UNUTUŞ VE HATIRLAYIŞIN ÜLKESİ: HAFIZA -UNUTMAK KELİMESİNİN KÖKEN İNCELEMESİ-
Yazar: Asım Gültekin
Unutmak kelimesini irdelemeye, anlamaya, çözmeye çalıştığımızda ilk aklımıza gelecek kelime sadece bende değil, çoğumuzda un olacaktır muhtemelen. Tabii çoğumuzun aklına kelimeleri kökeni bakımından irdelemek düşmediği için bizim çok tabii yol ve yöntemlerle yaptığımız bu iş çoklarınca “Allah Allah bu neden daha önceden aklıma gelmemişti?” şeklinde bir tepki ile karşılanıyor.
Tabii biz kelimeyi sadece ek ve kökleri ile irdelemekle kalmıyoruz. Biraz iz sürüp bağlantılarını da görmeye çalışıyoruz. Orada da durmayıp eskiler bu kelimeyi hangi şekillerde ve hangi manalarda kullanmışlar, ona da bir bakıyoruz.
Bunların üzerine bir de Türkçe konuşulan hiçbir ülkede ve coğrafyada, eğitim kurumlarında ne yazık ki hâlâ uygulanmayan Kök Ses Teorisine göre kelimeyi görmeye çalışıyoruz.
Unutmak kelimesinin başında ünsüz bir harf bulunmuyor. Kök Ses Teorisinde kelime ünsüz harf ile başlıyor ise o ünsüz harfi kaldırıp da kelimeye bakıyorduk. Kök Ses Teorisinin birinci aşamasını kelimeye uygulayamayacağız. Ama ikinci aşamasını yani “-un-“ kökünün başına hangi seslerin geldiğini ve bu seslerin gelmesi ile hangi kelimelere ulaştığımızı ise yazının ilerleyen kısmında görelim. Unutmak kelimesinde un köküne ve un’dan sonra gelen “u” ve “t” seslerinin kelimeye nasıl bir katkıda bulunduğunu yoklayabileceğiz. Ayrıca unutmak kelimesinin ilk iki harfini oluşturan “u” ve “n” sesleri ile un kelimesi arasında anlamın oluşumu nasıl gerçekleşmiş, bunu irdelemeye çalışacağım. Anlamın oluşumu ifadesi yerine mananın teşekkülü mü desem diye zihnimden geçirirken teşekkül değil de tekevvünü mü desem acaba demeden edemedim. Zira mana bir şekilden ziyade bir oluş ile alakalı bir kelimemizdir.
Biz unutmayı un ufak etmeye devam edelim. Unutmak kelimesindeki “u” sesi ağzımızı yuvarlayıp daraltarak çıkardığımız bir ses. Mana olarak da daraltılan bir yuvarlama ile alakalı bir manası olmalı. N sesi ise dönüşlülük. İçe doğru gidiyor. Şunu diyebiliriz. Bir şeyi un hâline getirmek, onu daraltılan parçalara bölmek diyebiliriz. Ufalamak yani. Ufak parçalar hâline getirmek. “T” sesi ettirgenlik t’si. Fakat unutmak kelimesinde nasıl bir ettirgenlik olabilir ki. Bizler unutmayı ettirgenlikten çok edilgen bir eylem olarak algılamaya daha yakın duruyoruz. Kazıtmak, akıtmak, büyütmek, üşütmek, kanatmak gibi kelimelerde farklı derecelerde de olsa ettirgenlik manasını daha güçlü hissederken unutmakta ettirgenlik manasını fark etmek kolay olmuyor. Akıtmak derken akan şey diyelim ki bir su, su zaten kendisi akıyor olduğu için onun ettirgenliği bir kazıtmaya göre o kadar da belirgin değil denebilir ama yine de bir şeye o akma eylemini siz yaptırıyorsunuz. Bu mana orada duruyor ve kendisini gösteriyor. Büyütmekte de gösteriyor, bir başkasının üşümesine sebep olmak ve bir başka şeyin kanamasına sebep olmak manasını görüyoruz kelimede ama birisi kişinin kendisinin kendi elini kanatması veya kendi kendisini üşütmesi şeklinde kullandığında bu ettirgenlik derecesi, yönü biraz karışır gibi görünecektir. Ne kadar manada kimi karışmalar yaşanıyor olsa da ettirgenlikleri unutmak kadar kayboluyor değil, kendisini saklıyor değil. Unutmaktaki ettirgenliği görünmezleştiren bir ses bulunduğunu düşünüyorum: “N” sesi. “N” sesini tanıyorsunuz. Dönüşlülük n’si. Kelimeye fiilin yaptığı işten kendisinin etkilendiği anlamını veren ses “n” sesi.
Tabii “n” sesinin kelimedeki ettirgenlik manasını bastırdığını söylerken “t” sesinin kelimeye ettirgenliği ne şekilde kattığını da yoklamalıyız. Ettirgenliğin dışında başka anlamlar da yüklüyor mudur kelimeye; bunu da yoklamaya kalkışmak lazım. Biz “t” için burada şunu söyleyelim: Unuttuğumuz şeyi kendimiz unutuyoruz ama dışardan bir etki ile unutuyoruz. Unutmanın bize dışarıdan verilmiş bir özellik olduğunu düşünürsek “t”nin fonksiyonu biraz daha ortaya çıkar.
Unutmak kelimesini bir şeyi unutmak şeklinde kullanabiliyoruz. Geçişli bir fiil yani.
Unutmanın zıddı hatırlamak. Unutmak Türkçe iken hatırlamak Arapça. Hatırlama kelimesinden önce hatırlamak için hangi kelime vardı Arapçada acaba? Yad etmek Farsça, anımsamak Türkçe ama uydurukça olmalı.
Un kelimesi ile ufak kelimesindeki uf kökünü birlikte anlamaya çalıştığımızda “u” sesine gelen seslerle Türkçede hangi kelimeleri oluşturmuşuz, bir de bunu görelim: Uç, uf, uğ, ul, um, un, ur, us, uş, ut, uv, uy, uz.
Bunlardan “uk”, “uv” başına ünsüz ses gelerek manasını gösterebilen kelime kökleri. Diğer kelimelerden türeyen kelimeleri bulmamız zor değil:
Uç, uçmak, uçurum; ufak; uğur, uğuldamak, uğramak; ulu, ulamak, ulak; ummak, umacı; un; ur, urgan; us, uslu, usul; utku, utanmak; uy, uyumak, uydurmak, uyuşmak, uyluk, uyruk; uzak, uzun, uzatmak.
Bu kelime ve kelime köklerinden un ile uf arasında uf-’tan türeyen ufak arasında birbirleri ile hem mana olarak irtibat var hem de zaten un ufak olmak diye kalıplaşmış bir sözümüz de var. Ufak ve ufalamak kelimelerinin uf’tan geldiğini düşünmeye çok alışkın olmasa da zihnimiz kelime kökünün gidebileceği yer orası. Tarama Sözlüğüne baktığımızda dilimizde ufaklamak, ufam ufam, ufanmak, ufantı, ufanık, ufatmak gibi kelimelerin bulunduğunu görüyoruz.
Unun, ufakın küçük, parçalanmış nesneler olduğunu söyleyebiliriz. Uğramanın ziyaretin ufak olanı olduğunu söyleyebiliriz. Utmanın yutmakla yenmekle irtibatlı olduğunu biliyoruz.
Ulu ve uz kelimelerine küçük ile alakalı anlamlar veremiyoruz elbette.
Uslu ile uyumlu arasında da bir irtibattan bahsedebiliriz.
Bu tür irtibatlandırmalar okurun zihninde meseleyi çözmekten ziyade karıştırabilir. Belki “u” ile birleşen hangi sesin kelimeyi nereye götürmeye çalıştığını görmeye çalışmak işi biraz daha kolaylaştırabilir.
“Ç” çoklukla ilgili bir yere çekecektir kendisinin gelmesi ile oluşacak kelimeyi. “F” belirsizleşircesine bir tesirde bulunacaktır. “Yumaşak g” görülmeyen bir yere doğru çekecektir. “L” edilgenlik, “m” aitlik, “n” dönüşlülük, “r” hareket, “s” dışarı çıkarma, “ş” karşılıklılık, “t” hareket, “v” bütünsellik, “y” yayılma, “z” benzerlik…
Un kelimesinden türeyen un dışında kelimelerimiz var mı diye birkaç büyük sözlüğü karıştırdığımda onamak, onarmak gibi kelimelerin geldiği on kelimesinden yani iyi tamam anlamına gelen on kelimesinden türemiş birçok kelimenin ilk harf olan “o” harfinin “u” şekliyle yazıldığını gördüm. Bunu görünce ister istemez un kelimesinde on anlamı da mündemiç midir diye düşünmeden edemedim. Bir Türk için “on”, iyi tamam olmak, bir şeyin son iyi aşamasına gelmiş olmak anlamına geliyor. Böyle bir anlama gelmesinin sebebi de dünyanın hemen her yerinde geçerli olan parmak hesabı. Malumunuz on parmağımız var. Ve sayma sistemimiz onlu sayma sistemi. Bir şeyin on olmasını tamam olmak olarak algılayan zihin ile bir şeyin onmasını (kendi kendine olması şeklinde de okuyabiliriz onma kelimesini. Olma kelimesini ise başkasının tesiri ile olmak şeklinde yorumlamaya yol açmış oluruz böylelikle. “N” ile “L” seslerinin geldiği kelimeye ne yaptığını göstermek bakımından iyi bir açılım oldu bu, şükürler olsun) tamam olmak olarak algılayan zihin birbirine pek yabancı olmamalı.
Tabii burada unutmak kelimesinde iyi olmak, iyi ettirmek, tamam etmek gibi bir anlam var mı yok mu, buna da bir bakmak gerekebilir. Gerçi unutmak kelimesinde bildiğini artık hatırlayamama anlamının içinde iyi olmak manası bulmak zorunda değiliz. Zira bir kelimeye de, bir kelime köküne de getirdiği eklerle çok farklı ve birbiri ile irtibatlı olmayan gerekçelerle kelime kökündeki ortak açık anlam üzerinden on beş yirmi farklı mana yükleyebiliyor insanoğlu. Mesela dergi kelimesi sofra anlamına gelirken sonradan kelimeye matbaada basılan, süreli yayın organı anlamında kullanılmaya başlanmış, artık sofra anlamı unutulmuş hatta.
“Unutmak” ile “un”un birlikte kullanıldığı bir kullanım olarak eski metinlerde “unıtmak” kelimesinin sadece unutmak anlamında geçmediğini unlamak anlamında da kullanıldığını görüyoruz.
Yine eski metinlerde unıtsalık diye bir kelimenin geçtiğini görüyoruz. Tarama Sözlüğünden öğrendiğimize göre 15. yüzyıla ait Hayat-ül Hayvan Tercümesinde “Bir kişi biti diri bıraksa unutsağı olur imiş.” cümlesi geçiyor imiş.
Erzurumlu Darir’in 14. yüzyılda kaleme aldığı Yüz Hadis Tercümesi’nden bir hadis-i şerif alalım: Ali Radıyallahü anh eydür: Misvak unutsalığı giderür, balgamı giderür, dişleri berkitür.
Köksese Göre Unutmak İle İrtibatlı Kelimeler
Unutmak kelimesinin kökünden yani “-un-” halinden Kök Ses teorisine göre hangi kelimelerin türediğini görelim şimdi. Hatırlayalım yapmamız gereken işi: Kelime kökünün başına hangi sesli harfler geliyor, ona bakıyoruz: B-un, bunamak; s-un-mak, y-un-mak. Un kökü ile ilk bulabileceğimiz kelimeler bunlar ve bunların türevleri.
Unutmak ile bunamak arasında bir ilişki olduğunu fark etmek zor değil. “-Un-” kökünün başına “b” sesi gelince “bun”, “bunamak” kelimelerine ulaşıyoruz. Un ile sunmak ve yunmak arasında nasıl bir ilişki olduğunu görmek unutmak-bunamak ilişkisini kurmaktan biraz daha zor elbette. Bunu yoklamayı sonraya, yazmak nasib olursa bir başka yazıya bırakalım.
Bunların haricinde buna, şuna şeklinde kullandığımız işaret zamirlerinden “şuna”nın “huna” şeklinde kullanıldığını öğreniyoruz Yaşar Çağbayır’ın on ciltlik sözlüğünden. Uygurlarda böyle bir kullanım olduğu not düşülmüş. Hatta şuncacık anlamında “hunnacık” kullanımı da varmış. Hundaçı ise hırsız anlamına geliyormuş. Bu kelime kundaçı olarak da görülüyor sözlüklerde. Yine cumbalak kelimesi varmış, takla atmak anlamında. Cuncukma kelimesini görüyoruz, bunalmak. Bu kelime tuncukmak şeklinde de kullanılıyormuş. Bu kelime çuncukmak olduğunda hayvanın kendine eş araması, kızışması için de kullanılıyormuş. Cunma diye bir fiil varmış. Yunma anlamı vermiş Çağbayır. Kırgız ve Kazaklarda bizim “y” ile kullandığımız kelimenin başına “j” ve “c” getirmek gibi bir ses değişimi hususiyeti görülür. Bu da bununla alakalı olmalı. Çunamak diye bir kelimemiz varmış, imrenmek anlamına gelen. Çunavlak kötü yaratılışlı, soysuz. Çunbuldamak bir kap içindeki suyun, sıvının çalkalanması için kullanılıyormuş. Bunun c’li hâli ise suyun içine dalmak ile ilgili olmalı. Çung Dîvânü Lügati’t Türk’te iri doğranmış olan için kullanılmış. Çunmak da geçiyor Dîvânü Lügati’t Türk’te, yıkanmak demekmiş. Çunga ise keser demekmiş. Çungur ise çukur kelimesinin farklı bir kullanımı imiş. Salıncağa çungurgaç da diyormuşuz. Çungurlaşmak toplanmak, üşüşmek anlamına geliyormuş. Küçük kazmaya çunkur da deniyomuş. Çunmakta gittiği yere alışmak anlamı da varmış.
Duncukmak kelimesinde de bunalmak anlamı varmış. Kelime birçok farklı anlamda kullanılmış. Utanmak, sıkılmak, genze su kaçmak, ağlayacak gibi olmak, hayvanın fazla kapalı olunca veya fazla yem verince dışarı çıktığında rahat durmaması, hoplayıp zıplaması, ergenliğe yeni girmiş kızın kıvraklaşması. Allah’ım bu nasıl bir benzetmeci, alaycı, muzip bir zihindir. Bırak da kız kıvraklaşsın artık. Sıcak ve durgun havaya dundu deniyormuş. Dungun ise durgun, hareketsiz, işe yaramaz kişi için kullanılıyormuş. Bu kelimeleri gördükçe Türkçe kelimelerde ses hareketliliği ile mana hareketliliği ilişkisini kurmak daha bir mümkün oluyor sanırım. Hangi seslerin kelimeye neler ettiğini izlemek daha da bir zevklileşiyor. Dunuklu kelimesi parlak olmayan anlamına gelirken dunlu ise ay için kullanılan bir kelime imiş. Bu da sanırım ayın parlak olmayan hâline verilen bir isim olmalı. Donuk kelimesi ile birlikte düşünmekte fayda var “dunlu”yu. Dunuk dediğimizde kederli, donuk, mat, bulanık anlamlarını kastediyormuşuz. Güneş tutulmasına da dunuk deniyormuş. Diyormuşuz.
Kelimeye kökses teorisi ile bakalım dedik, ilk akla gelenleri sıraladık. Sonra aklımıza artık gelmeyen, ne yazık ki unutulmuş, belki bir kısmı ancak yerel ağızlarda yaşayanlarını görelim dedik. Neler gördük neler. Bunun daha bakmadığımız harfleri var. L, m, n, p, r, ş, t, v, y ve z’ye bakmadık bile. T ve y’ye bazı kelimeler bizi gönderdi. O maddelerde dolaştığımızda bakalım neler çıkacak. Bunlardan n, p, r, v ve z’den kelime çıkacağını pek sanmıyorum ama yine de bakacağız. Biz ne kadar çok kelimemizi unutmuşuz ya Rabbi, Bu nasıl bir bunama hâlidir. Bu nasıl bir zayıflamadır. Bu nasıl bir hafızasını yitirme hâlidir ya Rabbi, öyle bir yitirme ki, yitirdiğinin bile farkında olmama hâli. İsmet Özel diyordu ya “Neyi kaybettiğini hatırla!” Bize unuttuklarımızı hatırlat ya Rabbi! Biliyoruz ki unutulan hatırlanabilir. Senin böyle bir ikramın var kullarına.
Un sesi ile boğuşmak bizi bunaltmadan ya Rabbi, devam edebilme gücü ver kelimeler okyanusunda yüzmeye. Genzimize su kaçmasın inşallah. M harfine geliyorum: Mun Dîvânü Lügati’t Türk’te hastalık, kusur, ayıp denilmiş. Mun kişi yüreği dölek, gözlü selek adam ifadesi kullanılmış. Boncuk kelimesinin muncuh şeklinde de telaffuzunun bulunduğunu görüyoruz. Muncur dudak, burun, dişil organ, karıştırıcı, ara bozan gibi anlamlarda kullanılıyormuş. Munçak hamam demekmiş. Yunmak kelimesi ile ilişkili olarak yıkanma yeri anlamı taşıdığını çözebiliyoruz artık kelimeye bakınca.
Munduz budala, alık, ahmak demekmiş. Munduz akın ise ansızın gelen sel. Munduzlamak şımartmak. Mungak dişi geyik. Mungan geveze, boşboğaz. Mungaymak mahzun, gamlı olmak. Mungul şaşkın. Munsuz dertsiz, kaygısız. Mungurlamak gerçeği saklamayıp söylemek. Mungurlu bakır kaplı çömlek. Munka serkeş. Munlug şen, munmak kaybolmak, başıboş dolaşmak. Munturmak dolaştırmak. Muntuz gerizekalı, aptal, budala.
Nunuş kelimesi genizden konuşan için kullanılıyormuş. Biçimsiz insanlar için de bu kelime kullanılıyormuş.
Pınar kelimesi punar, bunar şeklinde de kullanılıyormuş. Buhara şehrinin adı Punare şeklinde de kullanılıyor imiş. Soba anlamına da geliyormuş kelime. Punçak ağaçların ince kökleri için kullanılan bir kelimemiz.
Sun Dîvânü Lügati’t Türk’te mükemmel, iyi kalpli. Son ile de alakalı bu kelime. Yani tamamlanmak sona ermek. On… Onmak. Suna Moğolcada erkek ördek. Sunak. Kurban, şehit için sunam kelimesi kullanılıyormuş. Sunamluk şehitlik demekmiş. Sunarmak bir işi yapar görünmek. Sunay ay gibi parlak. Sunçuk yastık. Sundak üçgen. Sundurmak uzatmak, ileri sürmek. Sunak maşrapa. Sunugu bir büyüğe sunulan armağan. Sungur doğana benzer avcı kuş. Somurtkan anlamında da kullanılıyormuş bu kelime. Sungusuz eğitimsiz, terbiyesiz. Sunmak güreşe tutuşmak. Sunruklamak dirsekle vurmak. Suntur kel. Sunturlanmak nazlanmak. Sunturlu yaman, dehşetli, gösterişli. Saygın, kaba, zor, kirli. Sunuk üzgün, tasalı. Sunum lokma.
Tun ilk olan, saygı gösterilen. İlk çocuk, ilk koca. Tun Yukuk İlk Vezir. Tuna bol, çok. Tunak toynak, tırnak. Tuncer incir. Tuncuk aşırı cinsel istek duyan erkek. Tunç iki tarlayı veya evleri ayıran set. Tuncımak kokmak, bozulmak. Tuncu tıkım, lokma, tıkınma, hayvanın kış uykusu yani kapanma. Tunluk pencere. Tunra bedendeki kir. Tungu sağır. Tunguç, Tonguç ilk çocuk. Tungul daldaki kiraz topluluğu, salkım. Tunguz Mançurya’nın doğusundaki Türk topluluğu. Tunkal Moğolcada askerin celbi. Tunnuk kimsenin olmadığı yer. Tuntur yakışıklı.
Yuna eyerin altına konulan küçük belleme. Yunak yıkanma yeri, hamam. Yunakçı çamaşırcı. Yunat buğday yıkanan yer. Yunçımak kötüleşmek, yoksullaşmak. Yunt, yont at, at sürüsü. Yund yılı at yılı. Yundak at gübresi. Yunlatmak yünletmek, yün kırktırmak. Yungu bir yeri düzeltmek ve sıkılaştırmakta kullanılan ağaç silindir. Yungur uçkur. Yunluk teneşir. Yunmak yanmak (Dîvânü Lügati’t Türk) Yuntu bulaşık suyu.
HATIRLAMA VE HAFIZA
Üstat Sezai Karakoç’un Unutuş ve Hatırlayış isimli muhteşem bir kitabı vardır. Orada unutmak ve hatırlamak derin bir medeniyet şuuru ile tahlil edilir. Şüphesiz insana unutabilme kabiliyetinin verilmiş olması da büyük bir ikramdır. Unutulmaması gereken hakikati insanın unutabiliyor olması ise imtihanın kıymetini arttıran bir durum olduğu da fark edilmelidir.
Unutuş ve onun karşı ikizi olarak hatırlama. Bu ikisinin mevcudiyet yatağı ise hafıza. Hafıza kelimesi ve kökeni etimolojiye meraklıların sevdiği, ilgisini çekecek bağlantıları güçlü bir kelimedir. Kelimemiz Arapça. Noktasız he, fe- zı harfleri ile yazılıyor ( ح ف ظ). Noktalı ha, güzel he veya zel, ze veya peltek ze ile yazılarak oluşmuş kelimeler Arapçada var mı? Noktalı hı- fe- dat ile yazılanı geçim ve yaşayışı hoş olmak anlamına geliyormuş. Güzel he ile yazılan yakın bir kullanım da, Arapçadaki tüm ze’lerden herhangi biri ile irtibatlı bir kullanım, bir kelime bulamadım. Hafız kelimesinin seslerine yakın seslerde kelimeler var mıdır diye neden yokluyoruz? Çünkü o yakın seslerden oluşan kelimeler arasında mana bakımından da bir yakınlık irtibat var mı diye Arapçadaki orta ve büyük iştikakın meselesini de ele almış olmak için bunu yapıyoruz. Hafız/hafıza kelimesinin bu yoklamaya pek de uygun olmadığını görmüş olduk.
Hafıza kelimesinin ait olduğu h-f-z kökünden dilimize birçok kelime geçmiş: Hafız, hafıza, muhafız, muhafaza, mahfaza, hıfz, hıfz etmek, Hafize, mahfuz.
Bir de dilimize pek de geçmeyenleri var: Huffaz, hafaza, hafiz, mahfuzat, mahfuzen, istihfaz, ihtifaz, müstahfız, müstahfez, müstehfiz, muhafızîn, hifaz, tahaffuz, mütehaffız, ahfaz.
Hafız Kur’anı ezberleyen yani onu okuyarak koruyan kişi demektir. Hafıza koruma yeri, bellek, muhafız: koruyan. Muhafaza korumak demek. Mahfaza koruyucu, kılıf; hıfz ve hıfz etmek ezberlemek için kullanılıyor. Hafize ezberleyici tabirlerinden “hafazanallah” ifadesinde yaşıyor. Allah bizi korudu anlamında olup çoğu zaman Allah korusun temennisi ile kullanılıyor.
Şimdi de dilimize pek de girmeyen, yayılmayan türevlerini görelim: Hafiz koruyan, muhafaza eden demek. Muhfuzat korunmuş, gizlenmiş şeyler demek. Mahfuzen korunma altına alınarak demek. İhtifaz küsme, darılma, darılarak anlamında müennes yani dişil bir kelime. Mahfuz için ise saklı anlamına geliyor diyebiliriz. Huffaz hafızın çoğulu. Ahfaz ise kuvvetli hafız demek. Hafaza kelimesi günümüz Türkçesinde kalıplaşmış dua kendini istemediği birinden sakınma, koruma anlamı kazanmış kelime bu kalıbı ile. İstihfaz ise hıfzetmek, korumak anlamına geliyormuş. Müstahfız koruyucu. Muhafızîn bir yeri muhafaza edenler, koruyup bekleyenler. Hifaz Hak tanırlık, vefalılık. Aradaki hukuku, münasebeti korumaktan dolayı bu anlamı kazandığı kelimenin fark edilebilir. Tahaffuzda kendini korumak, sakınmak anlamı var imiş. Mütehaffız korunup sakınan demek.
Burada hafiz, müstahfız, müfehaffız arasındaki fark nedir, derece farkı mı vardır, nasıl bir fark vardır, bunu bir açmamız lazım. Üçü de zira Türkçe sözlüklerde kabaca “koruyan” demek. Arapçası iyi kimi tanıdıklarıma danıştım. İçlerinden işin içinden çıkabileni çok oldu. Hafız koruyan derken Kur’ân-ı Kerîm’i ezberine alarak koruyan anlamı yüklenmiş kelimeye. Hadis hafızları için de kullanılmış kelime. Hafız-ı küttablığı hatırlatayım. Hangi kitapta hangi konu geçer bilen kütüphane görevlileri.
Müstahfız koruma isteyen, bir şeyin korunmasını isteyen, müstehfiz ise kaleyi koruyan için kullanılmış. Türkçede muhafız kelimesi yayılmış. Mustehfız ezberlemek için de kullanılmış. Müstahfez ise korunan şey anlamına geliyor. Mütehaffız ise kendini koruyan, sakınan. Kendisini bir mevzuda agâh kılan şeklinde ayrıştırılabilir.
Rabbimiz bize kendisini unutturmasın, ismiyle agâh eylesin. Mütehaffiz eylesin. Amin.
*DilEvi Etimoloji Topluluğu Başkanı