ALMANYA’NIN  “WELTMACHT” SİYASETİ: KURUM VE PRATİKLER[1]

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Mustafa Eroğlu

    Prusya’nın 1866 yılında Avusturya’yı, 1871’de ise Fransa’yı yenmesinin ardından Alman Birliği kurulmuştur. Bismarck, iç ve dış politikada mutedil bir siyaseti tercih ederek yayılmacı bir politikaya mesafeli durmuştur. Bu dengeli politika sonucunda Almanya Doğu’da koloni elde etmede Fransa ve İngiltere’yle rekabet edemeyecek kadar geride kalmıştır. 1888 yılında II. Kaiser Wilhelm siyaset sahnesinde çıkarak Bismarck’a nispeten daha yayılmacı bir siyaset izlemiştir. Wilhelm’in, Weltmachtpolitik (Dünya Gücü Siyaseti) olarak adlandırılan yeni siyaset anlayışı, Almanya’nın siyasi, ekonomik, askerî ve kültürel açıdan diğer uluslarla rekabet ederek, ulusal çıkarlarını  koruma ve ülkenin etkisini küresel düzeyde güçlendirme amacını taşımıştır.

    Almanya’nın 1890’lı yıllardan itibaren bu politika doğrultusunda yeni koloniler elde etme girişimleri olduysa da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kuruluşundan itibaren Alman sanayisi hızlı bir gelişme kaydetmiş ancak özellikle hammadde konusunda sıkıntılar yaşamıştır. Gelişen sanayinin istikrarı ve üretilen ürünlere piyasa oluşturması için koloni elde etmek önem arz etmekteydi. Ancak bu zamana kadar koloni alanları Fransa ve İngiltere gibi Batılı devletlerce paylaşılmış, bu da Almanya’nın sorunsuz bir şekilde yayılmasını imkânsızlaştırmıştı. 1905 ve 1911 yıllarında Fas’ın kolonileştirme girişimi Fransa lehine sonuçlanınca, Almanya denizaşırı ülkelerde güçlü kalamayacağını anlamış ve gözler henüz sanayileşmeyen fakat zengin kaynaklara sahip imparatorluklara çevrilmiştir. Almanya, bir arayış içine girerek Osmanlı Devleti’yle ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Nitekim Osmanlı Halifesi II. Abdülhamit Han’ın, Osmanlı İmparatoru olmasının yanı sıra yeryüzündeki Müslümanların halifesi konumu sayesinde hâkim olmadığı coğrafyalarda bile Müslümanlar üzerinde tesiri vardı. II. Wilhelm hilafete  çok önem atfediyordu. Osmanlı’nın ve Müslüman dünyanın siyasi önemini iyi kavrayan II. Wilhelm, 1889 yılında İstanbul’a gelerek II. Abdülhamit’i ziyaret etmiş ve böylece Weltmachtpolitik siyasetinde yeni bir dönem başlatmıştır. Bu ziyaret hem iki hükümdarın yakın dostluğunda hem de iki devlet arasındaki ilişkilerin olumlu yönde ilerlemesinde etkili olmuştur. Almanya, Osmanlı ve İslam dünyası ile iyi ilişkiler kurmayı başarmıştır. Alman İmparator Kaiser II. Wilhelm 1889, 1898 ve 1917 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret etmiştir. Ziyaretlerden birincisi ve üçüncüsü sadece İstanbul ve çevresiyle sınırlıyken ikincisi Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar için kutsal kabul edilen Kudüs ve civarını da kapsamıştır. Bu ziyaretleri Osmanlı ve Avrupa kamuoyu ilgiyle takip etmiştir.

    1. Kaiser Wilhelm döneminde Weltmachtpolitik, güçlü bir Almanya’nın Avrupa ve dünya politikalarına etkin bir şekilde müdahil olmasını ve uluslararası ilişkilerde liderlik rolünü üstlenmesini amaçlayan bir strateji olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Alman İmparatorluğu’nun Weltmacht siyaseti, güçlü kurumlar ve pratikler üzerine inşa edilmiştir.

    Bir önceki sayıdaki “Almanya’nın Doğu Penceresi: Alman Oryantalizmi Bağlamında Max Freiherr von Oppenheim’ın Hayatı, Fikirleri ve Faaliyetleri” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz üzere Almanya ve Osmanlı Devleti’nin karşılıklı ilişkilerin gelişmesinde ve Alman mantalitesinin sahada yerleşmesinde uygulamalı Alman oryantalizmi etkin olmuştur. 1898 yılında II. Wilhelm’in Kudüs ziyareti sonrası oryantalist Friedrich Rosen’in Kudüs Büyükelçisi olarak görev yapması Alman oryantalizmin politikadaki etkinliği açısından önem arz etmektedir. Osmanlı ve İslam coğrafyalarında Almanya, İngiltere ve Fransa gibi güçlü devletlere rekabet etmek zorunda kalmıştır. Rekabet, sadece cephelerde değil, kültürel, bilimsel vb. alanlarda da mevcuttu. Dolayısıyla, kurulan kurum ve kuruluşlar bu rekabete cevap vermeli ve özgün çalışmalarla bölgenin aktörü hâline gelmeliydi.
    Bu sebeple II. Kaiser Wilhelm’in doğrudan veya dolaylı olarak desteklediği kurumların çalışmaları dönemin Prusya dış politikasına da yön vermiştir. Kaiser, Üniversitelerde kurulan Şarkiyat kürsülerinden ders içeriklerine, basın ve karikatür dilinden kurulan dernek faaliyetlerine kadar tüm araçların etkin olarak kullanılmasını hedeflemiştir.

    Alman Şarkiyat Araştırmaları Cemiyeti – [Deutsche Morgenländische Gesellschaft (DMG)]

    2 Ekim 1845’de Darmstadt şehrinde 8. Alman Filologlar buluşması neticesinde DMG- Deutsche Morgenländische Gesellschaft [Alman Şarkiyat Araştırmaları Cemiyeti] kurulmuştur. Alman Şarkiyat Cemiyetinin kurulması daha sonra kurulacak olan ve birçok oryantalist derneğin kurulmasına öncülük etmiştir. 29 Eylül tarihli cemiyetin kuruluş hazırlıkları toplantısına başkanlık eden oryantalist Ernst Schleiermacher (1787-1858), açılış konuşmasında cemiyetin vizyonunu şu cümlelerle izah etmiştir: ‘‘Cemiyetimizin gayesi, Doğu’da olan tüm bilimleri ve araştırmaları takip etmek olmalıdır. Okyanus üzerinden, Mısır’a, Etiyopya’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar İslam’ın hüküm sürdüğü tüm ülkeleri araştırmamız gerekmektedir.’’

    Cemiyetin amacının belirlendiği tüzük toplantısında şu maddelere yer verilmiştir:
    “Asya ve Asya ile ilgili ülkelerle ilişkileri geliştirmek ve bunu geniş yelpazede gerçekleştirmek. Hatta sadece ilişki kurmakla kalmayıp, ilgili ülkelerin tarihini, sosyolojisini de araştırmak.”

    DMG esasında Doğu dilleri, edebiyat, antropoloji gibi alanlara yoğunlaşsa da daha sonra siyaset ve sosyal konulara da değinmiştir. 1847 yılında cemiyetin yayın organı Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft (Alman Doğu Araştırmaları Derneği Dergisi)- ZDMG kurulmuştur. Söz konusu dergi, uluslararası prestije sahip olup I. ve II. Dünya Savaşı esnasında bile yayınlarına devam ederek günümüze kadar ulaşmıştır.

    Ön Asya Derneği – [Vorderasiatische Gesellschaft]

    Fransa ve İngiltere, Doğu’da ve Osmanlı coğrafyasında gerçekleştirdikleri keşif ve arkeolojik çalışmalarla önemli bir etki yaratmışlardır. Bu iki Avrupa gücü, 19. ve 20. yüzyıllarda keşif gezileri, kazılar ve araştırmalar yoluyla Doğu’nun kadim tarihini, kültürünü ve arkeolojik zenginliklerini keşfetmeye yönelik büyük çaba sarf etmişlerdir. Özellikle istihbarat çalışmaları bağlamında birçok casus veya oryantalist arkeolog veya seyyah kimliği altında bölgede etkili olmuştur. Fransız ve İngilizlere olan rekabette geri kalmak istemeyen Almanya, arkeoloji dernekleri vasıtasıyla bölgede etkili olmayı başarmıştır. Oryantalist ve arkeologların sahada etkili olmasını sağlayan en önemli gelişme ise şüphesiz Almanların Anadolu ve Bağdat Demiryolu imtiyazını almasıdır. Böylece arkeologlar arazide rahatça keşif yapma imkânına sahip olmuşlardır. 1886 yılında Berlin’de arkeolog ve Asur bilimcisi Felix Peiser ve Hugo Winckler öncülüğünde kurulan Vorderasiatische Gesellschaft (Ön Asya Derneği) 1906’da Boğazköy’de Hitit kazı çalışması yapmıştır. Aynı şekilde Richard Schöne ve Theodor Wiegand’ın çabalarıyla Berlin Müzesi, Osmanlı coğrafyasında yapılan kazı çalışmaları neticesinde elde edilecek olan eserlerin yarısının Osmanlı’ya kalacağı hususunda II. Abdülhamit’le kazı anlaşması yapmıştır. 1898 yılında Berlin’de James Simon tarafından kurulan ve Osmanlı coğrafyasında kazı çalışması yapan Deutsche Orient Gesellschaft- DOG (Alman Doğu Topluluğu) derneğine bizzat II. Wilhelm de üye olmuş ve çalışmalara teşvik etmiştir. II. Wilhelm’in çalışmalarını ilgiyle takip ettiği bir diğer dernek ise Deutsche Gesellschaft für die wissenschaftliche Erforschung Anatoliens (Anadolu’da Bilimsel Araştırmalar için Alman Enstitüsü) derneğidir. Bu derneğin gayesi de Anadolu Demiryolu yönetimiyle ilişkilerini geliştirerek Konya-Ereğli hattında ortaya çıkacak arkeolojik eserlere ulaşmaktır. Asıl mesleği Hukuk olan fakat kendisini adeta doğuya ve oryantalizme adayan Baron Max von Oppenheim da bugün Suriye sınırında, Fırat’ın batı tarafında kalan ve Habur Irmağı’nın yakınlarındaki Tel Halaf kazasında kazı çalışmaları yapmıştır. Çıkardığı eserlerin bir kısmını Berlin’de bulunan müzesine taşıyan Oppenheim, bilindiği üzere II. Wilhelm’i “Cihad-ı Ekber” ve “Dünya Gücü olma Siyaseti” hususunda cesaretlendirmiş ve yazdığı raporlarla bilgilendirmiştir.

    Doğu Dilleri Enstitüsü – [Seminar für Orientalische Sprachen (SOS)]

    Özellikle doğu bölgelerindeki diplomaside yerel dile hâkim olmanın avantajlarını kavrayan Prusya Dışişleri Bakanlığı, bu ihtiyacı bilimsel zemine oturtarak 1887 yılında Berlin’de Doğu Dilleri Enstitüsünü kurmuştur. Parlamentoda uzun müzakereler sonucu açılan enstitünün gayesi Arapça, Osmanlıca ve Kürtçe eğitim vererek doğu bölgelerinde görev yapacak nitelikli oryantalistler yetiştirmek olmuştur. Enstitünün hocalarından ve uygulamalı oryantalizmin önemli temsilcilerinden olan Martin Hartmann, sömürge güçleriyle olan rekabette kazanmanın yolunu, aynı zamanda bölgenin tarihini, kültür ve geleneğini de bilinmesi gerektiğini ifade etmiştir. Enstitü, aynı zamanda dönemin propaganda araçlarından olan dergi ve bildirilerin de çeşitli dillere tercüme edilmesinde de önemli rol oynayarak, bilginin pratiğe dökülmesini sağlamıştır. SOS, Alman oryantalizminin en önemli girişimlerinden biridir. Kritik görevlerde bulunan birçok diplomatın veya koloni memurlarının yetiştiği önemli merkezlerden biri olan enstitü, aynı zamanda Almanya’nın muhtelif üniversitelerinde şarkiyat çalışmaları yapan kürsülerin kurulmasına da öncülük etmiştir.

    Hamburg Sömürge Enstitüsü – [Das Hamburgische Kolonialinstitut (HKI)]

    Berlin merkezli SOS’i model alarak 1908 yılında kurulan HKI, Alman kolonilerindeki tercüman ve uzman oryantalist ihtiyacını karşılamayı amaçlamıştır. 1911’de Hamburg Üniversitesinin bulunduğu binaya taşınan kurumun masrafları Reichskolonial und Reichsmarineamt (İmparatorluk Koloni ve Deniz Kuvvetleri Dairesi) tarafından karşılanmıştır. Enstitü, İslam bilimlerini Alman kolonyalizmine entegre etmeyi hedeflemiştir.

    Tıpkı Hartmann gibi Alman oryantalizminin önemli isimlerinden olan C. H. Becker’in  yaşadığı dönemin sömürge siyasetiyle ilgilenmesi Hamburg Koloni Enstitüsünde görev yapmasına vesile olmuştur. Becker bu kurumun Seminar für Geschichte Kultur des Vorderen Orients (Ortadoğu Kültür ve Tarih Semineri) bölümünde müdür olarak çalışmıştır. Çalıştığı kurumda Alman kolonilerinde çalışacak memurlara “Doğu Politikasının Temel Problemleri” adlı dersi vermiştir. Ayrıca Bonn Üniversitesinde 1914 ile 1916 yılları arasında “Modern Osmanlı Devleti Tarihi”, “Yeni Osmanlı’nın Ekonomik ve Sosyal Problemleri” ve “Sömürgeci Devletlerin İslam Siyaseti” gibi dersler de vermiştir. Kursun katılımcıları ise koloni hizmetleriyle ilgilenen, uluslararası ticaret yapanlar ve teologlardan oluşmuştur. Bu faaliyetleriyle Becker, filolojik oryantalizm çalışmalarından kendisini soyutlayıp çağdaşlarından farklı olarak sömürge propagandacısı olmaya evrilmeye başlamıştır.

    HKI’nin en önemli atılımlarından birisi 1910 yılında Becker tarafından neşredilen Der Islam dergisidir. Çıkan ilk sayısından itibaren, modern Doğu ile meşgul olmuş ve “İslam medeniyetini tarihsel gelişimi içerisinde anlamayı” hedeflemiştir.

    Netice itibariyle, Berlin’de kurulan Doğu Dilleri Enstitüsü ve Hamburg merkezli Koloni Enstitüsü, Almanya’nın Weltmacht siyasetine bilimsel yönde katkı sağlamıştır. Yetiştirdiği öğrencilerin sahada görev almasını sağlayarak ve aynı zamanda bilimsel yayınlarıyla kamuoyunun ilgisini çekmeyi başarmıştır. Alman Şarkiyat Araştırmaları Derneği de yine söz konusu diğer kurumlar gibi konferans ve yayınlarıyla II. Wilhelm’in dünya gücü olma siyasetine dolaylı olarak katkı sağlamayı başarmıştır.

    Doğu İstihbarat Birimi – [Nachrichtenstelle für den Orient (NfO)]

    1. Dünya Savaşı’nda istihbarat birimleri ve casusluk savaşın seyrini değiştirecek kadar önemli konumdaydı. Stratejik avantaj elde etmek, yerli halkla iş birliği yapmak ve düşmanın stratejilerini analiz etme açısından casusluk faaliyetleri önem arz etmekteydi. Bir o kadar önem arz eden husus ise propaganda faaliyetlerinin daha fazla ön plana çıkmasıydı. Özellikle Osmanlı’nın doğu cephelerinde Almanya aleyhine yapılan propagandalar dönemin istihbarat anlayışını anlamak adına önemli ipuçları verir. Propagandanın çok önemli olduğu bu dönemde Almanya, Weltmacht siyaseti bağlamında “Hilafetin gücünden istifade etme” yoluna gitmiştir. Özellikle Oppenheim’ın etkili olduğu Heiliger Krieg (Cihat) propagandası yapılarak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na katılması hedeflenmiştir. Böylece Osmanlı Devleti müttefik Almanya ile birlikte savaşa katılarak dünya Müslümanlarını harekete geçirecek, İtilaf Devletleri’nin hâkim olduğu Müslüman coğrafyalardaki Müslümanlar da İngiltere ve Fransa devletlerine karşı isyan edecekti.

    Bu ve buna benzer birçok propaganda çalışmalarını yapmak ve idare etmek için 1914 yılında Max von Oppenheim başkanlığında Nachrichtenstelle für den Orient (Doğu İstihbarat Birimi) kurulmuştur. Berlin ve Hamburg’daki kurumlarda ders veren hocalar ve öğrenciler de NfO’da tercüman olarak görev almıştır. Alman oryantalizminin önemli isimlerinden Eugen Mittwoch ve Martin Hartmann da NfO’da önemli görevler üstlenmiştir.

    İstihbarat birimi olarak kurulan NfO ilk etapta öncelikli iş olarak İngilizlerin propagandalarına karşı önlem almaya odaklanmıştır. Daha sonra Osmanlı ve Almanya ittifakı lehine farklı propaganda araçlarıyla faaliyet göstermiştir. Özellikle, Müslüman esir kamplarında yayımlanan el-Cihad adlı gazete vasıtasıyla savaş haberleri ve kalemi güçlü olan mütefekkirler tarafından Cihad-ı Ekber, Hilafet gibi konular hakkında makaleler yazılmıştır. Oppenheim’ın şansölyeye sunduğu rapor neticesinde propaganda metinleri Arapça, Farsça, Hintçe, Türkçe ve Afrika’nın yerel lehçelerine tercüme edilmiştir. Böylece ilgili herkesin anladığı dilde istifadeye sunulmuştur.

    Kaiser II. Wilhelm’in dünya gücü siyaseti çerçevesinde en etkin birim şüphesiz Doğu İstihbarat Birimi olmuştur. Zira propaganda faaliyetleri en az bir silah kadar etkin ve yönlendirici mahiyetteydi. İstihbarat biriminin, düşmanların propagandaların çürütülmesi, Müslüman esir kamplarındaki askerlerin düşman safında değil Osmanlı ordusunda veya Alman ordusunda savaşa katılmaların sağlanması ve sadece müttefik ülkelerde değil aynı zamanda Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde de propaganda yapılması gibi faaliyetleri olmuştur. 1915 yılının eylül ayında ise birimin faaliyetlerine yeni maddeler eklenerek çalışma alanı genişletilmiştir. Bu önlemlerle Almanya doğu bölgelerindeki etkisini artırmayı, politikalarını etkin bir şekilde uygulamayı ve yerel halkın desteğini kazanmayı amaçlamıştır.

    Ayrıca, Doğu dillerinde el ilanları ve metinler üretilerek cephelerde okunması sağlanmış, açıklayıcı broşürler üretilerek ilgili bölgelere gönderilmiş, Doğu basını da hariciye politikası çerçevesinde desteklenmiştir.

    Alman gazetelerinde Cihad-ı Ekber ve Panislamizm’le ilgili orijinal makaleler yayınlanmış ve kamuoyunun dünya gücü siyaseti hakkında bilgilendirilmesi hedeflenmiştir. Bu sayede, Alman halkı devletin politikalarını gerekçelerini ve hedeflerini daha iyi anlayabilecektir.

    Kaiser II. Wilhelm’in dünya gücü siyaseti çerçevesinde en etkin birim şüphesiz Doğu İstihbarat Birimi olmuştur. Zira propaganda faaliyetleri en az bir silah kadar etkin ve yönlendirici mahiyetteydi. İstihbarat biriminin, düşmanların propagandaların çürütülmesi, Müslüman esir kamplarındaki askerlerin düşman safında değil Osmanlı ordusunda veya Alman ordusunda savaşa katılmaların sağlanması ve sadece müttefik ülkelerde değil aynı zamanda Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde de propaganda yapılması gibi faaliyetleri olmuştur.

    Alman-Türk Derneği – [Deutsch-Türkische-Vereinigung (DTV)]

    Almanya’nın Osmanlı Devleti’yle ittifakı sadece I. Dünya Savaşı’na katılmakla sınırlandırılamaz. Zira söz konusu ittifak iktisadi, sanayi ve kültürel bağlamlarda da yapılmış ve uzun yıllar bu ilişkiler devam etmiştir. Arka planında Almanya’nın hedefi genelde Müslümanlarla özelde ise Osmanlı Devleti’yle yakın ilişkiler kurarak Müslüman coğrafyada İngiltere ve Fransa’nın gücünü kırmaktı. Nitekim Osmanlı coğrafyasında Alman okulları kurmakta bu nüfuzun bir hedefiydi. 1914 yılında kurulan Alman-Türk Derneği kültürel bağları sağlamlaştırmak ve Alman kültürünü Osmanlı’da yerleşik bir hâle getirmek amacıyla kurulmuştur. İttifakın güçlü olduğu dönem değerlendirildiğinde, Alman okullarının sayısı Fransız, Amerikan ve İngilizlere nazaran daha azdır. Bundan dolayıdır ki Almanya’nın hedeflerinden birisi de söz konusu coğrafyada Alman okulları inşa etmek olmuştur. Uygulamalı Alman oryantalizmin önemli temsilcilerinden C.H. Becker de bu dernekte önemli görevler üstlenmiştir. İki devlet arasında kültürel faaliyetlerin arttırılması amacıyla Haus der Freundschaft (Dostluk Yurdu) adlı birim de derneğin hedefleri doğrultusunda yoğunlaşmıştır. Birimin faaliyet raporu yukarıda bahsi geçen amacı daha iyi izah etmektedir. Raporda, Alman kültürünün Osmanlı topraklarında geniş yer edinememesinin sebebi, Fransa’nın yüzyılı aşkın bir süredir bu coğrafyalardaki kültürel çalışmalarıdır. Almanya’nın da bunu kırması ve kendi kültürünün yerleşmesi için Fransa’nın uzun soluklu planlarının aksine hızlı bir şekilde Alman kültür ve ekonomisini Türklere tanıtmak ve benimsetmesi gerekmekteydi. Martin Hartmann’a göre kurulacak olan okullar, o güne kadar henüz dokunulmamış, eğitilebilir bir halkın istifadesine sunulmalıydı. Böylece eğitilen insanlar hem kendi bölgelerinde hem de farklı bölgelerde Almanya’nın hedefleri doğrultusunda çalışabileceklerdi. Bu söylem ve fikirler, Almanya’nın Osmanlı’ya nüfuz etme gayesinin neden ve nasılını da gün yüzüne çıkarmaktadır. Söz konusu dernek, İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği ile önde gelen iş adamların girişimiyle 1914 yılında kurulmuş ve ittifak süresince propaganda faaliyetlerinin önemli parçası hâline gelmiştir.

    Sonuç olarak diyebiliriz ki bu dönem, sadece siyasi bir rekabetin değil, aynı zamanda kültürel ve ekonomik rekabetin yaşandığı bir dönem olmuştur. Alman İmparatorluğu Osmanlı ve Doğu’da sadece siyasetiyle değil, kültürel varlıklarıyla, iktisadi girişimleriyle de etkin olmuştur. Anadolu ve Bağdat Demiryolu imtiyazı ve İstanbul’da kurulması hedeflenen Alman okulları bu pratiklerin açık tezahürüdür. Sadece salt bilgi transferi sağlayan oryantalizmin, bu dönemde uygulamalı oryantalizme evrilmesi ve oryantalistlerin de sahada daha fazla faal olmasını sağlamıştır.  Nihayetinde birçok arkeolog ve oryantalist sahada etkili olarak Almanya’nın dünya gücü olma siyaseti doğrultusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Bu doğrultuda kurulan kurum ve kuruluşlar dünya gücü siyasetine gerekli katkı ve desteği sağlamıştır.

    Kaynakça:

    1. Sabine Mangold, Eine weltbürgerliche Wissenschaft: Die deutsche Orientalistik im 19. Jahrhundert, Franz Steiner Verlag, Stuttgart 2004,
    2. Remzi Avcı, Kurgu ile Gerçeklik Arasında Alman Oryantalizmi, İstanbul, 2021,
    3. Ursula Wokoeck, German Orientalism: The Study of the Middle East and Islam from 1800 to 1945, Routledge Chapman & Hall, New York 2009
    4. Baber Johansen, “Şarkiyat Araştırmalarının Siyaset, Paradigma ve Gelişimi: Alman Şarkiyat Cemiyeti (Deutsche Morgenländischer Gesellschaft) 1845-1989”, çev. Bilal Aybakan, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 29, 2005/2,
    5. Carl Brockelmann, „Die morgenländischen Studien in Deutschland“ Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, Bd.76,
    6. Özcan Taşçı, “C.H. Becker (1876-1933) Örneğinde Uygulamalı Oryantalizm (Angewandte Orientalistik) Anlayışı Oryantalizm Çalışmalarının Siyasallaşma Süreci”, AÜYFD, 47, 2006,
    7. Suzanne Marchand, German Orientalism in the Age of Empire: Religion, Race, and Scholarship, Cambridge University Press, New York, 2009,
    8. Edward Said, Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu, çev.: Nezih Uzel, Pınar Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1998,
    9. Lisa Anna Medrow, Moderne Tradition und religiöse Wissenschaft Islam, Wissenschaft und Moderne bei I. Goldziher, C. Snouck Hurgronje und C. H. Becker, Brill Schöningh Verlag, 2018
    10. Martin Hartmann, ‘‘Islam in Westafrika’’, Orientalische Literatur-Zeitung, 3. Jahrgang, Heft, 5, 1900,
    11. Peter Heine, ‘‘ Snouck-Hurgronje Versus C. H. Becker. Ein beitrag zur Geschichte der angewandten Orientalistik’’, in: Die Welt des İslams 23/4 (1984),
    12. Ulrike Freitag, “Der Orientalist und der Mufti: Kulturkontakt im Mekka des 19. Jahrhunderts”, Die Welt des Islams, New Series, vol. 43, Issue 1, 2003,
    13. Gabriele Teichman u. Gisela Völger, ‘Faszination Orient: Max von Oppenheim, Forscher, Sammler, Diplomat’, Max-Freiherr-von-Oppenheim-Stiftung, Köln, 2001
    14. Kadir Kon, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın İslam Stratejisi, Küre Yayınları, 2013, İstanbul,
    15. Necmettin Alkan, İmparatorluğun Son Savaşı, Timaş Yayınları, 2020, İstanbul
    16. Jürgen G. Nagel, Die Kolonie als Wissenschaftliches Projekt – Forschungsorganisation und Forschungspraxis im deutschen Kolonialreich, 2013
    17. Orhan, S. (2018). “Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Weltpolitik Siyaseti Çerçevesinde Osmanlı Topraklarını İkinci Ziyareti (1898)” Journal of History Culture and Art Research, 7(5), 651-665. doi:http://dx.doi.org/10.7596/taksad.v7i5.1890
    18. Mustafa Gencer, İmperialismus und die Orientalische Frage, Deutsch – Türkische Beziehungen (1871 – 1908 ), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2006, Ankara

    [1]Bu makale, hazırlamakta olduğum “Alman Oryantalizmi Bağlamında Max Freiherr Von Oppenheim’ın Hayatı, Fikirleri ve Faaliyetleri” başlıklı yüksek lisans tezimden hareketle hazırlanmıştır.