GURBET KUŞU
Hewal Balık
Deniz kıyısında bir şehirde, dağlar arasındaki küçük bir şehri özlemekteyim. Özlemekten ziyade, çocukluğumu bıraktığım sokaklarda gezmekteyim. Deniz hep acayip gelmiştir bana. Ufuk çizgisi olmasa, denizin sonsuzluğuna dalıp kaybolurdum galiba. Ben çocukken baktığım her yerde gözüm sonu olan bir şeye çarpardı. Çünkü dağlar vardı. Arkasını hayal eder, hikâyeler yazardık. Bazen Kaf Dağı’nı düşünür, Simurg’u hayal ederdik. Geçen kuşlara Hüdhüd muamelesi yapar, Rahman’a dualar gönderirdik. Üzerine tırmandıkça her şey küçülür ama dünya büyürdü. Allah’a yaklaşmış gibi hisseder, bir itikâfa bürünürdük. Sonra Resul’ü hayal eder, Hira heyecanı yaşardık. İlk ayetleri Cibril’den dinliyormuş gibi, her tırmanışta bir sünneti yerine getiriyor gibi…
Ama geldiğim memleket başka, acayip bir yer. Çünkü denizi var. Ben hiç görmemiştim ki denizi şimdiye kadar. Bilmem ona nasıl bakılır, bakarken ne hayaller kurulur, nasıl dokunulur… Dağların taşlarını tutardık, elimize gelirdi. Denizi tutamıyor insan. Var ama yok gibi, daha çabuk kayıp gidiyor elinden insanın. Bu deniz acayip bir şey. Sonsuzluğa değiyor insanın gözleri. Sonsuzluğu gördün mü deseniz mesela, gördüm derim. Tam ufuk çizgisinde, güneşin batmaya yüz tuttuğu bir yerde, sonsuzluğun içinde kayboldum bile derim.
Rüzgâr bile üstünden bir başka esiyor. Esiyor da, adeta denizden gözyaşları konduruyor yanağıma. Denize bakıyorum, dağları hayal ediyorum. Koca derya, koca bir dert gibi duruyor da önümde, ben de içinde çırpınıp, yüzmeyi öğrenmeye çalışıyor gibiyim. Dalgalar göğsüme çarpıyor, deniz havası ciğerime doluyor ve adeta bir inşirah duasıyla veriyorum nefesimi.
Oysa dağlar öyle miydi? Ferahlık savururdu saçlarımızı. Bizim orda bulutlara değerdi dağların başları. Heybetle, umut veren bir edayla şehrin her yerinden görünürdü. Bilirdik ona baktıkça; gökyüzüne ulaşmanın bile imkânı vardı. Hayallerimiz göğe kadar çıkardı o zaman. Dağa tırmanır gibi bir gün o hayallere ulaşacağımızı bilirdik.
İşte o çıktığım göklerden uçtum bir deniz kentine ben. Bu deniz kentinde bulutlar çok uzak. Umutlar da aynı derecede uzak yani. Denizle gökyüzü birbirlerine küsmüş sanki. Kavuşmaya niyetleri yok, belli.
Kısacası, üstüne koydukça hayallerimi bir dağda başım göğe ermişti. Uçup gelmiş, bir maviliğin göz alıcısı büyüsüne kapılmıştım. Ama üstüne hayaller koydukça, batıp gittiler gözlerimin önünden. Gökyüzüne erişemez, çocukluğuma geri uçamaz oldum. Deniz gurbet oldu bende…
Şimdi soruyorum kendime: Sudan çıkmış balık mıyım, soğuk suya düşmüş yüzme bilmeyen bir çocuk mu?