KURBANLIK NESNELER: ÖLMEKTE OLAN ZEYTİN AĞAÇLARININ TRAGEDYASI

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Ada Martella

    Size kapkara bir masal anlatmak için, bölgemizin bir tür vebadan nasıl etkilendiğini paylaşmak amacıyla Salento’dan yazıyorum. Bizler “Akdenizli kuzenleriz”. Salento ve Ege hem aynı enlemleri hem de aynı bin yıllık zeytin ağacı yetiştirme geleneklerini paylaşıyor. Sahip olduğunuz bu aşinalık sayesinde, Minerva’nın kutsal bitkisi ve her dem yeşil kalan yaklaşık 11 milyonluk zeytin ağacını barındıran genişlikteki Güney Puglia’nın sahil şeridini hayal etmeniz zor olmayacaktır. Birçoğu asırlık – bazıları bin yıllık bile – olan bu ata yadigârı ağaçlar Homeros’un anlattığı gibi hâlâ gövdelerinin içine kazılmış vaziyette Odysseus’un yatağını barındırmaktadır.

    Veba Orta Çağ’daki salgınlarda insanları kırdığı gibi, bugün de zeytin ağaçlarını vurmuş durumda.

    Sizden hayal gücünüzün yardımıyla denizin mavisi ile çevrili olan bu kireçtaşı yarımadasında kuşbakışıyla süzülerek bir gezintiye çıkmanızı istiyorum. Merkeze geldiğinizde göreceğiniz şey, ürkütücü şekilde donuk kahverengi dev beneklerle bezeli yeşil bir manto ve leopar lekeli ağaçların kavruk bronz rengi olacaktır. Gördükleriniz, bazı lanetli hastalıklarda ciltte aniden beliren yaralar gibi son on yılda Salento topraklarının tüm acılarını ifade etmekteler. Binlerce zeytin ağacının kurumasından dolayı tamamen çöküntü hâlindeki doğal manzarada, onlar artık “kurbanlık nesneler” durumunda.

    Sizler de denizci insanlarsınız, teknelerin gövdelerine uygulanan anotları hatırlayacağınızı düşünüyorum. Anotlar, gövdenin metal kısımlarını yavaşça yıpratan ve baltalayan galvanik akımlardan korumak için yem edilen çinko parçalardır. Bu anotlara “kurbanlık nesneler” denir, çünkü hem teknenin batık kısmında olduklarından görülmezler hem de bir tür şükranla gövdedeki metal kısımlar yerine feda edilirler. Metaforu, vebanın bir köye gelişiyle genişletebiliriz. Tamamen rastgele bir şekilde – diğerleri değil de – bazı insan grupları ölümcül bir darbeyle tarumar olduktan sonra; hayatta kalanların düşüncesinde, kendi ailelerinde, kendi köylerinde, birilerinin onlar yerine kendilerini feda ettikleri inanışı kadim zamanlardan beri yer edinmiştir. Zeytin ağaçları da, toprakları bir süredir hasta olan ama meyveleri orada yaşayanları besleyen Salento’nun anotlarıdır.

    Puglia’nın, Kuzey İtalya’da olduğu gibi endüstriyel bir geleneğe sahip olmasa da, çevresel kaynaklı tümörler nedeniyle en yüksek ölüm oranına sahip olduğu gerçeğini bu karanlık masalda sessizce geçiştirmem elbette mümkün değil. “Zeytin vebası” ve giderek kalabalıklaşan onkoloji bölümleri çevrenin tahrip edilmesi sebebiyle gerçekleşen aynı hastalığın semptomlarıdır. Şu an peyzajımızın bir parçası olan bu dev kahverengi lekeler, aniden körelen zeytin ağaçlarının önünde duran yüzlerce savunmasız köylünün şaşkınlığını, zehirli bir arazinin en belirgin, en “görülmeye değer – tıpkı bir hastanın vücudundaki irinlerin patlaması gibi – tezahürünü temsil ediyorlar. Belki size kıyametvari bir tasvir gibi görünebilir, ancak hepimizin burada kayda değer bir değişimin tanıkları olduğunu garanti ederim. Sırayla giderek anlatmaya çalışacağım.

    Zayıf bir vücut kendini vebadan koruyamaz
    Bu kapkara masal 2000 yılının başında bazı zeytin ağaçlarında aniden kalın yaprakların ortasında büyük kuru dalların ortaya çıkmasıyla başladı. Köylüler ve botanikçiler bu hızlı kuruma fenomenini CoDiRO (Zeytin Ağaçlarının Hızlı Kuruma Kompleksi) olarak bilinen bir hastalığa neden olan faktörlere atfederler. Ağacın lenfatik kanallarına boğulana kadar saldıran bir dizi paraziter ajan, özün ağacın uçlarına ulaşmasını engeller. Bu yüzden hastalık yaprak üzerinde yamalar hâlinde ortaya çıkar. Tek bir kuru daldan yavaş yavaş bütün yapraklara yayılır. Taşıyıcılar arasında ağaç kurdu, güve ve en az 4 mantar (lignicolous mantarı) bulunur. Aslında hem ağaç kurdu hem de mantarlar her zaman zeytin ağaçlarına enfekte durumdaydı. Çiftçiler de bunlarla yaşamaya alışkındı ve sınırlı uygulamalarla örneğin “slupatura” gibi geleneksel tekniklerle ağaçların bakımını sürdürmekteydiler. Bu teknikle zeytin ağacının gövdesinde çürümüş kısımlar ayıklanıp temizlenir, mantarlardan arındırılır ve sıklıkla da bakır esaslı ürünlerle yakılarak içi dezenfekte edilir. Zeytin ağaçlarının en güçlü ağaçlar arasında olmasından ve yeterli destekle kendi kendini iyileştirme yeteneğinden ise bahsetmiyorum bile.

    Ancak zeytinin bakım usulleri arasında slupatura tekniğinin ortadan kalkmasından beri, Salento’da son 30-40 yıl boyunca zeytin yetiştiriciliğinin fakirleştiği söylenmelidir. Bu sebeple birçok köy terk edildi ve iyi tarım uygulamalarının yerini, pestisitlerin11 Pestisit deyimi, insektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) vb. şeklinde sınıflandırılan kimyasal maddelerin tümünü kapsamaktadır. (www.zmo.org.tr) (ç.n.) -İtalyan istatistik enstitüsü Istat’ın tahminlerine göre, Puglia pestisitlerin en büyük kullanıcısı durumunda ve Salento ise ilk sırada yer almakta- ve kimyasal ürünlerin anormal kullanımı aldı. Bunların umursamaz bir şekilde kullanımı yalnızca organik açıdan zengin toprağı yok etmekle kalmadı – kırsal kesimdeki biyolojik çeşitlilik yok oldu – aynı zamanda yeraltı sularına da saldırarak tükenmek üzere olan su kaynaklarımızı zehirledi. Bir süredir Salento’da çölleşme devam etmektedir. Çölleşme sorunu iklim değişikliği nedeniyle küresel bir sorun olarak görülebilir. Ancak 2000’lerin başında bazı araştırmacılar durumun yerel bazda aciliyet gerektiren bir mesele olduğunu “Puglia’nın Salento bölgesinden başlayarak tamamen çölleşmesi kesin olup ve ilk etkilerini yaklaşık on yıl içinde hissettirecek.” sözleriyle oldukça dikkat çekici şekilde ifade etse de bu sözler pek karşılık bulmadı. Ayrıca çok sayıda –ve de ruhsatsız- açılan artezyen kuyusu nedeniyle yeraltı kaynak sularının tuzlanması tehlikesini yüksek sesle dile getirdiler. Bu kuyular derinlere inerek tatlı su ile tuzlu su yüzey tabakaları arasındaki hassas sistemi değiştirmektedir. 1980’lerden beri Salento kırsalında tonlarca tehlikeli toksik endüstriyel atığın gömülü olduğu ve toprağı onarılamaz şekilde zehirlediği gerçeğini de – bu karanlık masala- eklemek gerekir.

    Özetle, CoDiRO sağlıklı zemin katmanına sahip ve bakımı iyi yapılmış ağaçlara bulaştığında, patojenler çoğalmak için hemen “verimli toprak” bulmaya çalışıyorlar. Kökler bu sebeple artık yeraltı suyuna ulaşamayıp yerin birkaç metre altında akan zehirli veya tuzlu sudan kaynağını almak zorunda kalıyorlar. Sonuç olarak da ağaçlar hızla kuruyarak ölmektedir. Epey uzaklara daldım sevgili dostlarım, ancak anlatmaya 30-40 yıl öncesine giderek başlamak bugünü daha iyi anlamak için gerekli. 10 yılı aşkın bir zaman önce, aniden kurumuş dallarla beliren bu tekil vakalar gerçek bir salgın hâline geldi ve Salento’nun tüm alanlarının bronzlaşmasına yol açtı.

    Düşman orada, bir adı var ve suçlanmalı
    2013 yılında, IAM Puglia’dan (Akdeniz ülkelerinde hükümetler arası organ CIHEAM adına faaliyet gösteren 4 yapıdan biri olan Akdeniz Agronomik Enstitüsü) bir grup araştırmacı, zeytin ağaçlarının ölüm nedeninin Xylella Fastidiosa (subspecie pauca) adında bir bakteri olduğunu ve bir ağaçtan diğerine küçük bir Sputacchina (Philaenus spumarius, Çayır Köpük Böceği) ile iletildiğini belirten bir gönderi yayınladı. Böylelikle hedefteki düşmanın artık bir adı vardı ve ürpertici bu isim adına kırmızı alarm verildi. Tüm ulusal gazeteler bakteri hakkında konuşmaya başladı ve haberler Avrupa Birliği’ne kadar ulaştı. Xylella karantina bakteri listesine alınmıştı bile. İlk kez Kaliforniya’da görülen, tarıma büyük zararlar veren ve herhangi bir şekilde engellenemeyen bir bakteriydi. Avrupa Birliği muhtemelen ciddi salgın vakalarında öngörülen protokolü izleyerek Puglia Bölgesi için olağanüstü önlemler aldı: enfekte ağaçların yok edilmesi, “tampon bir bölge” oluşturulması ve taşıyıcı Çayır Köpük Böceğini ortadan kaldırmak için yoğun pestisit kullanımı. Yani bir katliam fermanı verildi! Fakat Strazburg’dakiler Salento’daki çevresel durum hakkında ne biliyorlar ki? Avrupa Birliği komisyon üyeleri Puglialı siyasetçilerin çok iyi bildiği şeyleri, örneğin böcek ilaçlarıyla toprakların zehirlenip mahvedilmiş olduğunu, yeraltı kaynak sularının tüketildiğini, tuzlandığını ve kimyasallarla zehirlendiğini biliyorlar mı?

    Diğer taraftan, enfekte ağaçları tedavi etmek için inatla geleneksel yöntemler kullanan birçok küçük organik tarım şirketi hâlâ eski tohumları ekmekteler ve kimyasal kullanmamaktalar. Ancak şu anki kurallara bakılırsa, hepsi pestisit kullanmalı ve ağaçlarını yok etmeye zorlanmalı. Şunu da özellikle belirtmek gerekir ki, Xylella’nın ağaçların ölmesinin tek nedeni olduğuna dair hiçbir bilimsel kesinlik bulunmamaktadır. Binlerce enfekte ağaçta yapılan tüm analizler % 2’nin biraz altında bakteri bulunduğunu göstermektedir. Yine de, Xylella kombinasyonu Salento’nun bütün doğal güzelliğinin ve zeytin ağaçlarının ölmesinin sorumlusu olarak sonsuza kadar tekrarlanan bir mantra hâline gelmiş durumda.

    Hemen bir bölünme yaşandı. Bir tarafta, Avrupa Birliği, Devlet, Puglia Bölgesel Hükümeti, Coldiretti gibi ticaret birlikleri – çiftçileri korumak ve onlara yardım etmek için doğmuş olan! – hep bir ağızdan en rezil çözümü dile getirdiler: Zeytin ağacı popülasyonunu yok etmek ve Salento’yu pestisitler ile zehirlemek. Diğer tarafta ise popüler bir başkaldırı ortaya çıktı: “Zeytin ağaçlarına dokunma!” Zeytin ağaçları olmadan kendi topraklarını tasavvur dahi edemeyen bir bölge, daha fazla pestisit tarafından pestili çıkarılmış çiftçiler, çevreci dernekler, sivil toplum ve sanatçılar Salento’dan gelen bu çığlığı Strazburg’a ulaştırıyor. Konferanslar, farkındalık kampanyaları düzenlenip, daha genel bir çevre kirliliği bağlamında zeytin ağaçlarının kuruma problemini dile getiren önemli bilim insanları, kimyacılar, botanikçiler davet ediliyor. Ancak ana akım medya kampanyası çok güçlü. Uluslararası basın bile Xyllella-katil bakteri tezini zeytin ağaçlarının kurumasının tek nedeni olarak gösteriyor. Acil durum planında öngörülenlerin henüz hepsi olmasa da binlerce ağaç sökülmüş durumda. Xyllella-katil bakteri tezine inanmayan yerel hâkimlerin kararları sayesinde bir nebze olsun söküm işi ertelenmiş durumda.

    Bugünlere gelinceye kadar yıllar içinde birçok kişi teslim oldu, sessiz kaldı – yas tutmanın sessizliği – ve bu yok edici drama boyun eğmek mecburiyetinde kaldılar. Fakat özellikle küçük organik üreticilerin birçoğu hâlâ direnmekte. Şu an tarlaları, tekniklerine şüpheyle yaklaşanların bile ilgisini çekmekte, çünkü asla terk edilmeyen geleneksel bakım usulleri sayesinde zeytin ağaçlarının – ölmek üzere olan – yavaşça toparlandıklarını kendi gözleriyle görüyorlar. Aynı zamanda, yanlarında birkaç cesur gazeteciyle birlikte, Xyllella-katil bakteri tezinin arkasına gizlenmiş spekülatifleri de açığa vurmaya devam ediyorlar. Bu süreçte bir tarafta bütün zeytin ağaçlarını sökme deliliğine karşı çıkanların sayısı artarsa da, diğer tarafta Puglia bölgesinin zeytin tarımı için planları belli oluyor. Her zaman dünya piyasasında çok önemli bir zeytin üreticisi olan Salento’nun zeytinyağı üretiminin bu yıllarda %60’ı yok oluyor, geleneksel yerel yağ tesislerinin aletlerinin büyük kısmı zeytinyağı üreten başka Akdeniz ülkelerine satılıyor. Devlet bu yerlilerin asırlık geçim kaynağının yok olmasına karşı çözüm olarak şunu sunuyor: eski ağaçları yok etmek ve onun yerine yerli olmayan ve iddialara göre daha dayanıklı zeytin ağacı çeşitlerini ekip süper-yoğun endüstriyel tarıma geçmek.

    Xylella’dan kim fayda sağlıyor?
    Dediğim gibi, zeytin ağaçlarının kurumasının tek sebebinin Xylella bakterisinden kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Bu bakteri aslında bitkilerin lenfatik sistemlerine saldıran bir çeşit ölümcül kokteyl olarak ifade edilebilecek ağaç kurdu ve mantar gibi CoDiRO’nun patojenlerine katkıda bulunan nedenlerden sadece biridir.

    Ama düşmanın sadece ondan ibaret olduğunu sürekli tekrarlayıp yaymak, sis bulutu ve karışıklık yaratmakta. Oysa, yıllardır pestisitlerin kötü kullanımı ve endüstriyel Batı’dan gelen zehirli atık varilleri hakkında konuşmuyoruz, Salento’daki çölleşme seviyesinin Sahra bölgesindekine eşit olduğu gerçeğine sessiz kalınıyor ve Afrika ile aynı trajik kaderi nasıl paylaştığına dair tek bir söz etmiyoruz.

    Dünya çapında yaygın ve hâlâ engellenmesi imkânsız olan bir bakteri olarak bilinen “Xylella-katil bakteri” tezini sürdürmek, bakterinin yayılmaması için tek çözüm olarak zeytin ağaçlarının toptan bir şekilde yok edilmesi anlamına gelmektedir. Salento’nun bin yıllık ata yadigârı zeytin ağaçlarını söküp, yerli olmayan iki türe -Leccino ve özellikle Favolosa-Fs17’ye (Perugia CNR tarafından patentli olan bu türler her bir fide için ayrı ayrı telif ücreti de ödenmesi gerektiğinden oldukça pahalıdır)- yer açmak amaçlanmaktadır. Xylella’ya dayanıklı -bağışıklı değil!- olduğu söylenen bu iki zeytin türünün girişiyle, bodur olan bu ağaçların birbirinden kısa mesafelerle dikimi yapılmasından kaynaklı süper yoğun tarıma alan açılacaktır. Böceklerden korumak için çok fazla suya ve kimyasala ihtiyaçları olduğu gibi kısa ömürlüdürler ve en fazla 10-15 yıl sonra kökünden sökülüp değiştirilmeleri gerekir.

    Xylella tehdidinin bir diğer “yararı”, Avrupa Birliği ve devletten önemli miktarda fon sağlanmasıdır. Bugüne kadar 300 milyon Euro tahsis edilmiştir. Yerli olmayan iki türün büyük ölçekli ekimiyle süper yoğun tarımın teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Amma velakin bu hibeler küçük üreticilere değil, en az 5 hektar toprağı olanlara verilecek! Ağaç başına 200-300 Euro ödeneceği vadedilmekte, yeni tip zeytin ağaçlarının yoğun ve oldukça maliyetli tarımının 5 hektarı aşan toprağı olanlar için mali faydaları olacak olsa da, küçük çiftçiler meteliksiz kalınca büyük toprak sahiplerine çölleşen topraklarını satmak durumunda kalacaktır. İşte karşımızdaki tablo şudur: bin yıllık kültüründen arındırılmış (kökleri kazınmış) bir Salento.

    Tarih öncesindeki devasa hayvanlar gibi dayanıklı zeytin ağaçlarıyla şekillenen Homerik bir manzara; burada artık çok iyi bildiğimiz bir kuraklığa, zirai finansmana, süper yoğun üretime yol açmak için feda ediliyor. “Land Grabbing”, bu tarımsal-finansal işlemleri çok iyi tanımlayan İngilizce bir terimdir. Kelimenin tam anlamıyla, arazi gaspı. Güney İspanya’da, Almeria’da ve dünyanın anotları olan diğer yoksul bölgelerde çoğu kez yaşanmakta olan bir durumdur.

    Bu kapkara masalın arka plan sesi olarak siz de antik trajedinin korosunun ağıt seslerini duyuyor musunuz?22 Birçok uzmanın araştırmaları, çalışmaları ve sorgulamaları olmaksızın bu hikâyeyi sizlere anlatamazdım. Benim için en değerlilerinden bahsetmek istiyorum. Politik-finansal sistem tarafından kabul edilmeyen, girift hâle getirilmiş hakikati dile getirme gücüne ve cesaretine … Continue reading

     

    Luigi Russo, gazeteci, Xylella ve agro-mafya arasındaki ilişki üzerine çok sayıda araştırmanın yazarı
    Marilù Mastrogiovanni, gazeteci, Xylella Report kitabının yazarı, Il Tacco d’Italia Yayınları, 2015
    Ivano Gioffeda, çiftçi, “Il Popolo degli Ulivi” (Zeytin Halkı) derneği
    Giorgio Doveri, kimyager ve çevreci
    Michele Carducci, Lecce Üniversitesi’nde anayasa hukuku profesörü, zeytin ağaçlarının kesilmesi talimatı veren kararnamelere karşı köylülerin açtıkları davaları başından beridir takip ediyor.



    1 1 Pestisit deyimi, insektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) vb. şeklinde sınıflandırılan kimyasal maddelerin tümünü kapsamaktadır. (www.zmo.org.tr) (ç.n.)
    2 2 Birçok uzmanın araştırmaları, çalışmaları ve sorgulamaları olmaksızın bu hikâyeyi sizlere anlatamazdım. Benim için en değerlilerinden bahsetmek istiyorum. Politik-finansal sistem tarafından kabul edilmeyen, girift hâle getirilmiş hakikati dile getirme gücüne ve cesaretine sahip oldukları için kurbanlık anotlar hâline gelmiş bu kişiler acı çekmeye, gammazlanmaya ve tehdit edilmeye devam ediliyorlar.