MÜZİKLE İLETİŞMEK
Yazar: Yalçın Çetinkaya*
Bir bilgiyi veya haberi iletmek… Bilgi ve haber alışverişinde bulunmak insanlık tarihi kadar eskidir. İletim ve iletişim, insanlığın en önemli ihtiyaçlarından biridir çünkü. Birlikte yaşama kültürü, gelişme, ilerleme, birbirini anlama iletişim ile mümkündür.
İletim ve iletişimin birbirlerinden farklı amaç ve muhteviyata sahip eylemler olduğunu düşünüyorum. Bazı iletişim bilimcilerin yaptığı iletişim tanımları, bu tanımın “iletişim”den ziyade “iletim” anlamına geldiğini düşündürmüyor değil. Hatta bu yolla bir şeyi bir başkasına “dikte etmek” de mümkün. Mesela bir iletişim bilimcinin iletişim hakkındaki şu tanımı, iletişim ile iletim eylemlerinin birbirine karıştırıldığını gösteriyor sanki: “İletişim, bir yerden, bir kişiden, bir makineden bir başkasına herhangi bir ortamdan yararlanarak bilgi göndermesidir” (Ayseli Usluata, İletişim, İletişim Yayınları, sh.13, İst.1994). Usluata’nın bu iletişim tanımı, tek taraflı yapılan bir “gönderi”yi tanımlamak için daha uygun. Bu gönderi bir bilgi olabilir, bir mesaj olabilir, bir haber olabilir hatta bir mektup da olabilir. Bir yer, bir kişi veya bir makinenin yaptığı bu gönderi, gönderildiği kişi tarafından karşılıksız bırakılıyorsa ya da bu gönderi, gönderen ve alıcı arasında bir ilişki veya diyalog oluşturmuyorsa, tek taraflı olmaya devam edecektir ve “iletişim” değil “iletim” olarak tanımlanacaktır.
Bir başka önemli iletişim bilimci Ünsal Oskay ise İletişimin ABC’si adlı kitabında iletişimi şöyle tanımlıyor: “İletişim sözcüğü Latince kökenli ‘communication’ sözcüğünün karşılığıdır. Birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirlerine aktaran; aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp bunları birbirlerine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu ve bildirişimlerine iletişim denir”.
Bu tanımlardan yola çıkarak iletişimin insanlar arası yapılan bir bilgi veya haber alışverişi olduğundan hareketle iletişim veya iletişmenin karşılıklı yapılan bir eylem olduğunu söyleyebiliriz. Tek yanlı olarak yapılan bu eyleme de, eğer bu eylem bir merkezden veya kişiden bir topluma veya kişiye yapılıyorsa “iletim” veya “iletmek” denilebilir. Üstün Dökmen de İletişim Çalışmaları ve Empati adlı kitabında iletişimin gerçekleşmesi için iki sistemin gerekli olduğunu ifade eder. Dökmen’e göre bu sistemler; iki insan, iki hayvan, iki makine ya da bir insan ile bir hayvan, bir insan ile bir makine olabilir ve nitelikleri ne olursa olsun, iki sistem arasındaki bilgi alışverişini “iletişim” olarak kabul edebileceğimizi belirtir. Muharrem Varol da Halkla İlişkiler Açısından Örgüt Sosyolojisine Giriş adlı kitabında iletişimin iki nesne arasında gerçekleşen haber, bilgi, düşünce, yorum gibi şeylerin, mesajların alışveriş süreci olduğundan söz eder ve şöyle devam eder: “Bunlardan biri gönderici (kaynak), diğeri ise alıcıdır. Bu bakımdan iletişim, gönderici ile alıcı arasındaki mesaj-bilgi-haber alışveriş süreci olarak da tanımlanabilir (…). İletişim, gönderici ile alıcı arasındaki karşılıklı iletişim sürecidir”.
İletişimin bu tanımlarının da iletişimin tam olarak anlaşılması bakımından yeterli olup olmadığı konusu önemli olmakla birlikte iletişim bilimcilerin bu tanımlamalarından, iletişimin tek taraflı değil, iki taraflı ve karşılıklı yapılan bir eylem olduğu (olması gerektiği) anlaşılmaktadır. Bu bakımdan iletişim, daha demokratik ve insani bir eylemdir. Dolayısıyla müziğin hangi durumlarda bir iletişim aracı veya dili, hangi durumlarda da sadece bir iletim aracı veya dili olarak kullanıldığını, işlev gördüğünü incelemek gerekmektedir.
Müzik, Arthur Schopenhauer’e göre, diğer sanat dallarının hepsinden daha üst seviyede bir sanat dalıdır. Schopenhauer etkisindeki Alman besteci Richard Wagner’e göre ise diğer bütün sanat dalları, müzik olmaya doğru evrilmektedir. Müziğin bu denli önemli ve üst seviyede bir sanat dalı olmasının yanında, kadim filozofların yaptıkları ilimler tasnifine göre, matematik, astronomi ve geometri ile birlikte müzik, yüksek ilimlerin de en üst kategorisinden bir ilim dalı olarak kabul edilir. Bu tasnifi milattan sonra 480 ve 524 yılları arasında yaşamış olan Aziz Boethius’ta görmekteyiz. Daha sonra bu tasnifin Fârâbî tarafından genişletildiği görülmektedir.
Dünya düşünce tarihine çok önemli katkılarda bulunmuş olan bu düşünürlerin müzik hakkında ortaya koydukları bu düşüncelerinden de anlaşılacağı gibi müzik hem bütün diğer sanatların üzerinde bir sanat dalı, hem de en yüksek bilimlerden bir bilim olarak kabul edilmektedir. Bu özellikleri ile müziğin çok güçlü bir iletim ve iletişim aracı olduğunu düşünebiliriz.
Sanat Ve Sanatın Bir Dalı Olarak Müzik Bir İletişim Aracı Veya Biçimi Olabilir Mi?
Sanat nedir, bir sanat dalı olarak müzik nedir? Sanat ve sanatın güçlü bir dalı olarak müzik bir iletişim dili, aracı veya biçimi olabilir mi? Mozart veya bir büyük besteci, senfonilerini insanlarla iletişim kurabilmek için mi besteledi yoksa bestecilik kabiliyeti kendisine verilmiş ilahi bir üstünlük ve farklılık olarak, bestelerini tabii ve fıtri bir vazifeyi yerine getirerek mi yaptı yoksa müziği, duygu ve düşüncelerini insanlara iletebilmek amacıyla mı kullandı?
Bir besteci, eserini besteledikten ve bunu topluma ilettikten sonra, toplumun bu eseri dinlemesinin ötesinde beğenmesi, beğenilerini besteciye iletmesi; besteci ile dinleyici arasında bir iletişim kurulduğunu gösterebilir. Besteci ile dinleyici arasındaki iletişimin şekli ve mahiyeti, bir bilgi ve haber alışverişinde bulunan iki kişi veya kaynağın iletişimin şekli ve mahiyeti gibi değildir. Sanatsal iletişim veya müzik diliyle kurulan bu iletişim, kendine has bir iletişim şeklidir. Hatta bu iletişimin şekli ve mahiyeti sözlü müzik eserlerinde farklıdır, sözsüz, enstrümantal ya da senfonik eserlerde farklıdır. Bir şiire ya da güfteye yapılmış bestelerde besteci topluma anlatmak istediğini sözün gücü ile iletebilir. Ama sözsüz, enstrümantal ya da senfonik eserlerde besteci duygu ve düşüncelerini tonal veya makamsal yapının imkânlarını kullanarak ve kendi ifade gücü ve kabiliyeti doğrultusunda iletebilir. Bu tür eserlerde dinleyicinin, bestecinin eserini kendi algısına göre yorumlaması söz konusu olabilir.
Dolayısıyla şu soruyu sormak mümkündür: Müziği, iletişimin bir aracı mı ya da iletişim araçlarından bir araç mı yoksa tek başına bir iletişim biçimi olarak mı düşünmeliyiz? Müzik, bir iletim veya iletişimi tamamlamak, daha güçlü ve anlaşılır kılmak bakımından iletişimin yardımcı nesnesi olarak kullanılabildiği gibi, tek başına bir iletişim biçimi olarak da kullanılabilmektedir. O hâlde müzik ve iletişim bahsini şu iki ana başlık altında toplamak mümkün gibi görünmektedir:
1. Bir iletişim aracı ve iletişime katkı sağlayan bir sanat dalı olarak müzik
2. Bir iletişim yöntem ve biçimi olarak müzik
İletişim aracı, insanlar arasındaki bilgi ve haber alışverişini gerçekleştiren nesnelerdir. Radyo, televizyon, gazete gibi “kitle iletişim aracı” olarak tanımlanan araçların, iletişim kelimesinin tanımından yola çıkarak, bir iletişim aracı mı yoksa iletim aracı mı olduğunu tartışmak gerekebilir. Radyo, televizyon, gazete gibi araçların, bir merkezden insanlara tek yanlı bilgi ve haber iletimini sağlıyor olmaları bakımından, iletişim aracından çok bir ileti aracı olarak tanımlanmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu araçları dinleyen, izleyen veya okuyanların, bu araçları kullanarak, kendilerine mesaj iletenlere cevap verebilme veya onlarla diyalog kurma imkânları söz konusu değildir ve tek taraflı bir iletime maruz kalmaktadırlar. Ancak, internet kullanımı ile birlikte gelişen ve “sosyal medya” olarak adlandırılan ortamın, insanlar arasında bilgi alışverişini mümkün kılması bakımından iletişim açısından radyo, televizyon ve gazete gibi araçlardan daha elverişli olduğunu düşünüyorum.
Müzik, iletişimde bazen güçlü bir yardımcı unsur olarak kullanılabilir. Bir mesaj veya bilgi müzikle birlikte iletildiğinde akılda kalıcılığı ve mesaj veya bilgiyi alan kişide bıraktığı etki müziğin gücünden kaynaklanmaktadır. Mesela reklam cingılları bu bakımdan ürün ile ilgili verilmek istenen mesaj veya bilginin daha etkili olmasını ve akılda kalıcılığını sağlar. Siyasi mesajların da müzik ile birlikte verilmesi mesajın kolay algılanması yanında etki ve akılda kalıcılığını artırır. Dinî muhteviyatlı mesajlar da böyledir. Mesela M.S. dördüncü yüzyıldan itibaren kilisenin müziği kullanması, kendi yarattığı tanrıyı ve kilisenin mesajını müzik yardımıyla iletmesi böyledir. Sadece Hristiyanlıkta değil, pek çok dinde müziğin, mesajın gücünü artırması bakımından önemli bir yeri vardır. İslamiyet’te de Kur’ân-ı Kerîm’in güzel seslerle tezyin edilmesi, onun daha iyi algılanmasına ve akılda kalıcılığı artırmasına katkı sağlamaktadır. Bu “etki gücü” ile müzik, iletim veya iletişime katkı sağlayan, iletişimi güçlü kılan bir unsurdur.
Müzik, bir iletişim aracı ve iletişime katkı sağlayan bir sanat dalı olduğu gibi, bir iletişim yöntem ve biçimi de olabilir. Müzik, yalın olarak, aynı dili konuşmayan insanların birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlamalarını ve anlaşabilmelerini sağlayabilir. Bu özelliği ile müzik, evrensel bir dil kabul edilmektedir. Evrensel bir dil olması ve bireylerin veya toplumların, kültürel birikimlerini müzik yoluyla birbirlerine aktarmalarıyla müzik bir iletişim yöntemi ya da biçimi olarak tanımlanabilir. Bu şekilde kullanımıyla müzik, insanlara yeni ve farklı bir iletişim yöntem ve biçimi sunmaktadır.
Dünyanın “ilkel” kabul edilen toplumlarında müzik, bir haberleşme/iletişim aracı olarak kullanılmış ve bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. Mesela yüksek ses çıkarabilen bazı cisimlere veya davul gibi müzik aletlerine ritmik vuruşlarla ve her vuruşa bir anlam yükleyerek haberleşme, özellikle bazı orta Afrika ülke ve kabilelerin bir tür haberleşme/iletişim yöntemi olarak kullanılmıştır. Kuzey Amerika yerlilerinin duman ile yaptıkları haberleşme biçiminin, başka toplumlarda ses ve ritim hatta müzik ile gerçekleştirildiğini düşünecek olursak, müziğin bir iletişim yöntem ve biçimi olarak kullanılması da söz konusudur.
Sanatsal İletişim Veya Müzik Ve İletişim
O hâlde “Sanatsal iletişim nasıl olur?” diye bir soru sorulabilir. İletişim, en az iki kişi veya iki tarafın birbiri ile haber, bilgi ve mesaj alışverişi olarak tanımlanmıştı. Fakat genel olarak sanat alanında, sanatın bir dalı olarak müzikte bu alışverişin farklı olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Genel olarak bir sanat eseri veya bestecinin bir bestesi, sanatçının veya bestecinin bir iletişim aracı mıdır, sanatçı veya besteci, eserini insanlarla iletişmek için mi yapar veya bu eser sanatçı veya besteci tarafından izleyici veya dinleyiciye gönderilmiş tek taraflı bir ileti midir? Sanatçı veya besteci ile izleyicisi veya dinleyicisi arasında bir iletişim var mıdır? Eğer gerçek bir sanatçının, beğeni veya eleştiri gibi toplumdan herhangi bir karşılık beklemeksizin eser ortaya koyduğunu düşünecek olursak bunun bir iletişim değil, sanatçı veya besteci tarafından izleyici veya dinleyiciye iletilen tek taraflı bir “ileti” olduğunu söyleyebiliriz, o zaman da bu bir “iletişim” değil “iletim” demektir. “Sanatçı veya besteci ile izleyicisi veya dinleyicisi arasında bir bilgi, mesaj veya haber alışverişi var mıdır, sanat eseri nedir, sanat eserinin kendisi, bilginin ‘sanat’ formunda ortaya konulduğu bir biçimi mi, bir bilginin sanat eserine veya bir müzik bestesine dönüşmüş hâli midir veya sanat, bir bilginin aktarılma şekli midir?” şeklinde sorular sormak mümkün olabilir.
Bir ressam, bir heykeltıraş, bir mimar, bir müzisyen olarak sanatçı, eserini estetik normlara uygun bir şekilde “güzel ve farklı” kılma çabası içindedir. Böylece sanatçı, eseriyle izleyicide ya da dinleyicide “güzel”e dair yeni ve farklı bir yaklaşım ya da yorumlama imkânı oluşturur. Bir sanat eleştirmeni, sanatçının eserini kritik ederek sanatçıya cevap verir, belki de sanatçının ufkunu genişletir ve yolunu açar. Böylece sanatçı ile sanat eleştirmeni arasında bir iletişim gerçekleşmiş olur. Dinleyici veya izleyici de -eleştirmenin kritiklerinden de yararlanarak- sanat eserine karşı beğenerek veya beğenmeyerek bir yaklaşım ortaya koyar. Ben bunun, gerek sanat eleştirmeni ve gerek izleyici/dinleyici ile sanatçı arasında bir tür “sanatsal iletişim” olduğunu düşünüyorum. Eğer eseri aracılığı ile sanatçı ve eleştirmen, dinleyici veya izleyici arasında bu tür karşılıklı bir ilişki veya etkileşim olmazsa, aralarında bir iletişim olduğundan değil, sadece sanatçı tarafından eleştirmen, dinleyici ve izleyiciye yönelik, tek taraflı bir “iletim”den söz edebiliriz. “İletişim”in tanımına göre bunun bir “iletim” değil de “iletişim” olması için, alıcı vasfını taşıyan izleyici veya dinleyicinin, sanatçı tarafından kendisine iletilen “sanatsal mesaj”a bir karşılık vermesi, karşı iletimde bulunması beklenebilir. “Alıcı” yani izleyici veya dinleyicinin kendisine sanatçı tarafından iletilen “sanatsal mesaj”a cevabı “beğeni” ve bu beğeninin ardından gelen “ilgi”dir. “Beğeni ve ilgi, iletişimin gerçekleşmesi için gerekli ve geçerli şartlardan mıdır, iletişimin unsurlarından mıdır?” diye sormak mümkün. Ben beğeni ve ilginin sadece sanatsal iletişime özgü bir iletişim unsuru olabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu beğeni ve ilgi, sadece duygusal bir tepki veya karşılık değildir, bu tür beğeniler, mesela bir konser salonunda alkış yoluyla ifade edilebilen beğenilerdir ve akli kriterleri de içinde barındırabilirler, çünkü bir müzik eserinin güzel olduğu ve sanatçı tarafından da güzel icra edildiğini anlamak sadece duyusal bir farkındalık değildir, başka müzik eserleri ve sanatçıların icrası ile kıyas etmek gibi akli bir katkıyı da gerektirir. Ayrıca alkış, bir konser salonundaki bütün izleyicilerin aynı anda verdikleri bir karar neticesinde ortak bir beğeni ifadesi olarak gerçekleşmektedir hatta ortalama bir beğeni oturarak alkışlamak yüksek seviyede bir beğeni ise ayağa kalkılarak alkışlamak suretiyle ifade edilir ve sahne performansı ile müzik eserini dinleyiciye ileten sanatçıya, dinleyicinin bir cevabı veya karşılığı mahiyetindedir. Dolayısıyla, sanatçının eserine izleyici veya dinleyiciye durumundaki alıcının “beğeni” ile karşılık vermesi, sanatsal iletişimin bir göstergesi olabilir.
Herhangi bir sanat eseri, gerçekten sanatçının duygu ve düşüncelerini ifade ettiği bir eser midir yoksa ona “Yaratıcı” tarafından verilmiş olan kabiliyeti ve ayrıcalığı kendiliğinden ortaya koyduğu bir şey midir? Bu soruyu dünyanın insanlık ve sanat tarihi boyunca yetiştirdiği üst düzey sanatçıları ve onların eserlerini düşünerek soruyorum. Bir müzisyen, mesela duymayan kulaklarıyla Beethoven, bestelediği Dokuzuncu Senfonisi’ni, Ay Işığı Sonatı’nı veya diğer eserlerini salt duygu ve düşüncelerini ortaya koymak için mi bestelemiştir? Belki eserlerinde bir duygu ve düşünce vardır ama iyi bir bestecinin duygu ve düşüncesini eseriyle ortaya koymak ve bunu insanlara iletmek maksadıyla beste yaptığını, -kendi hâlinde besteler yapan ve Beethoven’la kıyaslamaya kalkmayacak kadar kendini bilen bir müzisyen olarak- düşünmüyorum. (Beethoven demişken… mesela Beethoven’ın Pastoral Senfonisi’nin adını “Pastoral Senfoni” olarak, eserlerini basıp yayınlayan editörü koymuştur, Beethoven yayıncısına “Ben tabiatı anlatan bir senfoni besteledim.” dememiştir. Bu örnek, sanatçının bir eser ortaya koyarken ille de düşüncelerini anlatmak amacında olmadığını göstermesi bakımından benim için önemli bir örnektir. Buna mukabil, Vivaldi’nin “Mevsimler” konçerto dizisi başta olmak üzere müzik tarihinde bazı bestecilerin de bu tür güçlü ifadeleri olduğunu, bir konu veya fikir üzerine beste yaptıklarını hatırlatmak istiyorum.)
Merhum bestekâr ve Udi Cinuçen Tanrıkorur, kendisiyle yaptığım bir konuşmada, merhum Ekrem Ayverdi’nin, bir eserini dinledikten sonra “Sen bu eseri nasıl besteledin?” şeklindeki sorusuna, “Farkında değilim, ben âdeta bir kâtib-i vahyim (vahiy kâtibiyim), bir gece bu melodi geldi ve besteledim.” cevabını vermiş olduğunu söylediğinde, müzisyen, ressam, heykeltıraş ya da sanatın başka bir alanıyla ilgili sanatçının ortaya koyduğu eserin ilahi vahyin sanatçı üzerindeki yansıması olduğunu düşünmüştüm. Johann Sebastian Bach’ın “Ben tanrının orguyum.”, Van Gogh’un “Ben âdeta tanrının fırçasıyım.” demesi, bizi Tanrıkorur’un sözünü daha fazla düşünmeye teşvik etmesi gerektiğine inanıyorum.
Bir müzik eserinin öğretici, aydınlatıcı, tanımlayıcı, özgün, yeni ve farklı, ufuk açıcı, düşünmeye sevk edici olmak gibi özellikleri -ve bence mecburiyetleri- vardır. Bu özeliklerini de düşünerek, genel olarak sanatın ve özel olarak müziğin (ya da bir sanat ya da müzik eserinin), bu özellikleriyle birlikte güçlü bir iletişim aracı ya da biçimi olduğu düşünülebilir.
Joseph Haydn veya Dede Efendi gibi öncü bestecilerin eserleri, müziğin yukarıda belirttiğim özellikleri dolayısıyla birer iletişim aracı veya biçimi, bu besteciler de büyük birer sanatçı olmalarının yanında aynı zamanda büyük birer iletişimci olarak kabul edilebilir mi? Sanat veya müzik ve iletişim… İnsanın bu iki önemli kabiliyetinin ve kendini ifade etme biçiminin birbirlerinden uzak olduğunu düşünmek de bana pek anlamlı gelmiyor doğrusu. Ama yine de, yıllarını müziğe vermiş biri olarak ve Hz. Mevlânâ ve tasavvuf ehli ile birlikte Arthur Schopenhauer’in müziğe yüklediği ulvi anlamı da hatırlayarak, “Sanatın en yüksek mertebesi olarak müzik bir iletişim aracı değil ama onu güçlü bir iletişim aracı olarak kullanmak mümkün.” demeyi daha uygun buluyorum.
*Prof. Dr., İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü.