PLATON DÜŞÜNCESİNDE ANAMNÊSİS: SAKLI OLANIN UNUTULUŞU

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Oğuz Haşlakoğlu

    Platon diyaloglarında bilginin (episteme) yegâne öğrenilme/edinme (mathesis/melethe) yolu olduğu ifade edilen anamnêsis’in, Platon’un tanımladığı şekliyle philosophia faaliyeti içindeki yerinin tam olarak kavranılamamış olması, bu terimin ifade ettiği anlamın kendi içeresinde paradoksal bir nitelik sergilediği izlenimine sebep olur. Bu izlenimi veren, Platon düşüncesi içinde “öğrenme”nin (mathesis) zamana dâhil olmayan esaslar olan eidê’ye (eidos, idea çoğulu) yöneldiği hâlde, anamnêsis’in zamana tabi olandan hareket ettiği şeklinde bizzat diyaloglarda geçen ifadelerdir. Bundan dolayı da anamnêsis Platon düşüncesinde mitolojik yönü ağır basan bir terim olarak anlaşılmıştır. Buradaki düğüm noktasını şu sorun teşkil eder: Platon metafiziğinde mathesis’in amacı olan episteme’nin genesis’e (bir bütün olarak oluş; değişim, zamansallık, hareket vb.) tabi olamayacağı doğruysa, o zaman anamnêsis bir öğrenme olarak oluş içinden nasıl mümkündür? Oysa Platon düşüncesinde, genesis itibariyle genesis’e dâhil olmayan varlığın (to on) bilgisinin (episteme), öğrenilmesi de (mathesis) mümkün değildir, çünkü aksi takdirde, Platon düşüncesinde philosophia “dönme” ve “görme” anlamlarında ifadesini bulan ve genesis’ten (oluş) to on’a (varlık) doğru olan “dönerek yükselme” esasını ve bununla birlikte de bütün varlık gerekçesini yitirir. Bu durumu diyaloglar itibarıyla da ortaya koymak amacıyla, anamnêsis’in bir öğrenme olarak neden oluş içinden anlaşılmasının mümkün olmadığını, Şölen diyaloğunda yer alan, Diotima’nın konuşmasındaki bir bölümde bu konu ile ilgili söylenenleri önümüze koyarak anlamaya çalışalım.

    Esasında eros’u (sevgi, aşk, arzu) ve ona bağlı kalos’u (güzel) konu edinen Şölen diyaloğunda yer alan Diotima’nın konuşmasının, ölümlü her canlının ölümsüz olmayı arzuladığını belirten bölümünde, bunu tümüyle insiyaki olarak, oluş içinde geride bir eser meydana getirerek yine oluş içinde başarmaya çalıştığı anlatılır. Diotima, oluş bağlamında değişimden söz açarak, insanın çocukluğunda da yetişkinliğinde de aynı kişi olduğunu, ancak yine de bu aynılıkta zaman içerisinde tümüyle birbirinden farklı özellikler kazanıp kaybettiğini söyler; tıpkı bedensel (soma) birtakım değişimler olduğu gibi psukhê itibarıyla da bir değişim söz konusudur; istekler, hazlar, acılar, düşünceler ve alışkanlıklarda değişime tabidir.

    Ne var ki, bunların arasındaki en “tuhaf” (atôpoteron) değişim episteme’de (bilgi) meydana gelir. “Unutmama” (meletê) zıddından bilginin (epistêmê) yittiğini gösterir, çünkü “unutma” (lêthê) yitirilmiş bir epistêmê’ye işaret eder. Bunun için de “unutmama” (meletê), yitirilen “hatıranın” (mnêmê), gerisin geriye (palin) yenisinin (kainên) konulması suretiyle tutulup, korunarak (sôizei) eskisiyle aynı gibi “göründüğü” (dokein) bir “hatırda kalma” meydana getirir. Dolayısıyla meletê, unutulmuş olanın (lêthê) geri kazanılmasına (me-letê) dayanır. Bu hâliyle meletê ilginç bir biçimde diğer bir lethê’nin olumsuzlanmasını içeren alethêia ile de iç içe geçerek aynı zamanda anamnêsis ile olan bağını da ortaya koymuş olur. Burada anamnêsis, meletê ve alethêia gibi içinde mnêmê’nin olumsuzluğunu barındırır, ancak çifte bir olumsuzlama yolu ile; “hatırlama-mayı (a-mnesis) hatırlama-ma (an-amnêsis)”. Burada, anamnêsis sözcüğündeki bu çifte olumsuzluğun anlamı, oluşa bağlı olarak ifadesinin bulur, çünkü tümüyle doxa’ya (kalp, sahte hakikat) tabi şartlar içerisinde idrak ve duyu tecrübesi itibariyle sürdürülen ve Platon düşüncesinde pistis (itimat) olarak nitelendirilen “duyu nesnesini bizatihi hakikat olarak alma zannının” olumsuzlanmasına yönelmiştir.

    Burada öncelikle dikkat edilmesi gereken, bilginin, varlığa ait bir bilgi olduğu için, Platon düşüncesine göre, hiçbir biçimde oluşa ve/veya zamana tabi olamayacağının akıldan çıkarılmamasıdır. Dolayısıyla, burada, hem anamnêsis teriminin anlamını, oluşa tabi şartlarda ve doxa itibariyle yürütülecek herhangi bir muhakemenin (dianoesis) konusu olamayacağını ifade etmek, hem de bunun mitolojik bir esas taşıdığı yönündeki yargının saplanıp kaldığı yanlışı göstermek gerekiyor. Bunun için şimdi yapılması gereken, anamnêsis’in oluş ile birlikte ele alınarak ifade edildiği Phaidon diyaloğunda Sokrates’in söylediklerini gözden geçirmek olmalı.

    Phaidon diyaloğunda, Sokrates, bilmenin (eidota) aslında “edinilmiş olanın” (labonta) “yitirilmemesi” (me apolôlekenai) olduğunu söylerken, bunu hem “her zaman meydana gelen bilme” (eidotas aei gignesthai) hem de “hayat boyunca her zaman bilme” (aei dia biou edenai) imkânına dayandırır. Unutmak (lêthên) bu açıdan epistêmê’nin kaybedilmesidir. Burada, Sokrates’in, Şölen’de Diotima’nın konuşmasından aktardıklarını farklı bir açıdan yeniden ortaya koyduğunu görüyoruz: Bilgi, bir anamnêsis olarak sebebini zaten edinilmiş olanın yitirilmemesinde bulur: Bu bilgi hem “her zaman” (aei) “meydana gelme” (genesthai) imkânına ve hem de bütün “hayat boyunca” (dia biou) “bilinme” (eidotas) imkânına sahiptir.

    Buradaki “her zaman”ın (aei) ne anlama geldiğine dair ipucu, Platon metafiziğinin belki de en ilginç ve radikal unsuru olan oluşun esasen poiesis içeren bir her an “meydana gelme” (poiesis) ve her an “yok olma” (phthora) cihetlerini içermesinde bulunur. Dolayısıyla bilginin “her zaman” (aei) meydana gelmesinin anlamının, ancak bu sürekli meydana gelenin bizzat kendisinin bir yanıyla sürekli olarak epistêmê ile birlikte olmasıyla anlaşılabileceği ortaya çıkar. Başka bir deyişle, oluşa tabi olmaksızın bir “her zaman” (aei) olan olmak zorundadır ki onun bilgisi de “her zaman” (aei) bilinme imkânına sahip olsun.

    Bu nedenle de anamnêsis bütün bir Platon düşüncesinin en temelinde yer alan unsur olan psukhê’ye dayanarak yapılan bir faaliyet olduğu ortaya konulmadan anlaşılamaz, çünkü beşerî mevcudiyet (anthropos) bir yanıyla varlığa (to on) diğer yanıyla da oluşa (genesis) birlikte ve aynı anda iştirak eden, ontolojik esasta anlaşılmak kaydıyla, tümüyle bir psikosomatik vakadır. Dolayısıyla bilgi, oluşun aşılmasını mümkün kılabilecek bir bilme gerektirdiği içindir ki, anamnêsis de ancak doxa’ya bağlı şartları olumsuzlamak suretiyle oluşu “yalnızca kendisine” dayanarak aşabilenin yapabileceği bir faaliyettir. Bu özerk ilke elbette Platon metafiziğindeki yegâne bireysellik ilkesi olan psukhê’den başka bir şey değildir. Ne var ki psukhê’nin bu aşmayı başarabilmesi için gereken asıl koşulun philosophia’nın bir tekhnê olduğu gerçeğini ortaya koymadan bu bağlamı bir bütün olarak anlamak mümkün değildir, çünkü anamnêsis’in alethêia’ya (saklı olanın açılması olarak hakikat) ile olan iç içeliği hakikatin gayrı (thateron) olan doxa’dan kendisine, aynısına (tauton) dönerek gerçekleşen yükselme ve görme faaliyeti olan philosophia’da belirginleşir. Bu anlamda an-a-mnêsis çifte değilleme anlamında saklı olanın açılması olarak hakikate de çok farklı bir açıdan ışık tutar. Saklı olan varlık değil kendisini oluşa kapılarak unutan psukhê’dir ve bu nedenle de istiaredeki mağara, doxa’ya düşmüş psukhê’nin uydurduğu asılsız kendi hakikatidir.

    Bu bakımdan, anamnêsis’in ne olduğunu anlama girişimleri, anamnêsis’i bir faaliyet olarak zamana ve değişime tabi bir yeniden hatırlama olarak anladığı sürece, Platon düşüncesinde anamnêsis olarak belirlenen epistêmê’nin alethêia bağlamındaki hakiki anlamını göz ardı etmiş olur. Örneğin, Meno diyaloğunda Sokrates’in matematik kanıt yaptırdığı eğitimsiz köle örneği anamnêsis’in doxa’ya dayalı olarak mümkün olduğunu değil; anamnêsis imkânına doxa içinden nasıl işaret edilebileceğine dair örneklerdir. Muhakemeye bağlı diğer örneklerde de durum aynıdır; mukayese olarak aynı şeyi birbirine zıt sıfatlarla anmak yerine o şeyin bizatihi kendisine, asıl sebebe yönlendirmek amacıyla logistikon (düşünme) yetisini aporia’ya sürükleyen elenkhus’lardır. Burada elenkhus sofistlerin safsata sanatında olduğu gibi rakibini yenmek değil, muallakta bırakarak nereye dönülmesi (tropos) gerektiğine işaret ederek yön gösterme amacı taşır. Böylece de o kimsenin  içinde bulunduğu gerçekliği ve yaşadığı hayatı sorgulamaya başlaması murat edilir. Bu tropos (yol, yordam, dönüş) elbette nihai maksadında philosophia’dır.