PLATON’DAN SYRAKUSAİ KRALI DİON’A MEKTUP

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Adem Beyaz*

    Platon’un eserleri arasında Mektuplar, sahte diyaloglarının hemen ardında yer alır. Mektuplar, Platon’un eserlerinin alışılagelmiş anlatım üslubunun dışında diyaloglar hâlinde değil de yalnızca tek bir kişinin muhataplarına hitabı olarak oluşturulmuştur. Günümüze on üç mektup ulaşmıştır; ele aldığı mevzuların daha anlaşılır kılınması için bu mektupların amaçlarına veya kronolojik bir sıralamaya göre değil de hitap ettikleri kişi veya kişilere göre tasnif edilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir. Mektupların hitap ettikleri kişilere uygun bir tasnifi yapıldığında üç ana başlıkta toplandığı görülür:

    1.Dionysios’a Mektuplar (i, ii, iii, xiii)

    2.Dion’a (ve Dion’un Arkadaşlarına) Mektuplar (iv, vii, viii, x.)

    3.Çeşitli Hükümdarlara ve Devlet Adamlarına Mektuplar (v, vi, ix, xi, xii.)

    Mektuplar, Platon’un siyasi düzene olan ilgisinin hayatının hemen her döneminde yer aldığını, onun yönetim düzenini değiştirmek istediğini, daha iyi bir yönetim şeklini hayata geçirmek için hemen her yolu denediğini göstermesi açısından oldukça mühimdir. Bunun yanı sıra, Platon’un diğer eserlerinde neredeyse hiç söz etmediği hayatının en azından bir kısmını alenen ortaya koyması, kendisinin politik eylemleriyle ilgili birtakım bilgiyi ilk elden ihtiva etmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu mektupların arasında en uzun ve en önemli yere sahip olan Yedinci Mektup’tur. Yedinci Mektup, sanki yalnızca Dion ve onun dostlarına “tavsiye” niteliğinde görülse de, aslında Platon’un Sicilya’ya yaptığı ziyaretlerin sebeplerini, orada başına gelenleri, Sicilya’nın devlet işlerine katılmasındaki tüm amaçlarının seyrini ve Platon’un bu konuda yaptığı kendi savunmasını içerir. Ancak daha da önemlisi bu mektupta, Platon’un felsefi öğretisi ve yöntemi bizzat kendi ağzından aktırılır:

    “…Ancak, ister benim ya da başka öğretmenlerin dinleyicileri olarak, ister kendi araştırmalarından yola çıkarak, üzerinde ciddi olarak çalıştığım konuları bildiklerini iddia eden tüm bu yazarlar veya yazar adayları hakkında şu kadarını kesinlikle söyleyebilirim: Bu insanların bu konu hakkında bir şey anlamaları mümkün değildir. Bu konuyu ele alan herhangi bir çalışmam mevcut değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Bu konular üzerine uzun süre boyunca düşünüldükten sonra, hakikat ruhta aniden sıçrayan bir kıvılcım gibi parıldar, sonrasında kendini besler. Bununla birlikte, şu kadarından eminim ki, bu öğretilerin yazılı ya da sözlü olarak en iyi ifadesi benim kendi ifadem olacaktır, ayrıca eğer yazılı olarak kötü bir şekilde ifade edilirlerse, bundan en çok acı çeken kişi ben olacağım. Ayrıca eğer bu konuların yazılı ya da sözlü hâlde halka tam olarak açıklanması gerektiğini düşünmüş olsaydım, hayatımda insanlığa büyük fayda sağlayacak şeyleri yazmaktan ve gerçekliğin doğasını bütün insanlar için gün ışığına çıkarmaktan daha asil bir eylem yapmaz mıydım?.. [341c-d-e]” … “İşte bu sebeple ben kendim öğretilerim üzerine henüz hiçbir şey yazmadım ve Platon’un hiç yazılı eseri yoktur ve olmayacaktır… [314c]”

    Yedinci Mektup, Platon’un erken dönem yaşamını ve siyasi inancını nasıl oluşturduğunu ve Atina’nın yozlaşmış durumu nedeniyle kamusal yaşamdan neden uzak durduğunu, Sicilya’ya yaptığı ziyaretlerde kentin sosyal ve politik koşulları hakkında ne düşündüğünü, yönetimin başına geçecek kişinin filozof-kral olarak yetişmesi gerektiği yönündeki görüşünü içermesi açısından önemli olduğu gibi felsefesiyle ve özellikle de epistemoloji ve metafizikle ilgili olarak diğer diyaloglarıyla örtüşen bilgiler içermektedir:

    Platon’dan Dion’un dostlarına ve akrabalarına esenlikler.

    [324a] Şimdi eğer gerçekten Dion’la aynı görüş ve amaçlara sahipseniz, bunları desteklemeyi kabul ediyorum, ama değilseniz, bu mevzu üzerine defalarca düşüneceğim. Dion’un düşüncelerini ve isteklerini sadece bir çıkarımda bulunmadan, aksine [onun hakkında] bildiklerimi anlaşılır bir biçimde anlatabilirim. Syrakusai’ya ilk geldiğimde kırk yaşlarımdaydım; Dion ise Hipparinos’un şimdiki yaşındaydı ve [324b] o zamanlar sahip olduğu görüşlerini hiç değiştirmeden sürdürdü, çünkü Syrakusailıların özgür olmalarını ve kendilerinin en iyi yasalar altında yaşamaları gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden bir tanrının Hipparinos’a, Dion’un devlet işleri konusundaki görüşüne uygun aynı düşünceleri ilham vermiş olması hiç de şaşırtıcı değildir. Şimdi bu görüşlerin ortaya çıkış şekli hem gençler hem de yaşlılar için dinlemeye değer bir hikâyedir ve ben de bu hikâyeyi size en başından anlatmaya çalışacağım; çünkü şu anda bunun tam zamanıdır.

    Benim tecrübelerim de delikanlılık zamanlarımda pek çok gençle aynıydı. Kendi kendimin efendisi olur olmaz [324c] hemen devlet işlerine atılmaya karar verdim. Ancak [o zamanlar] devlet işlerinde birtakım değişikliklerin meydana geldiğini gördüm. Şöyle bir durumla karşılaştım: Birçok kişi, o zamanki yönetime müdahale etti, ayaklanma çıkardı ve yeni yönetimin başına elli bir kişi geçirildi. Bu elli bir kişinin on biri poliste, on tanesi de Pire’de görev almıştı; görevleri agorayla polisin yönetimini ilgilendiren işlerle uğraşmaktı. Ayrıca geriye kalan [324d] otuz kişi de tam yetkiyle görevlendirildi. Bu göreve getirilen otuz kişi arasında benim yakinen tanıdıklarım da vardı, bana uygun bir iş vermek için hemen davet ettiler. O zamanlar gençliğim nedeniyle yaşadığım duygular hiç de şaşırtıcı değildi: Çünkü onların devleti adaletsiz bir yaşam tarzından adil bir yaşam tarzına yönlendirerek yöneteceklerini hayal ettim ve sonuç olarak [bu konuda] ne yapacaklarını görmek için ziyadesiyle bekledim. Ancak oldukça kısa bir süre içinde bu adamların kendilerinden önceki devlet yönetimine altın bir çağmış gibi bakılmasına sebep olduklarını fark ettim. Ve hepsinden önemlisi, [324e] o dönemde yaşayan insanların en adili demekten çekinmeyeceğim yaşlı dostum Sokrates’e de nasıl davrandıklarını gördüm. Sokrates’i başkalarıyla birlikte yurttaşlardan birinin peşine düşürüp onu yakalasın [325a] ve bu yurttaş öldürülsün diye zorla getirtmeye çalıştıklarında, amaçları Sokrates’i, istese de istemese de, siyasi eylemlerine ortak etmekti; ancak Sokrates, bu adamlara itaat etmeyi reddetti ve onların kutsal olmayan eylemlerine ortak olmaktansa en ağır cezaları çekmeyi göze aldı. Ben ise bu ve buna benzer önemli bütün olayları hor gördüğümden hem [bu olaylara] tahammül edemedim hem de kendimi o dönemki kötülüklerden uzak tuttum. Çok geçmeden hem Otuzların yönetimi hem de o dönemki devlet yönetiminin tamamı ortadan kalktı. Bu olaydan sonra, [325b] kamu ve devlet işleri mevzusunda öncekine nispetle daha az olsa da yeniden yer alma arzusu içindeydim. Bununla birlikte o zamanlar hâlâ kimsenin tahammül edemeyeceği olaylar meydana geliyordu, bu [yönetim] değişimleri esnasında kimilerinin düşmanlarından oldukça acımasız bir şekilde intikam alması hiç de şaşırtıcı değildi. O zamanki sürgünden dönenler çok da hoşgörülü değillerdi. Dahası, [kötü] talihinden ötürü, güçlü kimseler dostumuz Sokrates’i yeniden mahkemeye çağırdılar ve ona ahlaka sığmayan bir nedenle iftira atarak [325c] tüm insanlar arasında en az hak ettiği suçlamayı yönelttiler. Çünkü Sokrates’i suçlayanlar onun dinsiz olduğunu iddia ediyordu, yargılayanlar ise onu mahkûm edip öldürdüler. Hâlbuki önceki olayda bizzat sürgünde olma talihsizliğini yaşayanlar bu adamlardı, sürgündeki dostlarından birinin dine aykırı bir şekilde tutuklanmasına razı olmayan ise Sokrates’ti: İşte o adamlar şimdi bu Sokrates’i öldürdüler. Dolayısıyla, tüm bu meydana gelen olayları, devlet işlerini yöneten insan mizacını, yasaları ve gelenekleriyle birlikte düşündüğümde, hatta bunlara daha fazla kafa yorduğumda ve yaşım da ilerledikçe, devlet işlerini [325d] doğru bir şekilde yönetme görevinin benim için daha zor olduğu aşikârdı. Çünkü dostlar ve sadık yol arkadaşları olmadan harekete geçmek mümkün değildi ve kentimiz atalarımızın ilke ve yöntemlerine göre yönetilmediğinden dostları hazırda bulundurmak hiç kolay değildi, ayrıca herhangi başka bir yolla yeni arkadaşlar edinmek imkânsız bir şeydi. Dahası hem yazılı yasalar hem de gelenekler şaşırtıcı bir hızla yozlaşıyordu. Sonuçta [325e] ilk başta kamu işleriyle ilgilenmek için çok istekli olmama rağmen, tüm bunları göz önünde bulundurduğumda ve işlerin her açıdan değiştiğini fark ettiğimde sanki serseme dönmüştüm. Aynı zamanda yalnızca bu mevzularda değil, devlet işlerini iyileştirmenin hangi yollarla yapılabileceğini düşünmeye devam etmeme rağmen, [326a] devlet işlerinde uygun bir hamle yapmak için her zaman uygun bir anı bekledim. Sonunda, şu anda var olan bütün polis düzenine baktığımda hepsinin kötü yönetildiğini fark ettim, -çünkü yasalarının durumu olağanüstü bir değişim geçiriyordu ve iyi talihi olmadan neredeyse iyileştirilemeyecek kadar kötü bir hâldeydi. Dolayısıyla doğru felsefeyi överken, felsefe sayesinde kişinin hem siyasi hem de kendi adaletinin bütün yönlerini ayırt edebildiğini açıklamak zorunda kaldım. İşte bu yüzden ya doğru ve gerçek filozofların devlet yönetiminde üstünlük elde etmesine kadar ya da [326b] yönetimi elinde bulunduranlar Tanrı’nın da yardımıyla gerçek bir filozof olana kadar insanların kötülüklerden kurtulması mümkün değildir. İlk kez İtalya ve Sicilya’ya geldiğimde bu düşünceler içindeydim. Ve buraya geldiğimde, İtalyan ve Syrakusai tarzı ziyafetlerle dolu, burada adlandırıldığı şekliyle “mutlu yaşam”dan hiç de memnun kalmadım, çünkü insan hayatını günde iki kez tıka basa yemek yiyerek, geceleri asla yalnız uyumayarak ve [326c] bu yaşam tarzına eşlik eden tüm eylemleri uygulayarak geçiriyor. Çünkü gökyüzünün altında yaşayan insanlardan herhangi biri, gençlik dönemlerinden itibaren bu yaşamı uygulasaydı asla bilge olamazdı; zira kimsenin bu kadar hayranlık uyandırıcı şekilde bir araya getirilmiş doğası olduğu görülmeyecekti, aynı şekilde ılımlı olmaları da mümkün olamayacaktı, bu söylediklerimin aynısı erdemin diğer tüm biçimleri için de geçerlidir. Eğer yurttaşlar her yerde aşırıya kaçarak harcama yapmaları gerektiğini düşünürse, [326d] ziyafetler, içkiler ve şevklerinin peşinde koşmak dışında her türlü çabayı bırakmaları gerektiğine inanırlarsa, hiçbir devlet herhangi bir yasa altında asla istikrarlı kalamaz. Zorunlu olarak bu yönetimler tiranlıklara, oligarşilere ve demokrasilere dönüşmekten asla vazgeçmezler ve bu yönetimlerde iktidarı elinde tutan kişiler eşit yasalara sahip adil bir yönetim şeklinin adının anılmasına bile tahammül edemezler.

    Bu görüşlere ve daha önceki tecrübelerime de dayanarak [326e] Syrakusai’ya doğru yola çıktım, -sanırım talih de benimleydi- daha güçlü kimselerden biri, şimdilerde Dion ve Syrakusailılarla ilgili olarak gerçekleşen olayların fitilini ateşlemeyi planlıyordu. İşte bu yüzden size verdiğim öğütleri ikinci kez dinlemezseniz, korkulduğu üzere daha fazla olayın meydana gelmesine sebep olacaksınız. O hâlde, bu vesileyle [327a] Sicilya’ya varışımın her şeyin temeli olduğunu söylerken ne demek istiyorum? O zamanlar henüz genç olan Dion’la bir araya geldiğimde, insanlar için en iyisi olduğuna inandığım şeyleri ona sözlü olarak aktardığımda ve bunları eyleme dökmesi için tembihlediğimde, aslında farkında olmadan tiranlığın ilerideki zamanlarda çöküşünü tasarladığımdan bihaberdim. Gerçekten de Dion, hem birçok açıdan hem de ileri sürdüğüm argümanları kavrama açısından kıvrak bir zekâya sahip olduğu için, [327b] tanıştığım gençlerin hiçbirinde görmediğim bir heves ve şevkle beni dinledi. Ayrıca hayatının geri kalanını İtalyalıların ve Sicilyalıların birçoğundan farklı bir şekilde yaşamaya, erdeme zevkten ve diğer her türlü şatafattan daha fazla değer vermeye karar verdi. Bu tutumu sebebiyle, Dionysios’un ölümü gerçekleşene kadar, tiranlığın alışılagelmiş uygulamalarını sürdürenlerle yaşam şekli uyuşmuyordu.

    Bu olaydan sonra, Dion kendisinin [327c] doğru eğitimle edindiği bu görüşün yalnızca kendisinde var olmayacağını anladı, bu görüşlerin başkalarına da nüfuz ettiğini gördü. Çok fazla kişiye etki etmese bile yine de az kişiyi bu düşünceler etkilemişti. Dionysios’un da -Tanrı’nın yardımıyla- bu az kişilerden biri olabileceğini ve eğer bu zihniyete sahip bir adam olursa, hem kendi hayatının hem de diğer tüm Syrakusailıların hayatının ölçülemez bir mutluluk içinde geçeceğini düşünüyordu. Dahası Dion birbirimizle olan ilişkimizi ve bu ilişkinin onda en soylu ve en iyi yaşama duyulan özlemin, kendisini ne kadar mutlu ettiğini hatırladığından, [327d] bu görevde ona ortak olmam için benim Syrakusai’ya bir an önce gelmem gerektiğini düşünüyordu. Şimdi yapmaya çalıştığı gibi, eğer Dionysios’ta da aynı etkiyi gerçekleştirebilirse, katliamlar, cinayetler ve şu anda ortaya çıkan kötülükler olmadan tüm topraklarda mutlu ve hakiki yaşamı sağlamak için büyük umutları vardı. Bu doğru düşüncelere sahip olan Dion, Dionysios’u beni çağırmaya ikna etti; kendisi de başkaları Dionysios’la karşılaşıp onu en iyi yaşam şeklinden başka bir yaşam biçimine yöneltmeden önce [327e] ne yapıp edip bir an önce gelmemi rica etti. Anlatması oldukça uzun olsa da isteğini dile getirdiği sözler şöyleydi: ‘‘Tanrının lütfuyla elde ettiğimiz bu fırsatlardan daha makul bir fırsat bekleyebilir miyiz?’’ diye sordu. Ayrıca İtalya ve Sicilya’daki kentlerinin büyüklüğünden, [328a] bu kentlerdeki kendi gücünden ve Dionysios’un gençliğinden ayrıntılı olarak söz etti, ayrıca felsefeye ve eğitime ne kadar büyük bir istek duyduğundan da bahsetti. Dion, kendi yeğenlerinin ve akrabalarının benim anlattıklarımı takip edeceklerini ve yalnızca yaşamlarını değiştirmekle kalmayacaklarını, aynı zamanda Dionysios’u etkilemede kolaylıkla faydalı olacaklarını söyledi. Böylece, [328b] büyük kentleri yönetenlerin filozoflarla aynı kişi olması istiyorsak, bunu şimdi gerçekleştirebilecek umudumuz var. Dion bu ve buna benzer anlattıkları pek çok şeyle beni teşvik etmeye devam etti; ama kendi fikrime gelince, gençler söz konusu olduğunda işlerin nereye varacağından korkuyordum; çünkü onların arzuları çoğu zaman hemencecik tam aksine döner. Dion’un ruhunun mizacının ise doğası gereği ehemmiyetli ve yeterince makul olduğunu biliyordum. Bu nedenle konuyu düşünürken ve yolculuğa çıkıp onun tavsiyesine uyup uymama konusunda tereddüt ederken, nihayetinde [328c] yasalar ve devlet yönetimiyle ilgili düşüncelerimizi gerçekleştirmeye çalışacaksak, bunu şimdi yapmanın tam zamanı olduğu görüşüne meylettim; çünkü yalnızca tek bir kişiyi bile yeterince ikna edebilirsem, her türlü iyiliği gerçekleştirmiş olurdum. Bu düşünce ve heyecanla evden ayrıldım, başkalarının ileri sürdüğü düşünceyle değil. Her şeyden önce sadece konuşan, her zaman bir eyleme geçmekten çekinen biri gibi görünmekten ve [328d] hafife alınmayacak tehlikeler altında olan Dion’un konukseverlik ve dostluğuna sırt çevirmiş olacağımdan utanıyordum. Öyleyse, Dion ya Dionysios ya da başka düşmanları tarafından vatanından kovularak sürgün edilse ve ardından sürgün olarak yanımıza gelip şunları söylese: “Ey Platon, yanına bir sürgün olarak geldim, ne silahlı askerlerim ne de düşmanlarımı savuşturacak atlı askerlerim olmadığı için, bilakis senin düşüncelerin ve güvenilir sözlerini duymak için -ki ben de özellikle senin bu yönünü seviyorum- geldim.  Çünkü sen genç insanları her zaman iyi ve adil olana ikna edebiliyorsun ve böylece onları her zaman karşılıklı [328e] dostluk ve yoldaşlık durumuna getirebiliyorsun. Beni bunlardan yoksun bıraktığın için şimdi Syrakusai’yı terk edip buraya geldim. Ayrıca benim durumum seninkinden daha az suçlu gözüküyor, her zaman övdüğün ama insanlığın geri kalanı tarafından itibar edilmediğini söylediğin felsefe, o da şimdi benim kadar ihanete uğramış olmadı mı? [329a] Megara’da yaşıyor olsaydık, seni konuşmaya çağırdığım mevzular üzerine kuşkusuz bana yardım etmeye gelirdin. Şimdi, yolculuğun uzunluğunu, yolun büyük zorluğunu ve içerdiği emeği bahane ettiğinde korkaklık suçlamasından sıyrılabileceğini mi sanıyorsun? Hiç de öyle olmayacak?”

    Eğer Dion bunları söylemiş olsaydı, bu tür savunmalara nasıl makul bir yanıt verebilirdim? Hayır, yanıt veremezdim. İşte, [329b] bir insanın elverdiği kadarıyla iyi ve haklı nedenlerle geldim ve bu tür nedenler yüzünden, yersiz olmayan kendi araştırmalarımı bırakıp, hem öğretilerime hem de kendime yakışmayan bir zorbalığın altına girdim. Buraya gelerek hem kendimi konuksever Zeus karşısında akladım hem de felsefenin ayıplanmasına engel oldum. Eğer zayıflık gösterseydim ve korkaklık utancına tutunsaydım, o zaman felsefe aşağılanmış olurdu.

    Oraya vardığımda -zira [mevzuyu] uzatmamak gerekir- Dionysios’un yönetiminin tamamen çekişmelerle dolu olduğunu ve Dion’a da [329c] tiranlığa karşı çıkması yönünde iftira atıldığını gördüm. Ben de elimden geldiğince onu savundum, ama yapabileceğim pek bir şey yoktu; yaklaşık dört ay sonra Dionysios, Dion’u tiranlığa karşı tuzak kurmakla suçlayarak, onu küçük bir gemiye bindirip aşağılayarak kovdu. Bu olayın ardından, Dion’un dostu olarak hepimiz, Dion’a atılan iftiraya suç ortağı olduğumuz gerekçesiyle içimizden herhangi biri cezalandırılacak diye korkuya kapıldık; ayrıca benimle ilgili olarak, o zamanki tüm olaylardan [329d] sorumlu olduğum için Dionysios tarafından öldürüldüğüme dair bir haber Syrakusai’da gerçekten yayıldı. Ancak Dionysios, hepimizi bu ruh hâli içinde görünce, korkularımızın daha kötü bir sonuca yol açmasından endişe etti; bu yüzden hepimizi dostça karşıladı, bunun da ötesinde beni teşvik ediyor, cesur olmamı öğütlüyor ve ne pahasına olursa olsun kalmamı rica ediyordu. Çünkü benim kaçmam onun [konumu] açısından asla iyi bir şeye sebep olmazdı, kalmam ise iyi olurdu. İşte bu yüzden benim kalmamı ısrarla istiyormuş gibi yaptı. Ama bildiğimiz üzere, tiranların ricalarında [329e] zorunluluk vardır. Dionysios benim kaçmama engel oldu, beni Akropolis’e getirtti ve öyle bir yere yerleştirdi ki, hiçbir kaptan Dionysios’tan bu yönde bir talimat gelmeden beni oradan çıkaramazdı. Ne bir tüccar ne de ülkenin limanlarında çalışanlardan biri, beni oracıkta tutuklayıp Dionysios’a götürmeden, tek başıma dışarı çıkmama asla izin vermezdi. Çünkü [330a] daha önceki söylentinin tam aksine ‘‘Dionysios’un Platon’a olan sadakati’’ diye bir söz hayret verici bir şekilde ilan edilmişti. Peki aslında gerçekten ne olmuştu? Çünkü gerçekleri anlatmak gerekir. Nitekim zaman ilerledikçe, huyumu ve mizacımı tanıdıkça bana daha çok bağlandı, ama kendisini Dion’dan daha çok övmemi ve Dion’dan da öte en çok onu dostu görmemi istiyordu ve bu başarıyı elde etmek için olağanüstü bir istek duyuyordu. Bunu gerçekleştirmenin en iyi yolu, -elbette gerçekleşebilirse- [330b] öğrenmeye, felsefe üzerine konuşmalar dinlemeye ve benimle bir arada olmaya imtina göstermekti; iftiracıların sözlerinden korktuğu için bundan hep kaçındı, çünkü bir şekilde engellenebilir ve Dion tüm planlarını gerçekleştirebilirdi. Bunun yanı sıra, Dionysios’un felsefi yaşama dönmesi arzusuyla, buraya gelme amacıma sadık kalarak bütün her şeye katlandım. Fakat Dionysios, bunların tam aksine gayret gösterdiğinden beni alt etti.

    İşte Sicilya’yı ziyaretimin ve orada bulunmamım öncelikli sebepleri bunlardı. Sonrasında Dionysios [330c] derhâl yeniden gelmemi istediği için geri döndüm. Bunu yapmamdaki sebeplerin ve tüm eylemlerimin makul ve adil olduğunu, bunların vasıtasıyla ikinci kez gitmekle amacımın ne olduğunu soranlara fayda sağlayacak açıklamayı daha sonra yapmaya çalışacağım. İkincil öneme sahip konulara öncelik vermemek amacıyla, içinde bulunduğunuz mevcut durumlar sebebiyle size tavsiyede bulunmalıyım. O hâlde ben şunları söylüyorum:

    Sağlığı için kötü bir yaşam tarzını benimseyen hasta bir adama tavsiyelerde bulunan bir hekimin, [330d] öncelikle onun yaşam şeklini değiştirmeye çalışması ve bu adam verilen tavsiyelere uymaya istekliyse hekimin söyleyeceklerinin geri kalanına devam etmesi gerekir. Ancak adam isteksiz olduğunu gösterdiğinde, o zaman hekim bu durumdaki bir adama tavsiyede bulunmaktan vazgeçerse onu hem cesur hem de gerçek bir hekim olarak görürüm ama tersine tavsiyede bulunmaya devam ederse zayıf ve vasıfsız olarak görürüm. Aynı şekilde devlet yönetiminde de böyledir, ister yalnızca bir kişi ister daha fazla kişi devlet işleri doğru düzgün ilerlerken bu yolda herhangi bir [330e] tavsiye isterse, uygun tavsiyeleri vermek aklı başında bir adamın işidir. Ama devlet yönetimi doğru yoldan tamamen sapmışsa ve bu yolda ilerlemeyi asla istemiyorsa, tavsiyede bulunanları ölümle cezalandırmakla korkutarak devlet işlerine müdahale etmemelerini istiyorsa, bu sefer farklı bir durum ortaya çıkacaktır. [331a] Bu şekilde devlet işlerini yürütenler, kendilerine tavsiyede bulunanların kendi hırslarına ve isteklerini boğun eğmesini, ayrıca bu isteklerini en kolay ve en hızlı yolla bulup yerine getirmesini talep ederse, bu adamlara böylesi tavsiyede bulananlar en aşağılık insanlardır, ama bunun aksine bu adamlara boğun eğmeyenlerin ise oldukça cesur olduğunu düşünüyorum.

    Ben bu düşünceye sahip olduğumdan, ne zaman biri benden kendi yaşamı ile ilgili oldukça önemli bir konuda tavsiye istese, -mesela mal mülk sahibi olmak ya da [331b] bedenine veya ruhuna özen göstermek gibi- her gün hayatını düzgün sürdürdüğüne ve anlattığım mevzularla ilgili tavsiyelerime kulak vermeye istekli olduğuna ikna olursam, o zaman hemen tavsiyelerde bulunurum ve asla onu başımdan savmaya çalışmam. Ancak benden tavsiye istemezse ya da tavsiye verene hiçbir şekilde itaat etmeyeceğini açıkça belli ederse, -bu kişi benim oğlum dahi olsa- böyle birine tavsiyede bulunmaya veya onu zorlamaya kalkışmam. Ama bir köleye tavsiyede bulunurdum, bu tavsiyeyi istemezse de onu zorlardım. [331c] Anneme veya babama ise, ki onların aklı başından gitmedikçe, zorla baskı kurarak onları idare etmem, onlar benim için olmasa da kendileri için uygun bir yaşam sürdürüyorlarsa, ne nafile şeyleri hatırlatıp onları kızdırırım ne de benim de asla tasvip etmediğim yaşam şeklinde yer alan arzuları harekete geçirerek onlara hizmet ederim. Aynı şekilde aklı başında bir kişi yaşamı boyunca kendi yönetimi için de aynı düşünceye sahip olmalıdır. Eğer devlet yönetiminin [331d] iyi icra edilmediğini düşünüyorsa, anlattığı şeylerin sonuçsuz kalmaması ve kendi ölümüne sebep olmaması için düşüncelerini açıklaması gerekir; ama vatandaşları sürgüne göndermeden ve onları öldürmeden en iyi devlet yönetimi kurmak mümkün değilse, vatanı için devlet işlerini başka bir [yönetim] şekline zorla dönüştürmeye çalışmamalıdır, bunların aksine hem kendisi hem de şehri için iyi şeyler olması yönünde dua ederek sessizce beklemelidir.

    Öyleyse ben size bu açıdan tavsiyelerde bulunabilirim…

    *Çevirmen, Editör.