İNSAN VE ROBOT BİRLİKTE VAR OLABİLİR Mİ?

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Erhan Akdoğan

    Robot, Çekçedeki zorla çalıştırılan anlamında robota kelimesinden gelmektedir. Terimi ilk defa Karel Čapek (1890 –1938) ortaya atmıştır ve ilk defa Čapek’in R.U.R. (Rossum’s Universal Robots, 1920), isimli tiyatro oyununda kullanılmıştır.11 T. Ort, «Art and Life in Modernist Prague: Karel Capek and His Generation,» Palgrave Macmillan, s. 1911-1938. Gündelik hayatımızda yer etmiş bu kelimenin ve çağrışımlarının biraz teknik tarafını tanıyalım.

    Robot mekatronik bir yapıya sahiptir. Yani elektronik, mekanik ve yazılım unsurları içerir. Programlanan ön tanımlı görevleri yerine getirirler. Günümüzde artık robotlar için “öğrenebilir sistemler” tanımlamasını da çok rahatlıkla kullanıyoruz. Sebebi yapay zekânın artık robotla beraber anılan bir kavram hâline gelmesidir. Aslında öğrenen robot, öğreten insandır. Teknik olarak bu işlevler “learning” ve “training” kelimelerinin karşılıklarıdır. Yapay zekâ insan zekâsını model alan bilgisayar yazılımlarına vermiş olduğumuz addır. Yoksa, yapay zekâ algılandığı gibi mekanik parçalardan oluşan bir makine değildir. Robotlar bugün savunma, tıp, endüstri, güvenlik, sosyalleşme, hizmet gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Keza yapay zekâ da alışverişten eğlenceye, güvenlikten medikale, ulaşımdan arıza tespitine kadar çok geniş bir yelpazede kendisine yer bulmaktadır.

    Geriye doğru baktığımızda aslında insan davranışlarını taklit eden sistemlerin geliştirilmesi bugünün değil insanlık tarihinin başlangıcından bu yana süregelen bir süreçtir. Yani günümüzde çokça kullanılan robot, yapay zekâ, derin öğrenme kavramları bizi yanıltmasın. Bu tarz işleyişler tarihin belki de her noktasında vardı ama zuhurları ve adları değişikti. Günümüzün dünyasında ismi koyanın ve sahip çıkanın bu alanın kolayca sahibi olabildiğini görüyoruz. Birazdan bahsi geçecek olan Endüstri 4.0 terimi gibi. Bu durum dünyadaki sosyo-ekonomik güç dengesinin de bir sonucudur.

    Bizim bu yazıdaki meselemiz, aşırı teknik bir şekilde robotik ve yapay zekâ konularına girmek değil ancak bir zemin oluşturma açısından bazı tanımları yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Şimdi biz asıl konumuz olan robot ve insan beraber yaşayabilir mi, robot insan hayatının neresine kadar girecek veya girmeli, buradan ortaya ne gibi sorunlar çıkabilir, robot insan olur mu, insanları kontrol altına alabilir mi sorularının yanıtlarını arayalım.

    Robotlar öğrenebilir mi?
    Yukarıda da belirttiğimiz gibi robot mekanik, elektronik ve yazılım unsurlarından oluşan bir makinedir. Bu makine öğrenebilir mi? Bu sorunun cevabı “evet”tir. Bu da şu andaki bilgilerimiz ile yapay zekâ teknikleri ile mümkündür. Makine öğrenmesi günümüzde üç farklı teknikle gerçekleştirilir: Danışmanlı öğrenme (supervised learning), Danışmansız öğrenme (unsupervised learning), Pekiştirmeli öğrenme (reinforcement learning).

    Danışmanlı öğrenmede elimizde önceden test edilmiş herhangi bir giriş bilgisine karşılık gelen çıkış bilgisi mevcuttur. Dolayısı ile bu bilgiler giriş-çıkış ilişkilendirmesi yaparak öğrenmeyi gerçekleştirir. Bunun sonucunda öğrenmiş olan ağ yapısı (bu yapıyı yazılım ile kuruyoruz) daha önceden uygulanmamış girişlere doğru yanıtlar verir. Dolayısı ile bu öğrenme türünde etiketlenmiş veriler mevcuttur. Danışmansız öğrenmede ise tersine etiketlenmiş veriler yoktur. Ağ keşif ve deneme-yanılma metodu ile öğrenir. Pekiştirmeli öğrenmede, en yüksek ödül miktarına ulaşılabilmesi için hangi işlemlerin yapılması gerektiğiyle ilgilenilir. Öğrenme işlemi için sadece kurallar ve ödüllere ihtiyaç duymaktadır. Burada yöntem, verilen kurallar çerçevesinde problem uzayının keşfi ve her olası durum için elde edilecek ödülün maksimizasyonunu sağlayan eylemin öğrenilmesi esasına dayanır.

    Ama her hâlükârda bu öğretme işini yapan insandır. Verileri toplayan, ağ yapısını oluşturan, kuralları belirleyen ve problem uzayını tanımlayan hep insandır. Dolayısı ile insan, robotun nasıl olmasını istiyor ise robot o şekilde davranışlar sergileyecektir. Bir gün Yıldız Teknik Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümünde vermiş olduğum Robot Mühendisliği dersinde bu konuları konuşuyorduk. Çağımızda birçok insanın aklına gelen şu soruya geldik: “Robotlar insanları yok eder mi?” Öğrencilerimden birisi şöyle dedi: “Bu robotları yapan, bu yetenekleri robota kazandıran insan değil mi? Eğer insan, insanlığın yok olmasını istiyor ise robot insanı yok eder aksi takdirde etmez”. Bence de doğru yaklaşım ve verilecek cevap bu olmalı. Diğer yandan bu yaklaşım kelamıkibar olarak sıklıkla işittiğimiz “Korkarız ki kıyamet denen şey insanlık eliyle kopacak.” sözünü de akıllara getirmektedir.

    Diğer yandan da robot ve insan ilişkilerinde hep kötü senaryodan kapı açtığımızın acaba farkında mıyız? Bunun sebebi nedir? Neden aklımıza ilk şu sorular gelmiyor: Robot arkadaş olabilir mi? Robot insana destek olabilir mi? Robot insanın hasta bakıcısı olabilir mi? Robot doktor olabilir mi? Bir bilimkurgu yazarı ve bilim insanı Asimov’un “robot yasaları” diye bilinen ilkeleri gün gibi ortadadır:

    1. Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine izin veremez.

    2. Robotlar, Birinci Kanun’la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.

    3. Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun’la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
    Asıl sorumuzun cevabına dönecek olursak robotlar öğrenebilir mi? Evet robotlar öğrenebilir. Ancak insanın kendisine tanımlamış olduğu kapasite kadar. Peki bu kapasiteyi aşabilir mi? Bu mümkün olabilir. Ancak bu sadece %0 değil de %0,0000000001 demek gibi bir şey. Şu andaki bilgilerimiz insanın robotun öğrenme, hareket etme ve kuvvet uygulama kapasitelerini sınırlandırabileceği yönündedir.

    Robotlar ne yapabiliyor? Ne yapamıyor?
    Bugün robotları farklı alanlarda kullanıyoruz. Birincil alan olarak endüstri gelmektedir. Bugün dünyada 553.000 civarında endüstriyel robot mevcut (Bkz. Şekil 2). Bunlar üretim süreçlerinde yorulmadıkları, terlemedikleri ve aynı işlemleri hiç sıkılmadan ve çok yüksek doğrulukta işleyebildikleri için kullanılmaktadırlar. 2011 yılında Alman Hükümetinin yüksek teknoloji stratejisi özelinde desteklenen bir projede ortaya atılan Endüstri 4.0 kavramı aynı yıl Hannover Fuarında tanıtıldı.22 [Çevrimiçi]. https://www.bmbf.de/de/zukunftsprojekt-industrie-4-0-848.html. [Erişildi: 16 Mayıs 2020]. Şunu söylemeden geçemeyeceğim Endüstri 4.0 tanımlanana kadar kimse 1.0 veya 3.0’dan bahsetmiyordu, hatta bilmiyordu. Bu kavram öz olarak üretimde siber fiziksel bir süreci tanımlar. Bünyesinde nesnelerin interneti, robotik, yapay zekâ, optimizasyon ve büyük veriyi barındırır. Endüstri 4.0 her ne kadar daha efektif ve otomasyon boyutu yüksek bir süreci tanımlasa da üretimde robot-insan işbirliğine önem vermektedir. Bu nedenle yeni meslekler arasında robotla beraber çalışabilen operatörlük ortaya çıkacaktır. Bununla beraber üretimde robotlaşma insana olan talebi azaltacağı ve ciddi işsizlik problemini ortaya çıkaracağı da ön görülmektedir.

    Diğer önemli bir alan ise askerî amaçlı sistemler. Bu sistemler hava, deniz ve karada keşif, gözlem ve taarruza yönelik kullanılabiliyor. En bilinen sistemler olan dronelar (UAV) ya da insansız hava araçları (İHA) robot sınıfında değerlendirilen sistemlerdir. Bunların benzeri insansız deniz taşıtları da mevcuttur. Gene kara aracı olup, otonom (kendi kendine, uzaktan denetim olmadan) çalışan sistemler kullanılmaktadır. Bu noktada Big Dog 33 M. Raibert, K. Blankespoor ve G. Playter, “BigDog, the Rough-Terrain Quadruped Robot,” IFAC Proceedings Volumes, cilt 41, no. 2, s. 10822- 10825, 2008. ve ATLAS 44 G. Nelson, A. Saunders ve R. Playter, “The PETMAN and Atlas Robots at
    Boston Dynamics,” Humanoid Robotics: A Reference pp, pp. 169-186, 2017.
    gibi projelerin çıktıları çok çarpıcıdır. Big Dog projesinin artık devam ettirilemeyeceği kamuoyuna duyurulduktan bir hafta gibi çok kısa bir süre sonra ATLAS’ın videolarının dolaşıma girmesi çok manidardır. Big Dog dört ayaklı bir robot idi ve tüm özelliklerinin ATLAS’ta insan benzeri (humanoid) bir biped robotta ortaya çıktığını gördük. Bu sistemler tam otonom ve yüksek hareket ve denge kapasitesine sahiptir. Bunun yanı sıra tutma, kaldırma, zıplama, koşma gibi işlevler çok üst seviyededir. Dahası bu sistemler birbirleri ile haberleşerek senkron iş ve işlem yapabiliyorlar. Buradaki hedefin ne olduğu okuyucuların hayal gücüne bırakılmıştır.

    Güvenlik amaçlı olarak kullanılan kamu düzenini sağlamaya yönelik sistemlerin özellikle COVID-19 sürecinde kullanıldığına şahit olduk. Medikal amaçlı robotlar ise bugün akıllı protezler, ameliyatlarda kullanılan robotlar, fizik tedavi ve rehabilitasyon amaçlı kullanılan sistemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan hasta bakıcı olarak hizmet eden, hastaların tuvalet/banyo ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan veya hastaların taşınmasında kullanılan sistemler de mevcuttur. Felçli hastaların yürümesini sağlayan, yaşlılar için ise hareket destekleyici olarak geliştirilen robotik sistemlerde önemli gelişmeler kaydedilmiş, hatta bunların bazıları ticari ürüne dönüşmüştür.

    Bu başlıklar aslında robotların mevcut kapasitelerine ışık tutmaktadır. Ancak robotların hâlâ yapamadıkları birçok şey mevcuttur. Burada özellikle mekanik sınırlar ön plana çıkmaktadır. Robot mekanik hareket kapasitesi “serbestlik derecesi” dediğimiz kavramla açıklanır. Bu kavramı robotun mafsal veya eklem sayısı olarak düşünebilirsiniz. Mesela insan bileği iki serbestlik derecelidir. Bu kısıta bir örnek vermek gerekirse robot mühendisliği ile ilgilemeye başladığımdan beri beni en çok etkileyen konu bir insanın çorap giymesi esnasındaki hareket serbestlik kapasitesi olmuştur. Böyle bir hareketi şu anda bir robota yaptırmak mümkün değildir.

    İkinci önemli kısıt ise karar verme süreçlerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü dış dünya ve fiziksel olaylar genellikle doğrusal olmayan (non-linear) problemler içermektedir. Hâlbuki birçok mühendislik metodolojisi, problemleri doğrusal olarak kabul ederek çözer. Bu da beraberinde hep bir hatayı meydana getirir. Ancak buradaki hatalar kabul edilebilir sınırlarda olduğundan ihmal edilebilir. Bu anlamda, robotun yapması gereken işlemler ve çevresinde meydana gelen olaylar çoğu zaman doğrusal olarak modellenememektedir. Bu durumda robotun nasıl davranacağı konusunda belirsizlikler ortaya çıkmaktadır. O nedenle değişen şartlara adapte olabilen “uyarlanabilir (adaptive) kontrol” yaklaşımları araştırmacılar tarafından kullanılmaya çalışılmaktadır. Bunlar mühendisliğin zor problemleridir. Bu noktada doğrusal olmayan problemlerin çözümünde en etkili yaklaşım olan yapay zekâ teknikleri, kendine her geçen gün daha çok alan bulmaktadır.

    İnsan, Robot, Robo-İnsan:
    Güncel sorulardan biri robot insan olur mu? Bu insanın ne olduğu ile ilgili bir konu bence. Aslında baktığımızda hem Türkçe hem de yabancı literatürde özellikle son zamanlarda bu sorunun cevabı verilmeye çalışılıyor. Ben bir mühendis olarak cevabı iki farklı şekilde vermeye çalışacağım.

    Teknik olarak yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi tutma, kaldırma, taşıma, koşma, yürüme gibi insan biyomekaniği ile ilgili eylemleri robotlar yapabiliyor ve bu kapasitelerin daha da gelişeceğinden şüphe yok. Bunun yanı sıra yapay zekânın getirdikleri ile beraber öğrenme ve karar alma süreçlerinde de robotların insan benzeri davranışları gösterebildiğini görüyoruz. Bu açıdan bakıldığından “Robot insan olabilir.” cümlesi iddialı kaçacaktır. Böyle bir iddiadan ziyade “Robot, insan–benzeri davranışlar gösterebilir.” diyebiliriz. Ancak görüldüğü üzere bunlar tamamen insanın bedensel varlığı ile ilgili süreçler.

    Peki insan bedenden mi ibaret? Bedene komuta eden nedir? Duygu nedir? Gözyaşı nedir? Hoşlanmak nedir? Sevgi ve Aşk nedir? Bu ruh ile ilgili olan kavramlar ve beş duyu ile algılanamayan reflekslerimiz ne olacak? Robotlar algılamayı tamamen fiziksel olayları elektriksel olaylara dönüştüren algılayıcılar (sensörler) ile gerçekleştirirler. Bu açıdan bakıldığında robot insan olamayacaktır. Çünkü onun ruhu yoktur. O nispi yaratıcılık sıfatına bürünmüş olan insanın üretmiş olduğu, ruhu olmayan ve olmayacak bir makinedir. Örneğin, bir robotun inanma talebi ve kabiliyeti olamaz. “Ben neden varım?” gibi bir soru soramaz.

    Mühendis Gözü ile Robotik Etik: İnsan ve Robot Birlikte Yaşayabilir mi?
    Günümüzde en çok tartışılan bir konu da robot hayatımızın neresine kadar girmeli meselesidir. Özel hayat ve fiziksel ihtiyaçların karşılanmasında robotun yeri hâlâ düşünülmektedir. Kısacası robot etiği. Bugün robotik konferanslarının neredeyse tamamında “robotik etik” içerikli oturumların olduğunu görüyoruz. Robot hukuku, robot hakları, robot dini vs. gibi kavramlar daha çok dile getirilmeye başlandı.

    Aslında robotlarla beraber yaşamaya başladık bile. Robotlarla beraber çalışacağız da. Şu anda insan-robot iş birlikli çalışmaların sanayide uygulamaları görmek çok mümkün değil. Bununla beraber Endüstri 4.0 konsepti insan-robot iş birliğine yönelik uygulamaları içermektedir. Buna ilişkin robot kontrol problemleri mühendislik açısından çözülmüştür. COVID-19 sürecinde hastanelerde ve sokaklarda güvenlik ve medikal destek amaçlı otonom sistemler kullanıldı. Çok yakın bir zamanda hukuksal süreçlerin aşılması ile kargo hizmetlerinin döner kanatlı insansız hava araçları ile yapıldığına da şahit olacağız. Serebral palsi olan çocuklar ve yalnız yaşayan yaşlılar için mental destek sağlayan robotik uygulamaların da (cognitive robotics) araştırma çalışmaları mütekâmil bir seviyeye geldi. Gene bu alanda da kısmi ticarileşmiş ürünlere rastlamak mümkün.

    Peki beraber yaşamada gelecek öngörüsü yapmaya kalksak nasıl bir sahne ile karşılaşırız? Robotlar bizim için alışverişe gidebilecekler, evlerde temizlik hizmetini verebilecekler, yalnız yaşayanlar ve çocuklar için bir sohbet arkadaşı olabilecekler, evcil hayvanlarımızı dolaşmaya çıkarabilecekler. Bunlar iyi senaryolar. Ancak tersinden baktığımızda acımasız savaş makineleri ile karşılaşmamız da çok mümkün gözüküyor.

    Sonuç
    Robotlar her geçen gün yapay zekânın gücünü de arkasına alarak biraz daha günlük yaşantımıza ve gündemimize girecektir. Bu olgu hızı kesilmeden ivmelenerek hayatımızda yer etmeye devam edecektir. Robotlarla alakalı birçok mühendislik problemi çözülmüştür ancak insan benzeri davranışlar göstermesi için birçok problem de hâlâ ortadadır. Araştırmacılar en mükemmel model olarak insanı baz alıp robotik çalışmalarını yürütmektedir. Robotiğin bu hızlı gelişimi beraberinde sosyal, ekonomik ve hukuki konuları gündeme getirmektedir. Robotun hayatımızın neresine kadar gireceği ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak olan etik problemler ise önemli bir gerçekliktir. Robotlar insan olmayacaktır ancak insan-benzeri davranışlar sergileyecektir. Robotlar insanlık için çok faydalı olabilecek makinelerdir. Ancak bunun tersine insanı çok kolay yok edebilecek makineler de olduğu ortadır. Bence insanlar robotlar üzerindeki hâkimiyetini hiçbir zaman kaybetmeyecekler ama birbirileri üzerinde hâkimiyet kurmak için robotları kullanacaklar. İşte o zaman çok acı bir tablo ortaya çıkabilir. Robotların iyi ya da kötü olmasının kararını insan verecektir.

    * Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Mekatronik Mühendisliği

     



    1 1 T. Ort, «Art and Life in Modernist Prague: Karel Capek and His Generation,» Palgrave Macmillan, s. 1911-1938.
    2 2 [Çevrimiçi]. https://www.bmbf.de/de/zukunftsprojekt-industrie-4-0-848.html. [Erişildi: 16 Mayıs 2020].
    3 3 M. Raibert, K. Blankespoor ve G. Playter, “BigDog, the Rough-Terrain Quadruped Robot,” IFAC Proceedings Volumes, cilt 41, no. 2, s. 10822- 10825, 2008.
    4 4 G. Nelson, A. Saunders ve R. Playter, “The PETMAN and Atlas Robots at
    Boston Dynamics,” Humanoid Robotics: A Reference pp, pp. 169-186, 2017.