olarak gördükleri üstü kapalı bir konum ortaya çıktı.
Tartışmacılardan biri, Toronto Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doçent olan Mohammad Fadel, yukarıda bahsedilen al-Jifri’nin konumunu oldukça tipik, modernite öncesinin meşru konumu olarak tanımladı. Fadel böylece Jifri’yi modernite öncesine ait bir özne konumuna yerleştiriyordu. Bu kendi başına oldukça önemli bir hamledir elbette, özellikle Fadel’i kendiliğinden modern bir özne konumuna yerleştirdiği için. Böylelikle Fadel kendini Batıyla daha uyumlu olarak konumlandırırken, al-Jifri ipso facto daha az uyumlu olarak konumlandırılmış olur.
David Tyrer’ın16 iddia ettiği gibi tüm bunlar Müslüman özneleri -hem Fadel’i hem de al-Jifri’yi- bir dereceye kadar aşırı ve ılımlı diyalektiğiyle İslamofobi siyasetine yerleştirir, çünkü Müslüman özne daima kendisinin az veya çok ılımlı (Batı’nın çizgisine göre) veya aşırı (Batı’ya karşıt) olduğunu iddia etme peşindedir. Sosyolog Saskia Sassen dijital dünyada bilginin, bir başka tür bilgi olarak nasıl yeniden yapılandırıldığını ve yeniden kurulduğunu ortaya koyuyor; “Bilgi yığını dağıtılıp farklı yollarda birbirine ekleniyor ki paketleme yitirilsin ve paketlemenin bu şekilde yitirilmesiyle her türden imkân açılsın.”17
Dikkat çekmek istediğim nokta al-Jifri’nin ve onun otoritesinin (otorite ve gücün güç/bilgi çiftinin birlikte kurucusu olduğu) yeniden yapılandırılma, dağıtılma ve bazı tartışmacıların kendi, bireysel otorite alanları olarak kendilerine mal etme yoludur. Bu, modern (Müslüman) kendiliğin biçimlenmesinin önemli bir parçasıdır ve modern kendiliğin, geleneksel İslami çevrelerde dolaşımda olan icazete (öğretme belgesi) karşıt olarak yorumlama hakkı ve otoritesini kendine nasıl mal ettiğini gösterir.
Ramadan’a göre otantik olarak İslami olmak, Batı’da, dünyanın diğer bölgelerinde Müslümanların mahrum bırakıldığı bir özgürlükle görüşlerini açıklayabilecek, eleştirel, Müslüman sesleri talep eder. Bu çözümleme bize, “toplumsal dijital ekolojinin” kendisiyle şekil aldığı, biçimlendiği ve Web 2.0’ın karşılıklı etkileşime açık uzamında serpildiği karmaşayı gösteriyor. İslami otorite/bilgi parçalanmış, yeniden yapılandırılmış ve yeniden kurulmuştur. Bu karmaşık yapı karşısında Sassen “karmaşık sistemin anlamını yeniden hatırlatmada hayati bir öge olarak tekrarın” oldukça önemli olduğunu iddia eder. Peki bu örneklerde tekrar nedir?
Bu “hayati öge” (Sassen), yani sözü edilen örneklerde tekrar eden şey yeniden yapılandırılmış, yeniden birleştirip yeniden kurulmuş İslami otorite, bilgi, İslami bilginin eylemsel etkililiği ve “İslami” kimlik belgesi kavramlarıdır. Sassen “gayriresmîleştirici bilgide bizim de yeniden kurulduğumuza” işaret eder. Dijitallik İslami bilgi ve otoriteyi gayriresmîleştirir ve yeniden kurar.
Tüm bunlarla birlikte, Müslümanlar tarafından yeniden şekillendirilen İslami söylem hepimizin -Müslüman olalım veya olmayalım- içinde yaşadığı ve nefes aldığı geniş, medya-siyaset çevresinden ayrı değildir. Yukarıda anıldığı üzere Ryan Holiday’in iddia ettiği gibi dijital medya çevrimdışı dünyayı, en başta farkında olmadığımız bir yolda şekillendirir. Müslümanlar daima kendilerini Batılı var olma ve düşünme tarzlarına uyduruyorlar ve dijitallik, mantığından kaçılmaz olan, hâkim var olma tarzını yaratıyor.
Tüm bunlarla bağlantılı olarak, yeni türden İslami otoritenin kendi var olma ve düşünme tarzına -Wael Hallaq’ın Restating Orientalism kitabında Oryantalizme batmış olarak gördüğü düşünme tarzına- sahip olan akademide yükselmesi hiç de önemsiz değildir. Hâl böyle olunca Ramadan ve diğerleri gibi kişilerin -doğrudan akademiyle bağlantılı olsun veya olmasınlar- bizzat kendi tasarıları Batılı paradigmaya az veya çok uyar.
“İnsancıllık” ve Siyasal Doğruculuğun Sonu
Slavoj Žižek, “How Political Correctness Actually Elected Donald Trump”18 [Siyasi Doğruculuk Donald Trump’ı Aslında Nasıl Seçti] başlıklı bir Big Think videosunda siyasi doğruculuğun, insanlara kamusal törelerin (“yazılı olmayan kurallar”) bozulduğu bir dönemde ne söyleyebileceklerine izin vermeyi düzenleyen araç olarak kullanıldığında işlemeyeceğini iddia eder. Bunun uç bir örneği Žižek’in “siyasi doğruculuk hükümeti” dediği şeydir ki böyle bir hükümette eski ABD başkanı George W. Bush “basınçlı su ile sorgulama” yöntemini “gelişmiş sorgu tekniği” olarak tanımlamıştı.19
Öte yandan, Hillary Clinton tarafından temsil edilen (Paul Wolfowitz gibi kişilerin de bunun lehine konuştuğunu düşünürsek), bir tür siyasal doğruculuğa Žižek’in “eski soğuk savaş kurumu” dediği şeyle vurgu yapılır. Žižek’e göre, “rızanın üretimindeki” sabit tarihiyle, değerler diliyle -ince, dışlayıcı olmayan, aleni ırkçılığı ve bağnazlığı kınayan, orta sınıf için kaygılı [Chrid Hedges’in20 ortaya koyduğu gibi]- konuşan eski kafalı, “bir karar anıyla” karşı karşıya kalmak zorundaydı, “geleneksel rıza üretimi makinesi artık çalışmıyor.”21
The Shallows: What the Internet Is Doing to Our Brains22 [Sığlık: İnternet Beyinlerimize Ne Yapıyor] kitabında Nicholas Carr internetin beyinlerimizi nasıl yeniden şekillendirdiğini, aynı şekilde insanların internetteki uzun tartışmaları takip etmekten aciz olduklarını inceliyor. Benzer şekilde dijitallik de, ulusal kimlik ve aidiyetteki karmaşa kadar çok ayrıntılı siyasalar ve argümanların anlaşılmaz kılınmasından sorumludur. Ayrıca, medya/propaganda tartışmasız her zaman basitleştirme, yalnızca iki seçenekli öneri sunma ve popülizm eğilimindeyken dijitallik de şimdi bu eğilimleri kendi mantıksal uçları olarak almaktadır. Avrupa ve Amerika’da aşırı sağın yükselişi, dijitalliğin yükselişi bağlamında tesadüfi değildir. Dijitallik gerçek olmaktan çok hayalî olan görüşleri zaruri kılar. Bunun şöyle kökten bir nedeni vardır; dijital dünyanın ekonomisi açık ara yanlışın tarafında olmaya muhtaç olan tıklanabilir içeriklere bağlıdır. Dijital kürede hakikat tıklanmaya daha az değerdir.
Ryan Holiday’in ortaya koyduğu gibi, sınırlı mekânlarıyla matbu gazetelerin doğası günlük yayımlarında bir kişiyi öne çıkarmaktı ve böyle yaparak o kişi kayırmış oluyordu. Sınırsız mekânıyla ve asli kaygısı tıklanmak olan dijital bölgede haber üreten kişiler bloğa ayrıcalık veriyorlar. Bu ölçüye göre duygu, “tıklanabilirlik” gibi, karar vermede etken olmaktadır. Daha çok ilgi çeken duygu da, sıklıkla korkuyla yan yana giden öfkedir.
Trump’ın seçim kampanyası önemli ölçüde, büyüyen öfkeye ve karşıda duran Öteki korkusuna dayanıyordu; ülkeyi İslami bir ajandaya satan Meksikalılar, Müslümanlar, liberaller. Trump’ın ağırlıklı olarak İslam ve Müslüman karşıtı bir zeminde durması tesadüfi değildir. CAIR (Council on American-Islamic Relations) ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley tarafından 2016’da yayımlanan rapor, Nathan Lean’ın23 İslamofobi endüstrisi dediği şeye yatırım yapmak için ülke çapında 33 İslamofobik gruba 200 milyon Dolar sağlandığını göstermektedir.
Bu bağlamda burada birkaç gözlem yapılabilir; Dijitallik Avrupa merkezcidir, beyazların ve erkeklerin24 yanındadır ve dolayısıyla -özünde- İslamofobiktir.25
Modern Batı medeniyeti büyük ölçüde İslam’ın ve Müslümanların şeytan gibi gösterilmesinden çıkmıştır, gözlemini yaptığımızda aşırı bir iddiada bulunmuş olmuyoruz. Buna ek olarak, dijitalliğin, kendi üstünlüğünü varsayan Batı menşeli bir kaynağa dayandığını ve Batı’nın kendi kimliğini dünyanın “geri kalanına”, özellikle de “İslam dünyasına” karşıtlıkla tanımlamaya çalışmada gayretinin dijitallikle iki katına çıktığını dikkate almalıyız.
Tam da bu nedenle, hem ABD’de hem de Avrupa’da aşırı sağ İslam ve Müslüman karşıtlığını en büyük düsturu yapmıştır. Aşırı sağ bunu yaparken, İslam ve Müslümanları eleştiriye tabi tutmayarak buna göz yuman solun Batı’nın İslamlaştırılmasında gizli ortak olduğunu iddia etmektedir. İslam ve Müslümanların bu şekilde –tüm bunlar insanlık karşıtlığının, cihatçılığın, kadınları haklarından mahrum bırakmanın, şeriat ve terörizmin habercileridir- karakterize edilmesinin sonucunda Avrupa ve ABD’de mevcut siyasal iklim giderek hoşgörüsüz hâle gelmiştir ve bu da açıkça Batı demokrasinin sınırlarını gösterir.
Nihai bir gözlem olarak, filozof, antropolog Talal Asad26 “insanlık” fikrinin soy kütüğünü; bu fikrin Batılı Hristiyan kaynaklarını ve herkesi kapsamak yerine aslında insanlar arasında sınır çizme aracı olarak üretildiğini incelemiştir. Dijitallik çağında Müslümanlar giderek artan biçimde ötekileştirilmiştir.
Bunun bir işareti olarak Müslümanlar, Müslüman ülkelerdeki terör saldırıları sonrasında, 13 Kasım 2015 tarihli Paris saldırısı sonrasında çıkartılan, “Hepimiz Paris’iz” şeklindeki Facebook “filtreleri” gibi filtrelerin çıkartılmamasından şikâyet ediyorlar -ve dünya çapında insanların sosyalleşmesi ve anlatacakları yeni şeyleri paylaşması için en geniş platform olarak Facebook önemli bir ölçüttür. Bunun nedeni oldukça basittir; çünkü dijitallik “insanlığa” ait olan ve bunların karşısında ona ait olmayan insanlar yaratma tasarısıdır.
Ve Müslümanlar -dijitalliğin açık ettiği ölçüde- giderek daha da az insani olarak görülüyorlar.
*Dr. Columbia Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Bölümü
- 1 Wael Hallaq, Restating Orientalism: A Critique of Modern Knowedge, New York: Columbia University Press, 2018 (yayıma hazırlanıyor).
- 2 Wael Hallaq, “Orientalism After Edward Said,” TRTWorld, 20 Ocak 2018, (erişim; 22 Ocak 2018) https://www.trtworld.com/opinion/orientalism-after-edward-said-14254
- 3 Ryan Holiday, Trust Me, I’m Lying: Confessions of a Media Manipulator (New York: Portfolio/Penguin, 2017), 14.
- 4 Glenn Greenwald, No Place to Hide: Edward Snowden, the NSA, and the U.S. Surveillance State (New York: Metropolitan Books, 2014); “The Manipulators: Facebook’s Social Engineering Project,” LA Review of Books, 14 Eylül, 2014, https://lareviewofbooks.org/article/manipulators-facebooks-social-engineering-project
- 5 Edward S. Herman and Noam Chomsky, Manfacturing Conse nt: The Political Ecomony of the Mass Media, (New York: Pantheon Books, 1988).
- 6 “Chris Hedges, David North Discuss How to Defend Internet Freedom,” Truthdig, 16 Ocak, 2018 https://www.truthdig.com/videos/watch-chris-hedges-david-north-discuss-defend-internet-freedom/
- 7 “The Data That Turned the World Upside Down,” Motherboard, Hannes Grassegger and Mikael Krogerus, 28 Ocak, 2017 http://motherboard.vice.com/read/big-data-cambridge-analytica-brexit-trump
- 8 Angie Frobnic Holan, “2017 Lie of the Year: Russian election interference is a ‘made-up story’,” Politifact, 12 Aralık, 2017 http://www.politifact.com/truth-o-meter/article/2017/dec/12/2017-lie-year-russian-election-interference-made-s/
- 9 Chris Hedges, “Noam Chomsky Has ‘Never Seen Anything Like This,” Truthdig, 19 Nisan, 2010
http://www.truthdig.com/report/item/noam_chomsky_has_never_seen_anything_like_this_20100419 - 10 Hasan Azad, “Islam & the World’s Future – MLK memorial lecture,” 15 Ocak, 2016,
https://www.youtube.com/watch?v=x1eybOWe6hI - 11 Guy Debord, The Society of the Spectacle (Kalamazoo, MI: Black & Red Books, 1967)
- 12 “Is Trump the END of Politics? – 8-Bit Philosophy,” Wisecrack, erişim; 2 Ocak, 2018
https://www.youtube.com/watch?v=YlptgqP_PEA. - 13 Hasan Azad, “Woolwich Terror, Surveillance, and the (Im)Possibility of Islamic Reform,” 102.
- 14 Tariq Ramadan, “Why I will not attend the ISNA (August 2014) and RIS (December 2014) conferences,” 10 Ağustos, 2014 https://tariqramadan.com/english/why-i-will-not-attend-the-isna-august-2014-and-ris-december-2014-conferences/
- 15 “Habib Ali explains why he made dua for al-Sisi,” Ibn Percy, 12 Haziran, 2014 (erişim; 26 Ocak, 2018) http://www.i
bnpercy.com/habib-ali-explains-why-he-made-dua-for-al-sisi/ - 16 David Tyrer, The Politics of Islamophobia: Race, Power and Fantasy (Londra: Pluto Press, 2013).
- 17 Saskia Sassen, “Plenary at Theorizing the Web”, 2011 (accessed January 20, 2018) https://vimeo.com/23044503
- 18 “Slavoj Žižek: How Political Correctness Actually Elected Donald Trump,”
https://www.youtube.com/watch?v=5bixgOtkLao - 19 “CIA tactics: What is ‘enhanced interrogation’?” 10 Aralık, 2014, BBC News http://www.bbc.com/news/world-us-canada-11723189
- 20 Chris Hedges, “The Revenge of the Lower Classes and the Rise of American Fascism,” Truthdig, 8 Ağustos, 2016,
- 21 Slavoj Žižek: How Political Correctness Actually Elected Donald Trump,”
https://www.youtube.com/watch?v=5bixgOtkLao - 22 Nicholas Carr, The Shallows: What the Internet is Doing to Our Brains (New York: W. W. Norton and Company, 2011).
- 23 Nathan Lean, The Islamophobia Industry: How the Right Manufactures Fear of Muslims (New York: Pluto Press, 2012).
- 24 Sam Levin, “Sexism, racism and bullying are driving people out of tech, US study finds”, The Guardian, 27 Nisan, 2017 https://www.theguardian.com/technology/2017/apr/27/tech-industry-sexism-racism-silicon-valley-study
- 25 Hasan Azad, “Racism Runs Through the Arteries and Veins of the United States,” The Islamic Monthly, 5 Şubat, 2016 http://www.theislamicmonthly.com/racism-runs-through-the-arteries-and-veins-of-the-united-states/
- 26 Hasan Azad, “Being Human: Islam, the West and our (shared?) Human responsibilities: and interview with Talal Asad,” The Islamic Monthly, 20 Ekim, 2015, https://www.theislamicmonthly.com/being-human-an-interview-with-talal-asad/