BELHÎ’NİN RUH SAĞLIĞINA DAİR ÖNERİLERİNDE KORKU VE PANİK ATAK

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Selahattin Akti*

    Sanayileşmeyle başlayan hayat tarzının bir getirisi olarak hızlı yaşam döngüsü ve modern insanın anlam arayışları gibi nedenler ruhsal problemlerin artmasını beraberinde getirmiş ve dikkatleri ruh sağlığıyla ilgilenen Psikoloji biliminin üzerine toplamıştır. Eski Yunancada ruh ve bilim anlamına gelen iki kelimenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan psikoloji terimi günümüzde genel olarak insan deneyim ve davranışlarını, iç ve dış sebep ve koşullarıyla açıklamayı amaçlayan ampirik bilim dalı için kullanılır. Ancak bilim dalı için ruhbilimi ifadesi kullanılsa da insanın ruh ve bedenden müteşekkil bir varlık olduğu fikrinin genel düşünce tarihi içerisinde tam bir kabul gördüğünü söylemek doğru olmaz. Zira duyu organlarıyla algılanan ve varlığı hakkında tartışmaya mahal bırakmayan bedene kıyasla ruhun varlığı, niteliği ve kaynağı daha genç bir disiplin olan psikolojinin aksine din ve felsefede çok daha uzun bir zamandır tartışılmaktadır ve bu konuda bir mutabakatın oluştuğundan söz edilemez. Bilindiği gibi terim olarak 16. yüzyılda ortaya çıkmış olmakla beraber psikolojinin bağımsız bir disiplin olarak görünür olması ancak Wilhelm Wundt’un 1879 yılında Gustav Theodor Fechner ile beraber Leipzig’de Institut für experimentelle Psychologie adlı enstitüyü kurmasıyla mümkün olur (Stangl, 2020a).

    Günümüz psikoloji disiplininde yapılan yığınla çalışmaya nazaran geçmişte ruh ve ruh sağlığıyla ilgili olarak yapılmış çalışmalar elbette azdır. Erken döneme ait bu çalışmalardan bir tanesi ise 9-10. yüzyıllarda yaşamış olan Müslüman düşünür Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî’ye (ö. 934) ait ruh ve beden sağlığına dair yazılmış Mesâlihu’l-Ebdân ve’l-Enfüs adlı eserdir. İslam düşünce tarihinde din ile felsefenin uzlaştırılması çabası ve multidisipliner kişiliğiyle dikkat çeken Belhî, Kindî’nin talebelerindendir ve tıp, astronomi, coğrafya, ahlak, psikoloji, matematik ve tabiat ilimleriyle meşgul olmuştur (Sezgin, III:274; VI:190-1; IX:189). Belhî’ye kırk üç eser nispet eden İbnu’n-Nedîm, felsefi çalışmaları olmasına rağmen onu edebiyatçılara daha yakın bulduğunu ifade ederken (İbnu’n-Nedîm, 198-9) Henry Corbin ise Belhî’yi çevresinden gelecek itirazlardan çekinmeksizin Kur’ân-ı Kerîm’deki ilahi isimlerin Süryaniceden alındığını ileri süren serbest düşünceli bir filozof olarak tanıtır (Corbin, 1:283).

    Ruhun ontolojik varlığını yadsıyan günümüz genel psikolojik tavrın aksine insanın beden ve ruh şeklinde iki farklı boyutu olduğu ön kabulünden hareketle insanın ancak bu ikisini dikkate alarak sağlıklı olabileceği ana fikrini taşıyan Belhî’nin söz konusu eseri, “Beden Sağlığı” ve “Ruh Sağlığı” olmak üzere iki ana başlıktan oluşmaktadır. Kitabın bütününe hakim olan asıl vurgu, sağlıklı olmanın dengeli bir yaşamdan geçtiğidir. Belhî, ruhsal rahatsızlıkların bedensel olanlardan daha çok olduğunu ve bu hastalıklardan etkilenme derecelerinin ise bireysel farklılıklara bağlı olduğunu belirtir. Daha da ileri giden Belhî, ruhsal ve bedensel rahatsızlıkların birbirilerini etkilediklerini aktararak ruhsal acıların bedensel hastalıklara yol açtığını ileri sürer ve günümüzde somatoform denilen psikolojik sorunların fizyolojik semptomlara dönüşmesine dikkat çeker.

    Belhî, beden sağlığına dair yeterince kitap yazıldığı hâlde ruh sağlığıyla ilgili kayda değer bir eser verilmediğinden söz etmekte ve bu konuda ilk olma iddiasını taşımaktadır (s. 196). Gerçekten de Belhî’nin bu eseri, insan tedavisinde ruh-beden bütünlüğünü gözetmesi ve birindeki bir rahatsızlığın diğeriyle olan ilişkisini kurmaya yönelik çabası ve zihinsel durumları bedenle olan ilişkileri ile birlikte incelemenin belki de bilim tarihindeki ilk teşebbüsüdür. Nitekim Belhî’nin “vesvese” başlığı altında incelediği obsesif bozuklukların kaynaklarına dair belirttiği biri doğuştan gelen (biyolojik-genetik) ve diğeri sonradan oluşan nedenler günümüzün psikiyatrik/psikolojik yaklaşımlarıyla büyük oranda uyumlu görünmektedir. Bilindiği gibi günümüz araştırmacıları obsesif bozuklukların sebepleri arasında beynin işlevsel bozukluğuna da (biyolojik neden) dikkat çekmektedirler (Stangl, 2020b). Diğer yandan bu durumun tersi olarak günümüzde psikosomatik hastalıklar şeklinde isimlendirilen bedensel rahatsızlıkların gerçek nedeninin organik değil daha çok ruhsal olduğu tezi de yine Belhî’nin eserinde kendisine dikkat çektiği bir başka ayrıntıdır.

    Yazının ana konusu olan ve anksiyete bozuklukları olarak bilinen korku ve panik atağa dair Belhî’nin fikirlerini öğrenmek için onun tüm diğer hastalıklar için de geçerli olan ön açıklamalarının bilinmesi gerekmektedir. Bu sebeple aşağıda kısaca onun bu açıklamalarına göz atacak ve ardından korku ve panik için öne sürdüğü fikirlere değineceğiz.

    Eserin ilk kısmında dikkat çeken en önemli nokta belki de Belhî’nin sadece hasta olmuş insanlar için önerilerde bulunmaması, bilakis insanların hasta olmadan önce sağlıklarını koruması için yapmaları gereken koruyucu hekimlik (Hıfzıssıhha) tavsiyelerinde de bulunuyor olmasıdır. Belhî’yi özgün kılan bu özelliği, kendini ruh sağlığıyla ilgili olan kitabın ikinci kısmında da hissettirir. Nitekim Belhî, günümüz psikiyatrik yaklaşımlarından farklı olarak, insanı sadece hasta olduktan sonra tedavi etmek yerine, sağlığındayken alacağı önlemlere odaklanmış ve bunu yaparken de hem bedeni hem de ruhu göz önünde bulundurmuştur.

    Nitekim Belhî, eserinin birinci kısmında on dört ayrı başlık altında sağlığın korunması için ev, su, hava, giyecek, sıcaklık, soğukluk gibi çevre faktörlerinin sağlıklı bir insan için nasıl olması gerektiğiyle alakalı önerilerde bulunurken, yemek, içmek, koku, cinsel hayat, uyku, spor, banyo, masaj ve müzik dinlemek gibi kişisel olan faktörlere de değinmektedir. Belhî kitabının bu kısmında beden sağlığıyla ilgilenmekle beraber bedenin ruh ile olan ilişkisine de sık sık değinmekte ve bedensel faaliyetlerin ruhsal değişimler üzerindeki etkisine dikkat çekmektedir. Örneğin aşırı uykunun zihin, ezberleme ve anlama güçlerinde zayıflığa sebep olabileceği gibi aşırı uykusuzluk hâlinin de insanda ruhsal sorunlara neden olabileceği, durgunluk ve isteksizliğe sebep olarak kişiyi beden ve ruh sağlığında çöküşe götürebileceğini ifade eder (s. 127-8). Aşırı korku ve üzüntü esnasında uyumanın sağlığa iyi geleceği, bedeni ve zihni geçici bir süreliğine de olsa rahatlatacağını ifade eden (s. 132) Belhî’nin söz konusu ifadeleri psikolojik pek çok rahatsızlığın temelinde uyku sorununun yer aldığını gösteren günümüz verilerine de uygundur. Belhî’nin yemek alışkanlıklarıyla ilgili önerilerinde de benzer endişeler taşıdığı görülür. Nitekim yemekten azami faydanın elde edilebilmesi için kişinin depresyon, korku ve buna benzer olumsuz psikolojik hâllerde yemek yememesi uyarısında bulunur. Aynı şekilde annelerin çocuklarını neşeli ve keyifli olduklarında emzirmeleri gerektiğini, aksi takdirde çocukların hastalıklara yakalanabileceğini ifade eder (s. 116).

    Öte yandan Belhî, insanda açlık ve üreme dürtülerinin en güçlü dürtüler olduğunu ve geri kalan tüm istek ve dürtülerin bu ikisine tabi olduğunu ifade ederek cinselliğin zaruri bir ihtiyaç olduğuna dikkat çeker ve kendisinden öncekilerin cinsel isteği kontrol altına alma ve zayıflatma görüşlerinde aşırıya gittiklerini ifade eder (s.136). Çağdaşlarından farklı olarak Belhî, insanın ihtiyacı kadar cinsel ilişkiye girmesinin gerekli olduğunu ve böylece vücutta biriken enerjisini boşaltması gerektiğini, aksi takdirde kişide kontrol kaybı, heyecan, kötü ahlak ve deliliğe benzer hâllerin oluşabileceğini iddia eder (s. 137-8). Ruhsal rahatsızlıklarla ilgili çalışmalarda klasik psikanalistlerin de benzer sebep-sonuç ilişkileri üzerinde durdukları bilinmektedir.

    Eserin beden sağlığıyla ilgili olan kısmına dair bu kısa bilgiden sonra asıl konumuz olan ruh sağlığıyla ilgili ikinci kısma geçebiliriz. Kitabın asıl önemli olan ve kendisini zamanının diğer kitaplarından ayırt eden özelliği bu ikinci kısımdadır. Sekiz bölümden oluşan bu kısmın başlıklarını Belhî şu şekilde sıralamaktadır: 1. Ruhun maslahatlarının düzenlenmesine olan ihtiyaç; 2. Ruh sağlığının korunması; 3. Kaybedildiğinde ruh sağlığını tekrar kazanma yolu; 4. Ruhsal rahatsızlıklar ve bunların sayımı; 5. Öfkenin kontrol edilmesi ve uzaklaştırılması; 6. Korku ve paniğin teskin edilmesi; 7. Üzüntü ve hüznün uzaklaştırılması; 8. İç konuşmalar ve vesveseden kurtulmak için çareler.

    Belhî’den önce muhtemelen hiç kimse ruh sağlığını tıbbın bir dalı yaparak diğer dallar içerisinde müstakil bir yer tayin etmemiştir. Belhî, “Ruhun maslahatlarının düzenlenmesine olan ihtiyaç” başlığı altında ruhsal rahatsızlıkların insanın başına bedensel olanlardan daha çok geldiğini ifade eder. Ancak devam eden satırlarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıkların iç içe olduğunu ve bunları birbirlerinden bağımsız düşünmenin yanlış olacağına dikkat çeker (s. 194-5). Belhî’nin dikkat çektiği beden-ruh ilişkisi bugün sahip olduğumuz fiziksel ve psikolojik kökenli hastalıkların birbirileri ile etkileşim içerisinde olduğu bilgisiyle uyumludur. Nitekim kronik astım hastalarının aynı zamanda kaygı, panik atak vb. psikolojik rahatsızlıklara daha kolay yakalandıkları, bazı hastalarda ise kronik fiziksel hastalıkların anksiyete, korku, matem, depresyon, inkâr, öfke, bağımlılık, güçsüzlük, başarısızlık, suçluluk, utanç, umutsuzluk gibi psikolojik semptomlara neden olabildiği bilinmektedir (Gürsu, 281).

    Belhî “Ruh Sağlığının Korunması” başlığı altında ruh sağlığını korumanın (hıfzıssıhha) iki yolundan bahseder:

    “Birincisi: Ruhun dış arazlardan korunmasıyla, yani insanın işittiğinde ve gördüğünde öfke, gam, aşırı üzüntü, korku veya bunlara benzer ruhi güçlerini harekete geçirip ruhu endişelendiren ve tasalandıran şeylerden uzak durularak olur. İkincisi: Yukarıda bahsedilen öfke, gam, aşırı üzüntü, korku gibi sonuçları doğuracak şeyler hakkında düşünmek olan iç arazlardan korunarak olur. İnsan bunları düşündüğünde kalbi onlarla meşgul olur ve zihni dağılır.” (s. 198)

    Belhî yukarıda ifade ettiği tavsiyelerinin ancak iki şekilde uygulanmaya koyulabileceğini söyler. Bunların ilki ruhun eğitimidir. Kişi henüz sağlıklı iken kendini ilerde başına gelebilecek musibetlere karşı hazırlamalıdır. Buna göre insan, sıkıntı ve zorluklarla karşılaşmadan arzu ettiği şeyleri elde edemeyeceğini bilmeli ve bu durumun, doğanın tabiatı gereği olduğunu kendine telkin etmelidir. Aynı şekilde insanlarla olan ilişkilerinde detaycı davranmaması, isteklerine aykırı gerçekleşen olayları mümkün olduğunca görmezden gelmesi ve böylelikle kendini küçük şeylere kızmamaya ve tahammül etmeye alıştırmalıdır. Zira ruh, eğer bu küçük şeylere tahammül etmeye alışırsa ilerde başına gelen daha büyük sorunlarla başa çıkmakta zorlanmayacaktır (s. 198-9). Düşünürümüzün ruhun eğitimi için öngördüğü bu çözümlerin günümüz psikoloji literatüründe “görmezden gelme” ve “kaçmayı öğrenme” şeklinde dile getirilen kavramlarla yakın ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim “kaçınma öğrenimi”, zihne veya sosyal statüye yönelik rahatsızlık veya tehdit oluşturması beklenen belirli durumlardan veya eylemlerden temel olarak kaçınılmasına yöneliktir. Bu davranış biçimi, genellikle çok tatsız bir deneyimden kaynaklanan olumsuz düşüncelerden kaçınma anlamına da gelebilir. Kendimizi tekrar tehlikeye atmamak ve ilgili korkuyu artık hissetmemek için gelecekte benzer şekilde hoş olmayan başka bir durumun işaretlerini bulmak için çevremizi tararız ve ardından belirli durumlardan veya insanlardan kaçınırız (Wolf, “Vermeidungsverhalten”).

    Belhî ruhun eğitiminde ikinci olarak kişinin, kendi ruh yapısını tanıması ve başına gelen acı verici şeylere tahammül derecesini bilmesinin önemine dikkat çeker. Ona göre insan karakterleri farklı faklıdır. Her türlü zorluğa göğüs gerip büyük işler başarabilen güçlü karakterlerin yanı sıra bunun tersi zayıf kişilikler de mevcuttur. O hâlde yapılması gereken, kişinin kendini tanıdıktan sonra altından kalkamayacağı işlere talip olmamasıdır. Aksi takdirde bu durum onu ruhsal rahatsızlıkların pençesine atacaktır (s. 199-200).

    Yukarıda, ruh sağlıklı iken bu durumun korunması için birtakım önerileri sıralayan Belhî, “Kaybedildiğinde Ruh Sağlığını Tekrar Kazanma Yolu” başlığı altında ise yeni önerilerle karşımıza çıkar. Belhî’nin yine iki çözümü vardır:

    “[…] ruhun tedavisi ya insanın kendisine arız olan problemi yok etmek ve harekete geçmiş olan duyguyu sakinleştirmek için kendi ruhundan harekete geçirdiği bir düşünce ile içerden, ya da başkası tarafından yapılan ve ruhun güçlerinden alevlenmiş olanların sakinleştirilmesi ve sağlığı bozulmuş olanların düzeltilmesinde etkili olacak öğütlerle dışarıdan olur.” (s. 202)

    Belhî, ruh sağlığı bozulmuş olan bir kişinin sağlıklı düşünemeyeceği varsayımından hareketle öncelikle kendisine dışarıdan birtakım telkinlerle yardım edilmesini savunur. Bu metodun günümüzdeki psikoterapiye denk geldiği kabul edilebilir. Belhî’nin ikinci çözümü ise içeridendir; buna göre kişi, ruh sağlığı yerindeyken topladığı bilgilerle, ruh sağlığı bozulduğunda ve dışarıdan kendisine bir öğüt verici bulunmadığında, kendi kendine telkinde bulunur (s. 202-4). Psikolojide “Auto-suggestion” olarak bilinen bu yöntem, kişi tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak çağrıştırılan bir düşüncenin, bir yargının veya bir fikrin kendisini etkilemesi, yani kişinin kendi kendine telkini veya ikna etmesi olarak tanımlanır. Gevşeme tekniklerinde kullanılabilen Auto-suggestion, ciddi sorunların söz konusu olduğu vakalarda ise çözümün gecikmesine de yol açabileceğinden çok dikkatli kullanılmalıdır (Wirtz, 233). Belhî’nin söz konusu tavsiyesini bir nevi “Biofeedback” olarak da anlamamız mümkün gibi görünmektedir. Biofeedback, bize normalde farkında olmadığımız bedenimizdeki fiziksel süreçler hakkında geri bildirim sağlayan ve bedenimizi hedefe yönelik bir şekilde etkilememize ve desteklememize yardımcı olan bir yöntem olarak bilinir. Örneğin, bilgisayar ekranındaki sesler ve ışık sinyalleri veya olumsuz fanteziler ve düşünceler sonucunda kan basıncımızın ya da kas gerginliğimizin nasıl değiştiğini bize söyler. Hangi düşünce ve görüntülerin kan basıncımızın düşmesine veya yükselmesine neden olduğunu bildiğimizde fiziksel süreçleri bilinçli olarak etkilemeyi ve kontrol etmeyi, yani onları istediğimiz gibi kontrol etmeyi öğrenebiliriz. Biofeedback, gerilim tipi baş ağrıları, migren, sırt ağrısı, astım, yüksek tansiyon tedavisinde kullanılabileceği gibi psikoterapide anksiyete bozuklukları, panik bozukluk ve depresyon için de kullanılabilir (Merkle, “Biofeedback”).

    Bundan sonra Belhî, “Ruhsal Rahatsızlıklar ve Bunların Sayımı” başlığı altında bizlere ruhsal rahatsızlıklar hakkında bilgiler verir. Ona göre insana acı veren tüm rahatsızlıkların başı, sevincin karşıtı olarak gördüğü tasadır. Ruhsal rahatsızlıklar tasayla başlar ve bu yüzden söz konusu rahatsızlıklarla mücadelenin yolu tasadan kurtulmaktan geçer (s. 206). Belhî bu rahatsızlıkları dört başlık altında sıralar; 1-öfke, 2-korku ve panik (anksiyete bozuklukları), 3-üzüntü ve hüzün (depresyon), 4-iç konuşmalar ve vesvese (obsesif-kompulsif bozukluklar).

    Her dört bozukluğun tanımını ve beden üzerinde yaptığı tahribatı kısaca anlattıktan sonra Belhî, bu bozuklukların tedavisiyle alakalı önerilerine geçer. Konumuz korku olduğu için biz bu önerilerden sadece “Korku ve Paniğin Teskin Edilmesi” başlığına odaklanacağız.

    American Psychiatric Association’ın yayınladığı DSM’de (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) “Panik atak” başka bazı bozukluklarla beraber “Anksiyete bozuklukları” genel başlığı altında değerlendirilmiştir (DSM-IV-TR, 191). Belhî de korku ile paniği aynı kefeye koyarak birini diğerinin aşırı hâli olarak görür:

    “Panik korkunun aşırı hâlidir; çünkü insan her korktuğu şeyden paniklemez, fakat korkutan şeylerden gördüğü, duyduğu veya düşündüğü bir şey korkusunu daha da artırırsa onu paniklemeye iter. Üstelik panik ancak yakın bir zamanda olmasını beklediği veya düşündüğü şeylerden olur. İnsan uzun bir müddet sonra olacak şeyleri düşünürse sadece üzülür, fakat nefsini meşgul edecek şekilde şiddetli bir korku duymaz. Bunun örneği insanın yaşlanacağını ve sonra öleceğini düşünmesidir. Bu iki konu aklına gelirse üzülür, fakat bu onu kaygılandıracak veya panikletecek dereceye ulaşmaz.” (s. 217)

    Belhî’ye göre ansızın ortaya çıkan bazı durumlardan dolayı kişinin korkması doğaldır ve bu durum hayvanlarda da gözlenir. Ansızın ortaya çıkan korkuların bir çaresi olmamakla beraber Belhî’nin, ruhun eğitilmesiyle çaresi bulunacak korkulara birkaç çözüm önerisi vardır. Bunların ilkini şu şekilde ifade eder:

    “Çarelerden birisi: İnsanın, hoşlanılmayan şeylerin olmasını beklemenin, bazen onların meydana gelmesinden daha zararlı olduğunu düşünmesidir. Çünkü korkulan şeylerin çoğu zararsızdır. […] Herkesin başından, ıstırabına katlandığı sıkıntılı hâller geçmiştir. Bu kimse o hâl başına geldiğinde bunun daha önceden korktuğu ve çekindiği şekilde olmadığını görmüştür. Başına gelmesini beklediği yeni korkuların hâlinin de başından geçenlere benzediğini bilir.” (s. 218-9)

    Belhî’nin bu çözümünün günümüzdeki bilişsel süreçlerin yeniden yapılandırılmasına işaret ettiği iddia edilmiştir. Zira günümüz bilişsel terapilerinde ilk hedef olarak hastanın öncelikle kendi düşünce sürecinin farkına varmasını sağlayarak düşünüş şeklini yeniden yapılandırmasına yardım etmek hedeflenmektedir. Kişinin yanlış düşünceleri veya düşüncelerindeki bozuklukları fark etmesi sağlanıp düzeltme yoluna gidilir (Gürsu: 287-8).

    Belhî’nin bir diğer önerisi de kişinin, korktuğu şeyin çaresinin olmadığı düşüncesinin ruhuna yerleşmesine engel olması şeklindedir. Diğer yandan Belhî, korkunun zararını uzaklaştırmak için öfke gücünün yardımına da başvurulabileceğini belirtir. Buna göre korkması hâlinde kişi, aciz ve zayıf insanların durumuna düşeceğini düşünerek kibir ve gururundan yardım alabilir ve içinde bulunduğu durumdan kurtulabilir (s. 219-220).

    Belhî’nin bu konudaki son önerisi de, aşırı korku hisseden kişinin, korkunun, eşyanın hakikatini bilmeyen ve bu yüzden korkan tecrübesiz çocukların işi olduğunu düşünmesi şeklindedir. Bir çocuğun ilk defa gördüğü tuhaf bir şeyden korkması veya çekinmesinin sebebi bazı durumlarda o şeyi daha önce hiç görmemiş veya tecrübe etmemiş olmasından olabilir. Ancak çocuk o şeyi gerçek manada tanıdıktan sonra ona alışır ve bir daha korkmaz. Nitekim savaş meydanlarında gördüğü ölü ve yaralılardan korkmayan bir savaşcı ile her gün ameliyatla meşgul olan bir cerrahın kan ve açık yara görmekten korkmaması bu duruma örnektir (s. 220).

    Sonuç olarak Belhî’nin beden ve ruh sağlığı için muhtemelen 10. yüzyılda kaleme aldığı Mesâlihu’l-Ebdân ve’l-Enfüs adlı eserinin günümüz psikoloji verileriyle büyük ölçüde uyumlu ve bazı bulgu ve tanılara ilk defa değinmesi itibariyle de alanının ilklerinden olma özelliği taşıdığını söylemek mümkün görünmektedir. Psikolojik araştırmaların özellikle 18. yüzyıldan sonra yoğunlaştığı dikkate alındığında Belhî’nin 10. yüzyılda yapmış olduğu çalışmaların döneminin çok ötesinde olduğu görülür. Nitekim Belhî, o dönemdeki hekimlerin sadece beden sağlığıyla ilgilenmesini de eleştirir. Ona göre beden ve ruh karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir ve birinin sağlığını yitirmesi diğerinin de rahatsızlanmasına yol açabilir.

     

    Amerikan Psikiyatri Birliği: DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı. Çev. Ertuğrul Köroğlu. Ankara: HYB, 2005.

    Belhî, Ebû Zeyd: Mesâlihu’l-Ebdân ve’l-Enfüs. Çev. Muhammet Uysal. İstanbul: Endülüs Kitap, 2019.

    Corbin, Henry: İslam Felsefesi Tarihi. Cilt1. Çev. Hüseyin Hatemi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2010.

    Gürsu, Orhan: “İslam Düşünürü Belhi’nin (849-934) Ruh Sağlığına Yönelik Görüşlerinin Modern Psikoloji Doğrultusunda Değerlendirilmesi”. DEUİFD Din Psikolojisi Özel Sayısı, 2016.

    İbnu’n-Nedîm: Fihrist. Beyrut: Daru’l-Maʿrife, ts.

    Merkle, Rolf. “Biofeedback”, Lebenshilfe abc-Psychologie Nachschlagewerk und Lexikon, 2007-2020.

    Sezgin, Fuat. Geschichte des arabischen Schrifttums – Bd. III; VI; IX. Leiden: Brill, 1970-1984.

    Stangl, W. „Zwangsstörung“. Online Lexikon für Psychologie und Pädagogik, 2020.

    Stangl, W.. „Psychologie, wissenschaftlich“. Online Lexikon für Psychologie und Pädagogik, 2020.

    Wirtz, M. A. “Autosuggestion”. Dorsch – Lexikon der Psychologie (18. Aufl.). Hrsg. M. A. Wirtz. Bern: Hogrefe, 2014.

    Wolf, Doris. „Vermeidungsverhalten“. Lebenshilfe abc-Psychologie Nachschlagewerk und Lexikon, 2007-2020.

    * Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi