ŞEYLERİN ZAMANI

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Ignaas Devisch

    Sosyal Varlık Olarak Varlık
    Fransız filozof Jean-Luc Nancy, eserlerinin bazı yerlerinde ontolojik açıdan hâlimizin temel bir sosyallik olduğunu söyler. Her varlık daima ve zaten sosyal bir varlıktır ya da Nancy’nin deyişiyle tekil-çoğul-olmadır. Eğer varlık her zaman sosyal varlıksa varlık sorusu birlikte olma sorusundan önce gelmez, aksine sadece sosyal olanın sorusu olarak mümkündür. Tekil-çoğul bir varlık olarak insan kendini ancak sosyal olanın noktainazarından anlayabilir: varlığın tekilliği varoluşunda çoğuldur ve her çoğul varlık her zaman tekildir. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak her zaman için sadece kendimizle ilişkili olarak değil, aynı zamanda dünyayla ve başkalarıyla ilişkili olarak var oluruz. Bundan dolayı da var olmak birlikte var olmak demektir.

    Bununla beraber, birlikte var olmanın kendisi bizatihi töz değildir. Nancy’nin La Comparution (Huzura Çıkmak) kitabında vurguladığı gibi biz, müşterekliğimizi temel bir müşterek-olmaklık [être-commun] olarak paylaşmak zorunda olmadan iştirak-içinde-oluruz [être-en-commun]:

    İştirak-içinde-olma bir “verilen” [donné] değildir. Onunla verilen şey bir “verilen”den önce gelen ve onu aşan şeydir; onun aracılığıyla genel itibarıyla bir şeyin vuku bulduğu şey. İştirak-içinde-olma bir “özne” değil, varlığın müşterek-olmaklığıdır. Bundan dolayı da söz konusu olan ontoloji “Varlık” ya da “olanın” ontolojisi değildir: olanın söz konusu olduğu ölçüde olmanın/varlığın ontolojisidir (Nancy 1992, 378).

    Bu düşünce takip edildiğinde denebilir ki müşterek-olma olarak vuku bulmayan hiçbir dünyaya “geliş” yoktur. Müşterek-olma, bizim ait olduğumuz ya da olmadığımız maddi bir mekân değildir. Hâlbuki günümüzün birçok siyasi hareketi bunun böyle olduğunu vurgular ve birlikte-bulunuşlarını milliyet veya muayyen özellikler gibi bir şey paylaştıkları insanlarla sınırlar.

    Nancy’nin eserlerinde benim ilgimi çeken şey daha temel, hâlihazırda her zaman kökensel ve içinde her varlık biçiminin birlikte yerini aldığı bir birlikte-varoluş yapısı fikridir. Dünyada olma hâli, biz ya da herhangi bir topluluk onu anlamlandırmadan önce bizi belirler. Benim iştirak-içinde-olduğum yer, iştirakin “içi”nin koşul olarak diğer tüm ontik tavırları öncelediği yerdir. Ben, hâlihazırda dünyaya ya da cemaate dâhil olduğum müddetçe buradayımdır, bu yerdeyimdir. Bundan dolayı dünyaya gelmek her zaman iştirak-içinde-olmak demektir:

    Huzura çıkarız: Dünya(ya)(nın içine) birlikte geliriz. (Bir filmi “birlikte” izlemeye giderken olduğu gibi) birçok farklı birimin aynı anda gelişi gibi bir durum yoktur. Her dünya(ya)(nın içine) geliş radikal derecede müşterektir; hatta “müştereğin” kendisidir. Dünyaya gelmek iştirak-içinde-olmaktır (Nancy 1992, 373-374).

    Huzura Çıkmak
    Bu alıntıda Nancy ender fiillerden olan “huzura çıkmak” [compear] fiilini kullanıyor. Huzura çıkmak fiili hukuki bir terim ve sanık olmak, bir hâkimin karşısına çıkmak anlamına geliyor. “Huzura çıkan”, bir hâkimin karşısına çıkan kişi. Huzura çıkmak aynı zamanda bir buluşma ya da toplantı anlamına da geliyor.11 Fransızcada Nancy’nin kullandığı kelime la comparution ve onun karşılığı olarak İngilizcede kullanılan compearence kelimeleri hukuki terimler. İngilizcede özelde İskoç hukukunda kullanılıyor. Latincede birlikte olmak, bir araya getirmek gibi anlamlara sahip com- önekiyle … Continue reading Kelime ayrıca, Mesih’in beklenen (ikinci) gelişi anlamındaki Yunanca parousia kelimesinin ve dolayısıyla da dies irae kelimesinin, yani Kıyamet Günü’nün dilsel akrabası. “Comparution” (huzura çıkmak) kelimesi böylelikle bir tarafta bir şeyin ortaya çıkışı ya da gelişi, öbür tarafta da bu gelişin çoğulluğu çevresinde dolaşıyor.22 Yeni Ahit’te Mesih’in ikinci gelişi hakkında kullanılan parousia kelimesi milattan önce fiziksel olarak geliş, bulunuş gibi anlamları ihtiva ediyor ve özellikle de krallar veya kralın ailesinden kişiler için kullanılıyordu. Bazı durumlarda bu geliş vesilesiyle yapılan … Continue reading

    Huzura çıkmak tam manasıyla bir çoğulluğun bir-araya-gelişi demek. Bir çoğulluktan değil bir çoğulluk olarak geliş; sadece birlikte [com-] vuku bulan bir geliş. Bu durum aynı zamanda Fransızcada “comparaître” kelimesinin niçin basit fenomenolojik bir birlikte belirişten daha fazlası olduğunu, belirişin (Fr. paraître, İng. appearing) daima birlikte (com-) olarak gerçekleştiğini açıklar. Nancy’ye göre bu durum hiçbir zaman sadece bir beliriş meselesi değildir; aksine bu, her belirişin/ortaya çıkışın varoluşsal durumuna dairdir. Tüm belirişler, tüm dünyaya ve varlığa gelişler “birliktelik” olarak vuku bulur.

    Nancy huzura gelmek ifadesini sosyal olanın ontolojik yapısını bir daha gözler önüne sermek için işe sürer. Bunu anlamak için “Sonlu Tarih”33 Bu metin La communauté désoeuvrée [İşlemeyen Cemaat] kitabının ikinci baskısında yer almıştır. (İngilizcede “Finite History” [Sonlu Tarih] ismiyle yayımlanmıştır: Nancy 1990). başlıklı metnindeki şu paragrafa bakalım:

    Cemaat, bireyselliğin özenli tafsilatlarına ikincil olan bir bireyler topluluğu değildir. Çünkü bizatihi bireysellik ancak öyle bir topluluk içinde verilebilir zaten. […] Bundan dolayı cemaat ne soyut ya da maddi olmayan bir ilişkidir, ne de müşterek bir tözdür. Müşterek bir varlık değildir. O, iştirak-içinde-olma ya da bir ötekiyle olma ya da birlikte olmadır. Birlikte, kişinin tekil oluşunun ne içinde ne de dışında olan bir şey demektir. […] “Birlikte”, kişinin kendi özünün olmaması demektir. Bu varoluştur: bir özün olmaması, ama varoluş olarak, kişinin tek özü olarak varlığın olması (bundan böyle bu öz artık öz değildir) (Nancy 1990, 159-160; yazar tarafından düzenlenmiştir).

    Dünyada Olmak
    Birlikte var olma, tabiri caizse her zaman küresel bir yapıya sahipti ama bu küresellik ille de bir bütünlük anlamına gelmez. Meydana gelişin mekânı olarak dünya, dünyayı bir bütünlük olarak değil dünyaların çokluğu olarak ilgilendirir her zaman. Dünya çeşitliliktir, ama “çeşitlilikte birlik” yoktur. Çeşitlilik dünyaya eklenen bir şey değildir: dünya çeşitliliğinden başka bir şey değildir ve daima dünyaların çokluğudur. Nancy’nin sözünü ettiği dünya “genelliksiz” [non-generality] bir dünyadır, “insanlığa değil onun tekil bedenlerine sunulan bir dünya. Genel değil: küresel” (Nancy 1992a, 38).44 Alıntının orijinali ve yazarın kendi yaptığı İngilizce çevirisi şu şekilde: Fr. “non-généralité, monde qui n‘est pas offert à «l‘humanité», mais à ses corps singuliers. Non général: mondial.” İng: “non-generality, a world not offered to «humanity » but to its … Continue reading

    Bundan dolayı birlikte varoluşumuzun küreselliğini düşünmek varoluşumuzun en sıradan yönlerinin ontolojik bir teyididir. Küresel birlikte-varoluş en sıradan olanla ve bundan dolayı da orada-olmaklığımızın en açık veçheleriyle ilgilidir gerçekten. Varoluşumuzun çokbiçimli aralıklanmasıdır.55 Nancy bu ifadeyi kitabının “Res ipsa et ultima” bölümünde kullanır. Dünyada vuku bulan süreçlerin sıklığını ifade eder (La pensée dérobée içinde; Nancy 2001, 184). Küresel ifadesi soyut bir insanlığın gerçekleşmesi anlamına gelmez; her “var”[olan]’ın [Fr. il y a; İng. there is] her zaman yer(el)leştirilmiş olduğunu belirtir. Bir şey yalnızca yer(el)inde, varoluşunun couleur locale (yerel renginde) vardır. Bu yerel renk Afrika’nın siyahını Avrupa’nın beyazının karşısına koymaz; her renkli ve her beyaz insanın tekilliğini diğer tüm siyah veya beyaz insanların tekilliğinin karşısına yerleştirir. Gülen Afrikalı siyah bir kızı simgeleyen “siyah” ya da “Afrikalı” gibi özsel nitelikler değildir. O kızı o anda simgeleyen şey gülüş, güldüğü andaki o parlayıcı andır. Her yeni durum kendisiyle birlikte farklı bir gülüş veya gözyaşı getirir ki bu da farklı bir köken ya da tekil bir an demektir.

    Şeyler ve İnsanlar
    Demek ki soyut evrensellik hususi bir kimliğin karşısında durmaz. Bu evrensellik daima tüm varoluşun, kelimesi kelimesine her bedenin olumsal tekilliğiyle ilgilidir. Bedenler dünyası ya da bizatihi dünya her zaman milyarlarca insan, hayvan ve şeyin daima tekil dünyası demektir ve hiçbir zaman genel olarak insanı veya kozmosu temsil etmez. Nancy’ye göre bu orada vuku buluş, bu küresel oluş, her varoluş için mutlak koşuldur (Nancy 1993, 242). Bundan dolayı da dünyada olmak ifadesi kelimenin en dar anlamında anlaşılmalıdır:

    Olan şey şu: Şeylerin ve insanların, varlıkların (kısacası dünyanın) engin birlikte varoluşu bir kaderin (bir dizgenin, bir Fikrin, sonların krallığının) temsilinden uzaklaş(tır)maya başladı; kendi içinde ve kendisi için önem taşır hâle geldi; kendine işaret etmeye ve kendiyle örgü(t)lenmeye başladı. Hülasa bir birlikte varoluş oluşturmaya başladı. Dünyanın anlamı artık onun dışında yer almıyor; içinde, kendisi kendi yakınlığı ve kendi garipliği, her biri sonsuz olarak [yer alıyor] (Nancy 2001, 305).

    Dünyanın olgusallığı olarak birlikte varoluş, insanın müdahalesine sunulmuş bir nesne olarak durağan bir “dış-dünya” değil, aksine insanın orada-olmasının kurucu ve temel bir varoluşudur. Bir taş şeyleri insanın “hissettiği” gibi hissetmez tabii ki ama somut olan taş dünyaya dokunur, yere, bulunduğu yere ağırlık yapar vs. Bir şey kendisini dünyaya insanın ilişkilendirebildiği gibi ilişkilendiremez ama hâlâ dünyadır.66 Nancy, Heidegger’in söz ettiği taşı da hâlâ diye adlandırır: “Mekânlar arasında – yani mekân – bir mekân diğer bir mekânı temellük etmeden olan fark, yer-değiştirme vardır. “Özne” ya da “nesne” yoktur; daha ziyade yerler ve mekânlar, mesafeler vardır: … Continue reading Nancy’ye göre bizim hâlâ taşın yüzeyinin diğer yüzeylerle olan temasını düşünmemiz gerekiyor. Bu temaslar da, yüzeyler arasındaki sürtünmeler de “dünya”dır. Corpus isimli eserinde Nancy bu birbirine maruz kalmaya bir kelime oyunuyla açık bırakılma [expeausition] der77 Türkçeye “dışa serilme” ya da “açık-bırakılma” olarak çevrilebilecek bu kavramda vurgu “peau”, yani deri üzerindedir. Maruz kalmış veya bırakılmış, açık bırakılmış [exposé] kavramının üstderisel ya da yüzeysel hatlarını belirterek temas alanlarına işaret … Continue reading (Nancy 1992, 31-34). Deri tam olarak başka bir tenin ya da yüzeyin temasına açık bırakılmıştır. İki kişi arasındaki bir alışveriş gibi bu açık/maruz bırakılma ve o temas da dünyadır. Dünya, der Nancy, “her şeyin dokunuşu” demektir [attouchement de toutes choses] (Nancy 2001, 184). Bu Wittgenstein’la sürdürülen zımni bir diyalog gibidir: dünya vuku bulan şeylerin toplamıdır, Wittgenstein’ın söylediği gibi sadece olguların değil (Wittgenstein 2013, 1.1). Şeyler de olduğu gibi olan her şeye aittir.

    Özellikle Covid-19 virüsünün dokunmayı baskıladığı şu dönemde kendimize dokunmanın ve birlikte olmanın ne anlama geldiğini sormaya devam etmeliyiz. Herkes Covid-19 virüsünün dünyayı nasıl değiştireceğini sorarken biz dünyanın Covid-19 olarak nasıl olduğunu sormalıyız. Eğer dünyaya dışarıdan anlam veren bir yaratıcıyı artık kabul etmiyorsak bugün dünyayı nasıl anlayacağız? Eğer Nancy haklıysa ve dünya sadece tüm varoluş formlarının yer(el)lerinde gerçekleştiği yerse biz birbirimize dokunuyor, şeyler ve dünyadaki diğerlerinin izleri tarafından dokunuluyoruz. Dünya sürekli gerçekleştiği içindir ki dokunma var. Covid-19 salgını sırasında sosyal mesafe modellemesini kabul etmenin zor olmasının sebebi dünyamızla ilişkisinin olmayışı. Bu modelleme etkileşimi sınırlandırmaktan daha fazlasını yapıyor; bizim dünyada oluşumuzu sınırlandırıyor. Biz birbirimize açık bırakılmışız ve bizi evlerimize kapatmak kelimenin en temel anlamıyla başka bir varoluş biçimi: dışarıda-durma [ek-sistence] içeride-durma [in-sistence] olur. Umalım ki bir var olma biçimi olarak birbirimize açık olmak demek olan birlikte var olmaktan uzak kalışımız sadece birkaç ay sürsün.

    * Gent Üniversitesi, Tıp ve Etik Felsefesi Profesörü

     

    Kaynakça
    Nancy, J.L. (1990), Finite history, The States of ‘Theory’. History, Art and Critical Discourse içinde, ed. Carroll D., ss. 149-174. New York: Columbia University Press.
    Nancy, J.L. (1992a), Corpus, Paris: Métailié.
    Nancy, J.L. (1992), “La Comparution/ The Compearence – From the Existence of Communism to the Community of Existence”, Political Theory, Vol. 20, No. 3, ss. 371-398.
    Nancy, J.L. (1993), Le sens du monde, Paris: Galilée.
    Nancy, J.L. (1993), The Birth to Presence, ter. Brian Holmes v.d. Stanford: Stanford University Press.
    Nancy, J.L. (1998), The Sense of the World. Minneapolis: University of Minnesota Press.
    Nancy, J.L. (2001), La Pensée Dérobée, Paris: Galilée.
    Wittgenstein, L. (2001), Tractatus-Logico-Philosophicus, London, Routledge.



    1 1 Fransızcada Nancy’nin kullandığı kelime la comparution ve onun karşılığı olarak İngilizcede kullanılan compearence kelimeleri hukuki terimler. İngilizcede özelde İskoç hukukunda kullanılıyor. Latincede birlikte olmak, bir araya getirmek gibi anlamlara sahip com- önekiyle görünür olmak anlamındaki parēre kelimesinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Birlikte belirmek, ortaya çıkmak, toplantıya ya da davete icabet etmek gibi anlamları da var. Türkçede “celp olunmak” ve bu celp sonucunda “mahkemenin huzuruna çıkmak” olan hukuki anlamıyla Nancy’nin com– öneki üzerinden düşündüğü birlikteliği (davete icabet etmek) birlikte düşünmek gerekiyor. (ç.n.)
    2 2 Yeni Ahit’te Mesih’in ikinci gelişi hakkında kullanılan parousia kelimesi milattan önce fiziksel olarak geliş, bulunuş gibi anlamları ihtiva ediyor ve özellikle de krallar veya kralın ailesinden kişiler için kullanılıyordu. Bazı durumlarda bu geliş vesilesiyle yapılan kutlamalara atıfta bulunuyordu. Hristiyanlık sonrasında hem Mesih’in gelişi hem de onu takip eden Kıyamet Günü’nde herkesin bir araya gelişi/getirilişi anlamlarında kullanıldı.
    3 3 Bu metin La communauté désoeuvrée [İşlemeyen Cemaat] kitabının ikinci baskısında yer almıştır. (İngilizcede “Finite History” [Sonlu Tarih] ismiyle yayımlanmıştır: Nancy 1990).
    4 4 Alıntının orijinali ve yazarın kendi yaptığı İngilizce çevirisi şu şekilde: Fr. “non-généralité, monde qui n‘est pas offert à «l‘humanité», mais à ses corps singuliers. Non général: mondial.” İng: “non-generality, a world not offered to «humanity » but to its singular bodies. Not general: worldwide.” (ç.n.)
    5 5 Nancy bu ifadeyi kitabının “Res ipsa et ultima” bölümünde kullanır. Dünyada vuku bulan süreçlerin sıklığını ifade eder (La pensée dérobée içinde; Nancy 2001, 184).
    6 6 Nancy, Heidegger’in söz ettiği taşı da hâlâ diye adlandırır: “Mekânlar arasında – yani mekân – bir mekân diğer bir mekânı temellük etmeden olan fark, yer-değiştirme vardır. “Özne” ya da “nesne” yoktur; daha ziyade yerler ve mekânlar, mesafeler vardır: hâlihazırda dünya olan muhtemel bir dünya. Bu olmadan – bu kavraması zor komşuluklar ağı ve birbirine teğet geçen temaslar olmadan […] dünya diye bir şey olmazdı. […] Bundan dolayı Heidegger’in “taşı” hâlâ sadece soyuttur. Somut taş, taşın somutluğu değildir o. Bu somutluk sadece taşla karşılaşıldığında, taş atıldığında ya da bir özne tarafından veya bir özne için kullanıldığında meydana gelmez. Somut, muhakkak ki, nesneden ve özneden önce ve sonra gelir. Somut taşın kesinlikte bir dünyası yok”tur” […] Şöyle söyleyelim: o dünya“da” değildir, dünyadır (Nancy 1993, 102-103).
    7 7 Türkçeye “dışa serilme” ya da “açık-bırakılma” olarak çevrilebilecek bu kavramda vurgu “peau”, yani deri üzerindedir. Maruz kalmış veya bırakılmış, açık bırakılmış [exposé] kavramının üstderisel ya da yüzeysel hatlarını belirterek temas alanlarına işaret ediyor. (ç.n.)