AFRİKA’DA TASAVVUFİ HAYAT

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Kadir Özköse*

    Afrika’da tasavvuf gündelik hayatın bir gerçeğidir. Müslümanların Afrika kıtasına gelişleriyle birlikte züht ve tasavvuf hareketi de kıtada varlık kazanmaya başlamıştır. Şark tasavvufunun doğup geliştiği dönemlerde Mağrib tasavvufu da hayatiyet kazanmaya başlamıştır. Tasavvufi geleneğin Afrika’da neşvünema bulmasını sağlayan tasavvuf büyükleri arasında Zunnûn-ı Mısrî (ö.245/859), Ebu Abdullah Muhammed el-Mağribî (ö.299/911), Bünan-ı Hammal (ö.310/922), Ebu Osman Said el-Mağribî (ö.373/983), Ebû İmrân el-Fâsî (ö.430/1038), Abdulaziz et-Tunûsî (ö.486/1088), Ebû Cebel Ya’lî (ö.503/1109), İbnü’1-Arif (ö.536/1141), Ali İbn Hirzihim (ö.559/1164), Ebu Medyen Şuayb b. el-Hüseyin el-Ensari el-Endelûsî (ö.594/1198), Ebu’l-Abbâs es-Sebtî (ö. 601/1205), Abdüsselâm b. Meşîş el-Hasenî (ö.625/1228), Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî (ö.656/1258), Ahmed el-Bedevî (ö.675/1276) ve İbrahim b. Abdülaziz ed-Desûkî (ö.676/1277) gibi meşhur şahsiyetleri sayabiliriz.1

    Afrika’da Müslümanlar her ne kadar ilk fetih hareketleriyle varlık göstermeye başlamışlarsa da İslam’ın kıta coğrafyasında yayılması daha çok sufiler eliyle gerçekleşmiştir. Kuzeyden güneye ve doğudan batıya gerçekleşen derviş göçleri ile İslam Afrika kıtasının iç kesimlerine kadar sirayet etmeye başlamıştır. Daha çok ticaretle meşgul olan Afrika sufileri ticari hareketliliği ile birlikte İslam’ın nüfuzuna da katkı sağlamışlardır. Nijer ve Bornu havalisinden daha on dördüncü yüzyılda Nijerya coğrafyasına gelen sufiler, Kanuri ve Fulâni kabilelerin Müslüman olmalarını sağlamıştır. Kadiriyye şeyhi Osman b. Fûdî’nin (ö. 1233/1817) Nijerya’daki faaliyetleri ile Şehu Ahmedu’nun (ö. 1226/1811) Massina bölgesindeki faaliyetleri, Ticâniyye şeyhi el-Hac Ömer’in (ö. 1281/1864) Senegal’deki çalışmaları konunun en bariz örnekleridir. Nijerya, Mali, Çad, Nijer, Senegal ve Gambiya gibi Batı Afrika ülkelerinde İslamiyet’in yayılmasında Kadiriyye ve Ticaniyye tarikatlarının büyük etkisi olmuştur. Eritre, Somali, Tanzanya, Batı ve Orta Sudan’da Kadiriyye; Somali, Büyük Sahra, Libya ve Çad coğrafyasında Senûsiyye, Somali’de Ahmediyye; Kuzey Afrika, Mağrib, Mısır ve Tanzanya’nın güneyinde Şaziliyye; Senegal, Moritanya, Cezayir, Fas ve Etiyopya’da Ticâniyye etkili olmuştur. 2

    Afrika sufilerine genel anlamda murabıtlar adı verilmektedir. Murabıtlar kurdukları ribatlarla kıtada faaliyet alanlarını genişletmişler, karizmatik kimlikleriyle halkların saygınlığını kazanmışlardır. İslam’ın yayılmaya başladığı dokuzuncu yüzyıllardan itibaren Gana, Mali ve Songay sultanlıklarının kurulmasında murabıtların etki ve tesirleri güçlü olarak hissedilmiştir. Fas ve Endülüs coğrafyasında kurulan Murabıtlar devleti ise murabıt kitlelerin saygınlıklarını zirveye taşımaktadır. Kuzey ve Batı Afrika’da Müslümanlara manevi rehberlik yapanlara murabıtlar adı verildi. Murabıtlar zahidane yaşantıları, muttaki kişilikleri, uyumlu şahsiyetleri, örnek kimlikleri ve manevi kemalleriyle dikkat çeken isimlerdi. Âbid, zahit, arif, hakim, mürşit ve veli olarak tanınırlardı. On dokuzuncu yüzyılda Fransız işgali karşısında Fransızların en tedirgin olduğu kesimler murabıtlardı. Fransızların marabu diye isimlendirdikleri murabıtlar Fransız sömürgeciliğinin Batı ve Kuzey Afrika’da genişlemesine en büyük engel olarak görüldüler. Muallim, mukaddem, imam, müezzin ve hafız olarak bilinen murabıtlar kasaba ve şehirlerin merkezi ve kenar mahallelerde, köy ve mezralarda halkı kolaylıkla teşkilatlandırmaları, yaygın zaviye ağlarındaki dinamik faaliyetleri ile sömürge güçlerinin korkulu rüyaları olmuş ve özellikle Fransızlar murabıtları bir bir fişlemenin ve kayıt altına almanın, yakın takibe alıp faaliyetlerine engel olmanın çabasını gütmüştür.3 Şehirli ve bedevi kabileler beldelerindeki murabıt türbelerini sık sık ziyaret etmişler, türbelerin etrafında kümelenmişler, murabıt türbeleri Kuzey ve Batı Afrika’da coğrafyanın kimlik ve aidiyetini de belirler olmuştur. Halkın zahitlere, velilere ve âbidlere olan saygı ve hürmetleri murabıtların bölge halklarınca yakından tanınmalarına sebebiyet vermiştir.4

    Cezayir’deki Kabiliye halkı murabıtların nüfuzuyla kenetlenmiş, murabıt liderlerin öğütlerini can kulağıyla dinlemişler, murabıtlığın ilkelerini cemiyet hayatının kuralları hâline getirmişlerdir. Dağlık coğrafyada yaşayan ve zor iklim koşulları içerisinde hayatiyet sürdüren Kabiliye halkının İslami esaslarından rahatsızlık duyan Fransızlar, bölgede tarikatların faaliyetlerini engellemiş, murabıtların saygınlıklarını gözden düşürmüşler, Kabiliye halkının örf ve âdetlerinden İslami ve tasavvufi hatırlatmaları sonlandırmışlardır. Hâlbuki Osmanlı idaresi döneminde Kabiliye halkının İslami değerleri desteklenmiş, Kabiliye halkının itibar ettiği murabıtlara saygı ve hürmet gösterilmiş, vefat eden murabıtlara görkemli türbeler yapılmıştır.5

    Murabıtların böylesi fonksiyonlarını iyi bilen Fransızlar Kuzey ve Batı Afrika’da murabıtları kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır. Kimi murabıtlara resmî görevler vermek, kimilerine maddi imkânlar sunmak ve kimilerine de iş birliği teklifinde bulunmak suretiyle onları kendi saflarına çekmeye çalıştılar. Bu konuda kısmen başarılı da oldular. Ancak murabıtların geneli Fransız işgali karşısında teyakkuza geçmiş, Fransız yayılmacılığına tepki göstermiş ve kendilerine yapılan teslim olmaya dönük teklifleri reddetmişlerdir. Bilhassa on dokuzuncu yüzyılda murabıtların sayısı ve saygınlığı o kadar fazla arttı ki, her nerede bir Müslüman topluluk varsa orada mutlaka en az bir murabıta rastlanır olmuştur. Tarih boyunca murabıt adı verilen bu sufi şahsiyetler genelde yaşadıkları toprakların hâkimi konumundaki Müslüman Afrika sultan ve emirlerine bağlı ve sadıktılar. Ayrılıkçı, şiddet yanlısı, tepkisel bir tavırları yoktu. Genelde uyumlu, yapıcı, bilge ve saygın kimlikleri ile tanınırlardı. Mahallî liderlerin etkisiz oldukları yerlerde ise sömürge idaresine karşı direnişin önderliğini bizzat murabıtların kendileri gerçekleştirdi. Fransızları korkutan da onların bu potansiyelleri idi.6 Kuzey ve Batı Afrika’da Fransız sömürgeciliğinin genişlemesi karşısında en büyük engel murabıtlar oldu. Fransızlar murabıt zümrelerin niyetlendikleri en ufak bir direniş hareketi karşısında bile teyakkuza geçip önlem almaya koyuldular. Fransız sömürgesine karşı çıkan murabıtlardan kimilerini tutuklayıp hapse atarken, kimilerini de sürgün ettiler. Bir kısmını ise müritlerinden ve ihvan kitlesinden izole ederek yalnız yaşamaya mahkûm ettiler.7

    Her bir murabıtın mensup olduğu bir tarikat vardı. Murabıtlar arasında en çok Kadiriyye Tarikatına mensup olanlar dikkat çekmekteydi. Dolayısıyla Fransızların en çok fişledikleri murabıtlar genelde Kadiriyye Tarikatı mensupları idi. Murabıtların mensup olduğu bir diğer önemli tarikat Ticâniyye Tarikatı idi. Cezayir, Fas, Moritanya, Senegal, Mali ve Nijerya coğrafyasında Tîcânîler bölge halklarının İslami kimlikleri kadar siyasi, askerî, iktisadi, içtimai, ilmî ve kültürel hayatları için de büyük katkı sağlayıp tesir icra etmişlerdir. Bu çerçevede Tîcânî şeyhi el-Hac Ömer et-Tall Senegal’de Tekrur Emirliğini kurmuş, murabıtları direniş sancağı altında toplamış, Fransız işgaline bayrak açmış, Fransızların istila hareketini bir süre engellemiştir. Murabıtların etrafında halkalanıp güç oluşturdukları diğer murabıt liderler Samori Ture (ö. 1318/1900) ve Mamadu Lamin olmuştur.8

    Şâziliyye, Medyeniyye, Kâdiriyye, Ticâniyye, Senusîyye, Mürîdiyye, Arûsiyye, Halvetiyye, Aleviyye, İdrisiyye, Hüseyniyye, Rifâiyye, Askeriyye, Ahmediyye, Üveysiyye, Derkâviyye, Tayyibiyye ve Rahmâniyye tarikatları Afrika’da yaygın zaviye ağlarıyla tanınan tasavvufi teşekküllerdir. Bahsi geçen tarikatlar zaviyelerinde görevli mukaddemler vasıtasıyla farklı kabilelere İslam’ın yerinde ve zamanında tebliğini sağlamışlar, baştan başa kıtayı dolaşarak farklı kabile, dil, lehçe ve etnik zümreleri organize etmişlerdir. Zaviyelerini her kesime açmak suretiyle Afrika’nın zorlu hayat şartlarında hayatiyet sürmeye çalışan halkların sığındıkları liman hâline gelmesine çalışmışlardır.9

    Tarikatların Afrika’da ne denli faal olduklarının gayet farkında olan Sultan II. Abdülhamid Yeşrutiyye Tarikatının Doğu Afrika’daki nüfuzundan faydalanmak istemiş, Yeşrutiyye şeyhlerini sarayında ağırlamış, Yeşrutiyye müritlerini Güney Afrika’ya göndererek Afrika’nın ücra köşelerinde Osmanlı nüfuzunu gerçekleştirmek istemiştir. Yeşrutiyye müritleri vasıtasıyla Sultan II. Abdülhamid hem Doğu Afrika hem de Güney Afrika halklarının Osmanlı ile ortak hareket etmesini sağlamıştır.10 Sultan II. Abdülhamid diğer yandan Cezayir’de Fransız işgaline karşı direniş sergileyen Rahmaniyye Tarikatının da en büyük hamisi olmuştur. Libya’da “Türk-Cezayir Dostluk Cemiyeti”ni kuran Osmanlı vezirlerinden Ali Paşa Rahmaniyye ve Mukranî tarikat­larının Fransız işgaline karşı teyakkuza geçmelerine vesile olmuştur. 11

    Afrika’da Müslüman halkların yaşadığı coğrafyada sömürge ağını hızla genişleten Fransa, işgalini kalıcı kılmak gayesiyle Service des Affaires Musulmanes (Müslüman İşleri Servisi) adıyla bir birim oluşturmuştur. Adı geçen birimde sahasında iyi yetişmiş uzmanlar görevlendirilmiş, raporlar hazırlatılmış, gerek İslam dini gerekse Müslümanlar hakkında özel bulgular derinlemesine toplanır olmuştur. Serviste görevlendirilen uzmanlar İslam diyarlarını gezerek bilgi toplamışlar, edindikleri verileri Fransız Sömürge Valiliği ile paylaşmışlardır. Bilhassa sosyal bilimleri kendi yayılma politikaları için çok iyi kullanan Fransız sömürge idarecileri sivil ve askerî memurlarının gönderdikleri raporları inceleyerek Afrika halklarının etnik, kültürel, inanç ve yerel kimliklerini ortaya çıkarmanın azmini gütmüşlerdir. Servisin gerçekleştirdiği çalışmalarda en çok dikkat çeken alt tema tarikat konusu idi. Servis tarafından hazırlanan raporlarda tarikatlara yönelik ne tür bir politika izleneceği açıkça belirtilmekteydi. Fransızlar tarikat liderlerinin karizmatik kimliklerinden, tarikatların sivil faaliyetlerinden, tarikat müntesiplerinin kendilerine yönelik menfi tavırlarından son derece kaygılanıyor ve zamanında tedbir almanın telaşını güdüyorlardı. Tarikatların karşı hareketlerinden tedirgin olan Fransızlar bahsi geçen servisin tarikatları mercek altına almasını istiyorlardı. Öyle ki İslam dünyasında faaliyet yürüten her bir tarikatın konumu yerinde inceleniyor, tarikatların Batılı değerlere engel olmasına fırsat vermiyorlardı. Fransızlar özellikle Kadiriyye, Şâziliyye, Ticâniyye ve Senûsiyye tarikatlarının nüfuz alanlarından çekiniyor, bu tarikatların Sahra altı coğrafyasında yürüttükleri faaliyetleri engellemenin yoluna koyuluyorlardı. Şâziliyye guruplarının Doğu Afrika’daki İngiliz, İtalyan, Alman, Fransız ve Belçika sömürgelerinde, Kâdiriyye müntesiplerinin Bilâdü’s-Sudan coğrafyasında, Ticâniyye dervişlerinin Batı Afrika sahasında organize bir şekilde sömürge güçlerine zor anlar yaşattıklarını tespit etmişlerdi. Senûsiyye müritleri ise Fransızlara kök söktürmekte, Sahra altı coğrafyasında Fransızlara uzun soluklu ve silahlı bir mücadele vermişlerdi. Fransızların kurdukları servis vasıtasıyla ya tarikatları kendi sömürge idarelerine yakınlaştırıp barışı temin etmeye çalışmışlar ya da direniş sergileyen tarikat guruplarını en son müntesibi kalana kadar ortadan kaldırmanın çabasına bürünmüşlerdir.12

    Afrika kıtasında misyonerler 1750 tarihinden bu yana dinî propagandalarına hız kazandırmışlardır. Misyonerlerin kendi inançlarını yaymak adına İslam’ı karalamaya ve Müslümanları inançlarından soğutmaya çalışmışlardır. Sömürge güçlerinin öncü neferleri olarak Afrika kıtasını baştanbaşa kuşatan misyonerlerin önünde tarikatlar âdeta set oluşturmuşlardır. Afrika kıtasına giriş yapan Batılı misyonerlerin önünü kesen tarikat mensupları bir yandan İslam’ı doğrudan geniş kitlelere anlatmaya çalışırken, diğer yandan misyonerleri yakın takibe alarak misyonerlerin yıkımlarını onarmaya çalışmışlardır. Misyonerler tarikatların bu planlı çalışmaları sonucu istediklerini elde edememişlerdir.13

    Doğu Afrika’daki İngiliz, İtalyan, Alman, Fransız ve Belçika sömürgelerinde Şâzeliyye müntesipleri etkili konumdayken Batı Afrika’daki Fransız sömürgelerinde Kâdiriyye müritleri yaygın hâldeydiler. Birer tüccar olarak Timbuktu’ya yerleşen Kâdiriyye şeyhleri Bilâdü’s-Sudan’ın en etkili tasavvufi zümreleri olmuşlardır. Zengibar’da Alman sömürgesine karşı direniş hareketi başlatan Kâdiriyye Tari­katının Üveysiyye kolu, İbâdiyye mez­hebine bağlı Zengibar sultanlarının güvenlerini kazanmıştır. Zengibar sultanları Kâdiriyye Tarikatının desteğiyle bölgede siyasi güç elde etmeye çalışmışlardır.14 Sahra altı coğrafyada Kâdirîliğe bağlılıkları ile dikkat çeken Adrar ve Ayir Tevârıkları Kadirî virdini düzenli bir şekilde okumaktadırlar.15 Kadiriyye şeyhleri Osmanlı, Mağrib Hanedanlıkları ile Sahra halkları arasında köprü işlevi görmüşlerdir. Özellikle on altıncı asırda Kâdiriyye müntesipleri Sahra altı coğrafyada yaygınlık kazanmış, Kunta kabilesiyle günümüz Moritanya coğrafyasına sirayet etmişlerdir. Mağrib sultanlıkları Kâdiriyye şeyhlerini Osmanlı’nın hizmetinde ve âdeta Osmanlı temsilcileri olarak görmüşlerdir. Kunta şeyhleri ticari faaliyetleri ile kuzey ve güney istikametinde sürekli hareket etmişler, ticari hayattaki başarılarıyla gittikleri güzergâhta zaviyelerini inşa etmişlerdir. Bilâdü’s-Sudan, Tuvatlılar, Tubalılar ve Tevârikler arasında tarikatın yayılmasını sağlamışlardır.16 Kâdiriyyenin bir kolu olarak Batı Afrika’da faaliyet yürüten Müridiyye Hareketi, Ahmedü Bamba’nın (ö. 1346/1927) öncülüğünde bölge halklarının umudu olmuştur. Müridiyye Hareketi tasavvufi ahlakın modern dönemde yaşanır olmasına özen göstermiş, ahlaki erdemlerin yaygınlaşmasına ağırlık vermiş, dervişlerinin sosyal hayata bizzat katılmalarını ve toplumsal sorumluluklarını bizzat yerine getirmelerini hedeflemiştir.17

    Şeyh Hamahullah örneğinde Tîcânîler Batı Afrika’da Fransız varlığını kabul etmezlerken, Arûsiyye Tarikatı müntesipleri Türklere karşı son derece hürmetkâr davranmışlardır. Arûsiyye müritlerinin Türklere karşı muhabbet ve kardeşlik hissi içerisinde olmalarının en önemli sebebi tarikat pirlerinden Seyyid Abdüsselâm el-Esmerî el-Feyturî’nin (ö. 979/1571) müritlerine yönelik şu tavsiyesi olmuştur: “Türkler İslam’ın hizmetkârı, İslam’ın muzaffer askerleridir. Onlara muhabbet ediniz.”18 Dolayısıyla Tunus merkezli Arûsiyye Tarikatı bağlıları Osmanlı halifesine samimiyetle bağlı kalmışlardır.

    On dokuzuncu yüzyılda Batı emperyalizmine karşı Afrika kıtasında gerçekleşen direniş hareketleri genellikle tasavvufi eğilime sahip kitleler tarafından sergilenmiştir. Neredeyse yüz elli yıl boyunca gerçekleşen bu tasavvufi direniş hareketlerin özellikle Kuzey Afrika’da sömürge güçlerinin kolay at oynatmasına fırsat vermemişler, Afrika’da sömürgecilik faaliyetlerinden büyük beklentilere koyulan Batılı güçlerin heveslerini kursaklarında koymuşlardır. Sokoto’da Osman b. Fûdî, Cezayir’de Emir Abdülkadir (ö. 1263/1847), Libya’da Muhammed b. Ali es-Senûsî (ö. 1276/1859), Somali’de Muhammed b. Abdullah, Fas’ta Emir Abdülkerim, Sudan’da Muhammed b. Abdullah ve Çad’da Râbih b. Fazlullah Batılı işgal güçlerine karşı tasavvufi kimlikleriyle teyakkuzda bulunan isimler olmuşlardır.19

    Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Moritanya Müslümanları arasında tasavvufi hayat oldukça canlılık göstermektedir. Bu durumun göstergesi olarak Moritanya Müslümanları zikir meclislerine müdavim olmakta, namazlarını camilerde cemaatle kılmaya ihtimam göstermekte, yaşlı ve genç her yaştan kitleler namaza müdavim olmakta, tarikat geleneklerini, tasavvufi merasimleri ve tekke uygulamalarını büyük bir özenle yaşatmaktadırlar. Sabah namazları, teravih etkinlikleri ve tarikat ayinleri gündelik hayatta tarikat zümrelerinin en çok ön plana çıktıkları anlardır. Senegal’de olduğu gibi Moritanya’da da Ticâniyye Tarikatı oldukça etkilidir, halkın büyük bölümü bu tarikata mensuptur. Ticâniyye Tarikatı kadar olmasa da Şâziliyye ve Kâdiriyye tarikatları da günümüzde canlılığını ileri düzeyde sürdürmektedir.20

    Özetle Afrika’da tasavvuf hayatın bir gerçeğidir. İslam’ı anlama ve yaşama biçimi olarak tasavvuf İslam ahlakının bir bütün olarak yaşanmasını sağlamıştır. İslam’ın esaslarını yerine getirmek, ahlaki güzellikleri görünür kılmak, İslam estetiğini ve zarafetini gerçekleştirmek maksadıyla sufiler takva düzeyindeki dindarlığın yaşanmasına, ihsan terbiyesinin gerçekleşmesine, kalbin tasfiyesine bürünmüşlerdir. İnsân-ı kâmil yetiştirme sanatı olarak tasavvuf Afrika’da tarih boyunca çok sayıda İslam büyüğünün yetişmesine öncülük etmiştir. Afrika sufileri genellikle ilmî kimlikleri ile dikkat çekerken birer imam, hatip, vaiz ve müderris olarak vazife yürütmüşlerdir. Afrika’da kurulan zaviyeler de birer yaşam alanı olarak çok yönlü fonksiyonlar yürütmüştür. İlim merkezi, ticaret yeri, ibadet mahalli, güvenlik sahası, buluşma adresi, kardeşlik teşkilatı, toplumsal kaynaşma noktası olarak zaviyeler tarih boyunca Afrika halklarının sığınağı olmuştur. Aç ve muhtaç kesimlerin doyurulması, kavgacı ve hasım olan taraftarların barıştırılması, cahil ve bilgisiz olan bireylerin eğitilmesi, kaba ve hırçın olan isimlerin terbiye edilmesi, ticaret erbabının desteklenmesi, toplum yararına siyaset yürüten idarecilerin destekçisi genelde zaviyeler olmuştur. Endülüs medeniyetinin entelektüel birikimini, Afrika toplumunun kendine özgü niteliklerini, İslam dünyasının farklı düşünce eğilimlerini yer yer birleştirerek kendine özgü bir çizgi belirleyen Afrika tasavvufu geniş kesimlerin ve farklı coğrafyaların beslendiği düşünce iklimi olmuştur.

    Afrika Müslümanlarının ehlisünnet çizgisinde varlık göstermelerini, merkezî otoriteye bağlılık sergilemeleri, farklı etnik gurupları birleştirmeleri, değişik dil ve kabilelere hitap etmeleri Afrika sufilerinin kabul görmelerini sağlamıştır. Afrika sufileri genelde Osmanlı Devletinin hâkimiyetini benimsemiş, Osmanlı halifelerini saygı ve hürmet göstermiş, Osmanlı’nın kıtadaki idaresine destek olmuşlardır. Osmanlı’nın hâkimiyetini kaybettiği ve Batılı sömürge güçlerin işgale hazırlandıkları dönemlerde Afrika coğrafyasında ortaya çıkan otorite boşluğunu genelde tarikat şeyhleri doldurur olmuştur. Batı’nın sömürge faaliyetlerine, misyonerlik girişimlerine, kıtadaki etnik farklılıkları ön plana çıkarmasına, Afrika halklarının köleleştirilmesine karşı çıkan genelde tarikat meşayıhı olmuştur. Karizmatik kişilikleri, sivil teşekküller olarak yerinde faaliyetleri, kabul gören saygınlıkları ve etki eden çalışmaları ile yerel halkların sesi olmuşlardır. Mısır’dan Fas’a, Tunus’tan Sudan’a, Uganda’dan Senegal’e, Cezayir’den Nijerya’ya kadar İngiliz, Fransız, Alman, Belçika, Portekiz ve İspanya sömürgeciliğine karşı siyasal, askerî, ekonomik ve kültürel mücadeleyi sürdürmüşlerdir.. Telif ettikleri eserleri, okuttukları dersleri, yetiştirdikleri müritleri, gerçekleştirdikleri zikir merasimleri, organize ettikleri sosyal yardım faaliyetleri, öncülük ettikleri hayır çalışmaları, devlet erbabına yaptıkları nasihatleri ile Afrika’da hem İslam’ın yaşanır din olarak devamına hem de İslam kültürünün dinamik hâle gelmesine katkı sağlamışlardır.

    Murabıt olma hasletleriyle dikkat çeken Afrika sufileri münzevi bir hayat sürmek yerine sosyal hayatın her türlü gereksinimlerini karşılamaya koyulmuşlardır. Yaşadıkları toplumun bir parçası olarak kurdukları ribatlarda merkezî bir rol oynamışlardır. İlmî kişilikleri, öncü şahsiyetleri, kanaat önderi olma hasletleri ve örnek kimlikleri ile asırlardır Afrika’da İslam’ın yaşanmasına katkı sağlamışlardır.

    *Prof. Dr., Kadir Özköse, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi

    KAYNAKLAR
    ADNANİ, Jillali, “Kardeşliğin Genişlemesi ve 17. Yüzyıldan 19. Yüzyıla Türk-Afrika İlişkileri”, çev. Gülçin Koçbil, Yükselen Afrika ve Türkiye I. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi (23 Kasım 2005), ed. Ahmet Kavas & Hasan Öztürk, Tasam Yayınları, İstanbul 2006, s. 95-98.
    ARPA, Enver, Afrika Seyahatnamesi, Fecr Yayınları, Ankara 2015.
    BAYKURT, Cami, Son Osmanlı Afrikası’nda Hayat Çöl İnsanları, Sürgünler ve Jön Türkler, haz. Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009.
    DURSUN, Haluk, Nil’den Tuna’ya Osmanlı, Timaş Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2016.
    ERTAN, Veli, Afrika’da ve Avrupa’da İslamiyet, Bahar Yayınları, İstanbul 1968.
    KAVAS, Ahmet, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul 2017.
    ———–, ——–, Osmanlı’nın Merkezi Afrika’ya Açılan Kapısı Fizan Sancağı, Marka Basım, İstanbul 2018.
    ÖZKÖSE, Kadir, “Batının Sömürge Faaliyetleri Karşısında Afrika’daki Tarikatların Varoluş Mücadelesi”, Sûfî Gelenek ve Hayat Keşkül, İstanbul 2006, Sayı: 9, s. 18-23.
    SCHİMMEL, Annemarie, Tasavvuf Notları, çev. Dilara Yabul, Sûfî Kitap, İstanbul 2018.
    TANDOĞAN, Muhammed, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti (1800-1922), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2013.

    1 Kadir Özköse, “Batı’nın Sömürge Faaliyetleri Karşısında Afrika’daki Tarikatların Varoluş Mücadelesi”, Sûfî Gelenek ve Hayat Keşkül, İstanbul 2006, Sayı: 9, s. 18-23.
    2 Haluk Dursun, Nil’den Tuna’ya Osmanlı, Timaş Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2016, s. 275.
    3 Ahmet Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul 2017, s. 156.
    4 Cami Baykurt, Son Osmanlı Afrikası’nda Hayat Çöl İnsanları, Sürgünler ve Jön Türkler, haz. Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 59.
    5 Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, s. 75.
    6 Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, s. 157.
    7 Muhammed Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti (1800-1922), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2013, s. 214.
    8 Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, s. 159.
    9 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 83.
    10 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 96.
    11 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 96.
    12 Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, s. 176.
    13 Veli Ertan, Afrika’da ve Avrupa’da İslamiyet, Bahar Yayınları, İstanbul 1968, s. 14.
    14 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 83.
    15 Ahmet Kavas, Osmanlı’nın Merkezi Afrika’ya Açılan Kapısı Fizan Sancağı, Marka Basım, İstanbul 2018, s. 132.
    16 Jillali Adnani, “Kardeşliğin Genişlemesi ve 17. Yüzyıldan 19. Yüzyıla Türk-Afrika İlişkileri”, çev. Gülçin Koçbil, Yükselen Afrika ve Türkiye I. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi (23 Kasım 2005), ed. Ahmet Kavas & Hasan Öztürk, Tasam Yayınları, İstanbul 2006, s. 96.
    17 Annemarie Schimmel, Tasavvuf Notları, çev. Dilara Yabul, Sûfî Kitap, İstanbul 2018, s. 91-92.
    18 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 83.
    19 Tandoğan, Afrika’da Sömürgecilik ve Osmanlı Siyaseti, s. 162.
    20 Enver Arpa, Afrika Seyahatnamesi, Fecr Yayınları, Ankara 2015, s. 277.