ÜÇÜNCÜ GÖZKAPAĞI
Yazar: Peter Szendy*
Çocukluğumda göz kırpmadan ne kadar süre dayanabilirim diye merak ederdim bazen. Sanki kendi kendimle tutuştuğum bir iddiaydı. Bazen de bana meydan okuyanlarla yarışırdım: Rakibinden önce gözlerini kırpmamayı beceren kazanırdı. Nefesini mümkün olduğunca çok tutma oyunu da tabii ki bu yarışmanın bariz bir muadiliydi, mesela bir dakika suyun altında kalmak, ya da iki, üç… Kim kazanacak?
Kapanıp sonra hemen açılan bir pencere gibi gözkapaklarımızı açıp kapatırken yaptığımız hızlı hareketi, görmenin nefes alıp vermesi ya da ritimli nefeslenmesi gibi düşünmek insanı cezbediyor. Nefes bazen sıkışır bazen hızlanır; örneğin, hareket ettiğimizde ya da huzursuzlandığımızda, ya da bir başkasına özellikle odaklanmak isteyip ama yine de ne dediğine dikkat kesilemediğimizde. Bazen de gözkapaklarımız seğirmeye başlar ve kirpiklerimiz durmadan titrer, sanki söze dökmeden ve sadece gözkapaklarımızın hareketiyle şöyle demek isteriz: “Evet, evet, kesinlikle, tabii canım, ne demek istediğini tamamen anlıyorum.”
Birkaç yıl önce genel noktalama işaretleri teorisi (ben buna genel damgalama bilimi diyorum11 Peter Szendy, Of Stigmatology: Punctuation as Experience, İngilizce çeviri: Jan Plug (New York: Fordham University Press, 2018).) üzerine çalışırken, Francis Ford Coppola’nın görüntü ve ses yönetmeni olan Walter Murch’ın bir kitabını keşfettim. Göz Kırparken isimli güzel kitabında montaj üzerine yayınlanan düşüncelerini okumaya başladım, beni bekleyen şeyin çocukluk oyunlarımdan çok farklı olmadığını henüz fark etmemiştim. Murch şöyle der: “Kovboy filmlerinde kovboylar düelloya çıktıklarında kullandıkları klasik bir ifade vardır: ‘Göz kırptı’ (Bu ifade artık diplomasi jargonuna da girdi).”22 Walter Murch, Göz Kırparken, Film Kurgusuna Bir Bakış Açısı, Çeviri: İlker Canikligil (İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005), s. 52.
Kendi kendime dedim: Bu göz kırpma meselesi film editörü için neden bu kadar önemli olabilir?
Öncelikle gözleri kırpmaya ve bunun sıklığına tüm olgularıyla bakmak gerek: Yalnızca “göz yüzeyimizi nemlendirmek”33 Murch, 52. için göz kırpmayız; göz kırpmanın yelpazesi çok geniştir, öfkeden tutun da (“Eminim hepiniz çok sinirli olan ve bu sebeple hiç göz kırpmayan biriyle karşılaşmışsınızdır.” diyor Murch) tıbbi bir müdahale gerektiren nöbetlere kadar yayılır. Fakat bu göz kırpma kategorilerinin özeti, Murch’ı meşgul eden gerçek soruya sadece bir giriş mahiyetindedir, yani tıpkı duyduğumuz ve okuduğumuz şeyler gibi gördüğümüz şeylere de noktalama işareti koyabilir miyiz? “Düşünceleri ayırmak için göz kırparız.”44 Murch, 53. diyor ve ekliyor: “Görsel gerçekliği kesintiye uğratmak zorundayız aksi hâlde algıladığımız gerçeklik, kelime ayrımları ve noktalama işaretleri olmayan anlaşılmaz bir harfler zincirine benzerdi.”55 Murch, 54. Kısacası, göz kırpmalarımızın noktalama işareti koymasında Murch, gerçekliği montajlama unsurlarını keşfeder.
Esasında Murch, “‘gözle takip’ diye adlandırabileceğimiz bir şeyi”66 Murch, 16. arıyordu ya da gözlerin gerçeklik hususundaki izleniminin peşindeydi, yani göz kırpmaları kovalıyordu, ki ona göre bunların “imzalarımız gibi bizi tanımlayan bir şey olduğunu kabul edebiliriz.”77 Murch, 55. Murch burada izleyiciler olarak bizim bakışımızı düşünüyor, “kızılötesi film kullanarak sinema salonundaki seyircinin ne zaman ve ne hızda göz kırptığını belirlemek etkileyici olurdu” diyor, çünkü “eğer seyirci filme ilgi duyuyorsa filmin ritmiyle düşünüp, onunla göz kırpardı.”88 Murch, 61.
Şaşıp kalmıştım. Gözle takip, bakıştaki ibareler ya da izlenimler üzerine Murch’ın düşüncelerini okuduğumda ise daha fazla şaşırmıştım, çünkü dinlemeyi ya da işitme işaretlerini yazma veya belirleme (ben buna o zamanlar otografi99 Bkz. Listen: A History of our Ears, İngilizce çeviri: Charlotte Mandell (New York: Fordham University Press, 2008); “Otographes” (Nicolas Donin ile birlikte), Qui écoute (özel sayı: Circuit: Musiques contemporaines) (13:2), 2003, s. 11-25; ve All Ears: The Aesthetics of Espionage, … Continue reading demiştim) bağlamında daha önce kalkıştığım bir analize işaret ediyordu. Pek tabii, Murch, aktif dinleme faaliyetiyle karşılaştırmalara ve benzetmelere devam ediyordu. Kitabının Fransızca baskısının önsözünde Pierre Schaeffer ve Pierre Henry’nin somut müziğini nasıl keşfettiğini anlatıyordu, bu müziği şöyle tarif ediyordu: “Hâlâ yabancı […] bir dile gizem içinde işaret eden hiyeroglifler” (sonra tekrar geri gelen bir metafor, ama bu sefer sinemaya istinaden: “Bir film yaparken de yabancı bir dil öğrenirsiniz. Öğrendiğiniz sadece o filmin konuştuğu biricik bir dildir.”1010 Murch, 41.); ve özellikle, “az çok bir ahenk içinde binlerce nokta gibi kırpılan gözler”1111 Murch, 58. şeklinde seyircilerin gözlerinden bahsettiğinde o gözleri öksürmeyle kıyaslar, ne de olsa bir konserde dinleyiciler öksürerek dinledikleri şeye noktalama işaretleri koyarlar (“göz kırpma bu anlamda aynı zamanda öksürme gibidir.”1212 A.g.e.). Kısacası, Murch’ın iz sürdüğü bu yazan gözler, izleyicinin o yazan gözleri, takip eden ve noktalama işareti koyan kulaklarla zaten emsaldirler (Écoute [Dinle] adlı çalışmamda da alkışlayanların bu tipografik kulaklarını işlemiştim).
Öyleyse, nasıl ki duyma bir ses yazıyorsa veya bir sese ara veriyorsa, göz kırpmanın yazması da bakışın film-kuran yapısıdır, hatta doğal algı denenler de dâhil olmak üzere tüm bakışların. İşte, “‘filmsel’ eklemelerin sadece rüyalarda değil gerçek dünyada uyanıkken de var olduğuna inanıyorum”1313 Murch, 53. Ayrıca bkz. s. 58, yine aynı tırnak işaretlerini gördüğümüz başka bir yer: “‘Gündelik’ gerçeklik kesintisiz görünse de hayatlarımızın üçte birini geçirdiğimiz başka bir dünya daha var: ‘Rüyaların gecelik gerçekliği’”. Yine 26. sayfada montajı … Continue reading dediğinde Murch’ı ciddiye almak zorunda olduğumu bizzat anladım — hatta belki de onun kendini ciddiye aldığından daha fazla. Durup düşündüğümüzde ne tuhaf bir cümle gibi geliyor: “Filmsel” sıfatı tırnak işaretinin içinde, ve sanki montajın kırptığını söylediğimiz eklemeler sadece bir değer ya da bir kurguyla nitelenebiliyor — fakat önermenin geri kalanı gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırı tam manasıyla bulanıklaştırıyor, çünkü rüya görmeyi de gerçekliğin diğer biçimleri gibi bir biçim hâline sokuyor (Murch harfiyen şöyle diyor, kırpma eklemesi, uyanık olduğumuz kadar rüya gördüğümüz zaman da gerçek dünyada vuku bulur). Özetle, Murch’ı kendi tereddütleri ötesinde okuduğumuzda, şunu görürüz: Sinemanın gerçekliği olduğu hâliyle gösterdiğini ya da sahnelediğini bilmek çok büyük mesele değil, asıl mesele bizim bakışımız: Kurgu ve gerçeklik ayrımından önce acaba bizim bakışımızda sinematografik bir yapı var mı?
Murch’ın vurguladığı üzere, göz kırpmalarımızın oranı fizyolojik bir işlevden (yani gözü nemlendirme işlevinden) türetilemeyecektir, işte tam da bu sebeple gözün çeşitli yerlere koyduğu bu noktalama işaretleri, görünür şeyin montajını tesis edebilir. Fakat dikkate almadığı bir şey var: Bu göz kırpmaların uzunluğu da değişebiliyor: İki bakışımız arasında noktalar, virgüller, noktalı virgüller, soru işaretleri ya da ünlem işaretleri vardır (bir başka deyişle, film terminolojisiyle konuşacak olursak, görüntüyü başlatmak, kesmek, aydınlatmak, karartmak ve süslemek vardır).1414 Noktalamaların daha fazla anlamı için bkz. Christian Metz, “Ponctuations et demarcations dans le film de diégèse,” Essais sur la signification au cinema, II, Klincksieck, 1972, 112. Gözkapaklarımın kapalı kalma süresinin uzunluğu, gerçekliği kesecek kadar birbirine değme süresi de bireysel bakışımızın filmsel cümlelerini telaffuz edip bir görüntünün cümle hâline getirilmesini ifade eder.
Gözkapaklarının [paupières] temas ve dokunma için tasarlanmış olması, kelimenin Latince aslına da kaydedilmiştir; palpebra kelimesinde palpation [dokunma] kelimesini duyarız. Jacques Derrida’nın Le Toucher [Dokunmak] eserinde sorduğu parlak soruyu da belki bu bağlamda okuyabiliriz: “Gözlerimiz birbirine dokunduğunda gündüz müdür, gece mi?” L’Apocalypse-cinéma çalışmamda ben de aynı soru etrafında dönüp durmuştum.1515 Jacques Derrida, Le Toucher, Jean-Luc Nancy (Galilée, 2000, s. 11-13). Ben de aynı meseleyi işlemiştim: L’Apocalypse- Cinéma (Capricci, 2012, özellikle s. 104-121).
Aslında Derrida “Gözler tıpkı dudaklar gibi birbirine dokunmak için bir araya gelebilir mi?” diye soruyordu. Evet, tabii ki gelir diyebiliriz; gözkapaklarım bakışımdaki teşebbüslere noktalama işareti koyduğunda olan şey bu zaten. Bir cümlenin başında veya sonunda dudaklarım nasıl kapanıyorsa gözkapaklarım da öyle kapanır.
Ama filozof başka bir şeyi de sorguluyordur: Başkasından, başkasının gözlerinden gelen bakışın kesilmesi. “Eğer iki bakış birbirinin gözlerinin içine bakıyorsa o zaman gözlerin birbirine dokunduğunu söyleyebilir miyiz?” diye de sorar. Harfiyen ya da mecazen böyle bir şey diyebiliyorsak, eğer “senin bakışınla karşılaştığımda” bir dokunma etkisi söz konusu olduysa demek ki benim için görünen şeyin filme alınmasına noktalama işareti koyan şey başkasıyla göz teması olacaktır.
Şunu unutmayalım, birçok hayvan türü —örneğin sürüngenler ve kuşlar— ilave bir gözkapağına sahiptir, buna göz perdesi [nictitante] denir (Latince nictare yani göz kırpma kelimesinden gelir), “üçüncü gözkapağı” anlamına da gelir, çünkü göz yüzeyini korumak için diğer ikisine katılır. İnsanlar bunun kalıntılarını gözün köşesinde yarımay şeklinde korumuştur. “Üçüncü kulak”tan —kulaklarımızın “ardına” saklanan şu “diğer kulaklar”1616 Bkz. İyinin ve Kötünün Ötesinde, § 246 ve Putların Alacakaranlığı’nın önsözü. Nietzsche aynı zamanda “üçüncü göz”den de bahseder (Aurora, § 509). Protez organın eklenmesi de Murch’ın genel montaj teorisinin merkezindedir, ve bunu göstermek kolaydır: Şöyle … Continue reading— bahseden Nietzsche’ye istinaden, bakışımın filmini çeken noktalamanın, üçüncü gözkapağı —başkasının gözkapağı— tarafından koyulduğunu artık söyleyebiliriz.
Bu göz kırpan ve ihtiyaç fazlası uzuv, bu öteki uzuv, cümle kurmamın temelini oluşturan göz teması esnasında, benim gözlerimi kapatır. Ya da iyisi mi şöyle diyelim: Ben gördüğümde kırpan bedenim. Ben, göz kırpanım, başkası, görendir. Sinema dediğimiz şey de bu: Görünen şeyin montajı başkasının bakışından hareketle başlar.
*Prof. Dr., Brown Üniversitesi, Beşerî Bilimler ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü.
↑1 | 1 Peter Szendy, Of Stigmatology: Punctuation as Experience, İngilizce çeviri: Jan Plug (New York: Fordham University Press, 2018). |
↑2 | 2 Walter Murch, Göz Kırparken, Film Kurgusuna Bir Bakış Açısı, Çeviri: İlker Canikligil (İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005), s. 52. |
↑3 | 3 Murch, 52. |
↑4 | 4 Murch, 53. |
↑5 | 5 Murch, 54. |
↑6 | 6 Murch, 16. |
↑7 | 7 Murch, 55. |
↑8 | 8 Murch, 61. |
↑9 | 9 Bkz. Listen: A History of our Ears, İngilizce çeviri: Charlotte Mandell (New York: Fordham University Press, 2008); “Otographes” (Nicolas Donin ile birlikte), Qui écoute (özel sayı: Circuit: Musiques contemporaines) (13:2), 2003, s. 11-25; ve All Ears: The Aesthetics of Espionage, İngilizce çeviri: Roland Végsö (New York: Fordham University Press, 2016), burada, konserdeki bir dinleyicinin alkışını, görüntü çekiminin başını ve sonunu işaret eden elleri birbirine vurma hareketiyle karşılaştırmıştım. |
↑10 | 10 Murch, 41. |
↑11 | 11 Murch, 58. |
↑12 | 12 A.g.e. |
↑13 | 13 Murch, 53. Ayrıca bkz. s. 58, yine aynı tırnak işaretlerini gördüğümüz başka bir yer: “‘Gündelik’ gerçeklik kesintisiz görünse de hayatlarımızın üçte birini geçirdiğimiz başka bir dünya daha var: ‘Rüyaların gecelik gerçekliği’”. Yine 26. sayfada montajı rüya analiziyle karşılaştırır: “Genellikle yönetmen rüya gören, kurgucu da dinleyendir.” |
↑14 | 14 Noktalamaların daha fazla anlamı için bkz. Christian Metz, “Ponctuations et demarcations dans le film de diégèse,” Essais sur la signification au cinema, II, Klincksieck, 1972, 112. |
↑15 | 15 Jacques Derrida, Le Toucher, Jean-Luc Nancy (Galilée, 2000, s. 11-13). Ben de aynı meseleyi işlemiştim: L’Apocalypse- Cinéma (Capricci, 2012, özellikle s. 104-121). |
↑16 | 16 Bkz. İyinin ve Kötünün Ötesinde, § 246 ve Putların Alacakaranlığı’nın önsözü. Nietzsche aynı zamanda “üçüncü göz”den de bahseder (Aurora, § 509). Protez organın eklenmesi de Murch’ın genel montaj teorisinin merkezindedir, ve bunu göstermek kolaydır: Şöyle diyor, “Söylemek istediğim DNA içindeki bu bilgi ‘kesilmemiş film’e benzetilebilir. Gizemli sıralama kodu da kurgucu olarak görülebilir.” (s. 11), ve hatta “İnsan ve şempanzeye aynı çekim malzemesinden üretilmiş iki farklı kurgu olarak bakmak da mümkündür” (s. 11). Daha sonra “Kurgu bir nevi cerrahi operasyondur.” der (s. 40), hatta “görünürdeki kasaplık”tır (s. 49), bazen yaşam verir (kitapta Frankenstein figürü ikinci kez burada geçer). |