MİNARE MUSIKİMİZDE TEMCİD OKUMA GELENEĞİ
Mustafa Hakan Alvan
Allah Resulü şöyle buyurdular: “Kim ki Ramazan ayı geldi diye sevinirse, Allah onun cesedine ateşi haram kılar.”
Ramazan ayının geldiğine sevinmek sağlam bir imanın belirtisi olduğu gibi, oruç ibadetinden doğan manevi lezzetin özlenmesi anlamına da gelir. Ramazan ayının temel ibadeti olan orucun insana kazandırdığı hakikati Yunus Emremiz ne kadar güzel açıklar: “Sen çıkarsan aradan, kalır seni yaradan.”
Oruç tutulduğunda cismani bedenimizin hayvani dürtüleri minimize olur ve ruhani boyutumuz kendini belli eder. Bu hâl ise Allah’a yakınlık hâlidir. Bu zevki tadan kişide sürur yani neşe ve mutluluk hâli zuhur eder. Neşenin olduğu yerde musiki hemen yerini alır. İşte bu atmosferde Ramazan’ı geçiren ecdadımız minarelerden ezanların yanı sıra Allah’a ve Resulüne olan aşklarını terennüm etmek için Temcid denilen ve musiki eşliğinde icra edilen bir gelenek oluşturdular.
Sözlük anlamı “ululamak”, “tazim ve sena etmek” olan temcid minarelerde ezandan ayrı olarak Allah’a yapılan dua ve yalvarışlar demektir. Maalesef bugünkü lisanımızda temcid dendiği zaman akla sadece şu deyim geliyor: “Temcid pilavı gibi, konuyu ısıtıp ısıtıp önüme getirme.” Bu deyimin ortaya çıkma sebebi yine Ramazan’la ilişkilidir, şöyle ki: Sahur yemeği için hazırlık yapmaya üşenen bazı ev hanımları iftar yemeğinden kalma pilavı ısıtıp sahur sofrasına getirirlermiş. Malumunuz olduğu üzere, pilav pişirildiği zaman tüketilmesi gereken bir yemektir. İşte buna kızan ev halkının konuya tepki olarak söylediği söz zamanla mecazi anlama bürünüp, geçmişte kalmış bir sorunu anlamsız bir şekilde tekrar gündeme getirmek şeklinde kullanılır olmuş.
Biz tekrar konumuza dönelim isterseniz. Recep ayının ilk gecesinden Ramazan’ın teravih kılınan ilk gecesine kadar, yatsı namazının ardından okunan temcitler, Ramazan’ın başlamasıyla sahur vaktinde veya sabah ezanından önce okunurdu. Halk, üç ayların geldiğini okunan temcitler ile anlardı.
Üç aylar (Recep, Şaban, Ramazan) haricinde de bazı mübarek gecelerde Temcid okuması yapılırdı. Temcidler sahur vaktinde okunduğundan, halk çoğu zaman temcid okunuyor demez, “sahur okunuyor” derdi. Mehmed Zihni Efendi, Ni‘met-i İslâm adlı eserinde, temcidin ilk olarak Memlük Hanı Nâsırüddin’in (1277-1279) emriyle başladığını haber verir. Farklı bir bakış açısına göre ise, ezan haricinde minareden başka bir şey söyleme uygulamasını ilk olarak Bilal-i Habeşî hazretleri yapmıştır. Malumunuz olduğu üzere, Hz. Bilal sabah ezanını okuduğu bir sırada normal ezan metninin arasıda “essalatü hayrun minen nevm” (namaz uykudan hayırlıdır.) ifadesini ilave etmiş, Allah Resulü Efendimiz de bunu tasdik etmiştir.
İstanbul geleneğinde temcitler genellikle şu şekilde icra edilirdi: Musikiye vakıf birkaç kişi minareye çıkar, musikiye düşkün ve birazda istidadı olan semt ahalisi minarenin dibinde toplanır. Çoğu zaman saba makamında bir kişi serbest olarak;
“Yâ Hazreti Mevlâ, yâ mevle’l-mevâlî! Ente’l-Kerîm ente’r-Rahîm Yâ Allah! Ente’l-lezî teferrade bi’l-fadli ve’l-keremi ve’l-ulâ ve Yâ hâteme’r-risâleti veyâ ehle’l-verâ
(Ey Hazreti Mevla, ey Efendilerin Efendisi! Sensin Kerim sensin Rahîm ey Allah! Sen ki fazl ve kerem ve yücelikle yegânesin! Ve ey risâletin hâtemi ve ey ehl-i verâ (sizden de meded)
metnini okur sonra toplu olarak üç defa kelime-i tevhit çekilir, arkasından bir kişi:“Evvel Âdem safiyyullah dost bir Allah” der, cemaat hep beraber melodisi belli ve ritmik bir şekilde “Allah ya Hu ya Hu Allah ya Hu şeyhi tebârekallah” der. Bu bölüm “evvel Âdem safiyyullah” ile başladıktan sonra, “Nuh necîyyullah, İbrahim halilullah, İsmail zebhullah, Mûsa kelîmullah, Îsâ ruhullah” ve “Muhammed Resulullah” şeklinde devam eder. Peygamber Efendimizin ismi anıldıktan sonra nakarat değişir ve “Âmennâ billahi mürşidinâ Muhammed ibn i Abdillah” şeklini alır.
Temcidin buraya kadarki melodisini, İstanbul’daki Cerrahi Asitanesi son resmî şeyhi Fahreddin Şevki Efendi’den (1886-1966) öğreniyoruz. Bu aşamadan sonra mevcut makamda veya ona uygun makamlarda ilahilerle Temcid devam eder. Ramazan başladıktan sonra Ramazan konulu ilahiler okunur. İlk on beş gün merhaba, sonrasında ise elveda nakaratlı ilahilerle Temcid devam eder. Minarenin dibinde bekleyen musikiye aşina semt ahalisi ilahilerin nakaratlarına eşlik eder. Hafız Zekâyî Dede, sözleri Bilal-i Habeşi’ye ait olan Acem makamındaki şuğulü besteledikten sonra bu eserin temcid arasında okunması âdet olmuştu.
“Teyakkazû teyakkazû yâ niyâmu”
(Uyanın uyanın ey gafiller)
İlahiler bu şekilde okunup bittikten sonra bir kişi genelde Haşr suresinin son iki ayetini (Hüvallahüllezî lâilâhe illâ Hû…) veya Allah’ın azametini ifade eden başka ayetlerden birkaçını okur. Bunu, yine bir kişi tarafından okunan kısa bir münacat veya naat takip eder.
Ardından bir kişi tarafından “el fatiha” denilir. Herkes münferiden Fatiha suresini sessizce okur. Bir kişi yüksek sesle “Sübhâne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yasifûn ve selâmun alel mürselîn velhamdülillahi rabbil âlemîn” ayetini okuduktan sonra temcid sona erer.
Gönüllülük esasına dayanan ve semt halkının katılımıyla gerçekleşen “manevi konser” diyebileceğimiz bu töreni seyredenler imanın neşeye nasıl dönüştüğünü seyretme imkânını bulurlar. Genel olarak yukarıda icra şekli tarif edilen temcid okuma geleneğinin yanı sıra, bu anlayışa uygun bazı temcitler de bestelenmiştir.
Dr. Subhi Ezgi’nin Halvetiye tarikatının Sünbüliye konuna mensup bir zâkirbaşı olan Hoca Fehmi Efendi’den derlediği, büyük dinî musiki bestekârımız Hatipzâkiri Hasan Efendi’nin “Irak Temcidi”nin notası elimizde mevcuttur.
İstanbul’da temcid okunmasıyla bilinen belli başlı yerler şöyle sıralanır: Üsküdar’da Celvetiye tarikatının merkezi olan Aziz Mahmud Hüdâyî (ks) Asitanesi. Bu dergâhta temcid okuma âdetinin pazartesi ve perşembeleri bizzat Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi tarafından başlatıldığı rivayet edilir. Yine Üsküdar’daki Mehmed Nasûhî Dergâhı temcid okunmasıyla bilinir. Ayrıca İstanbul Tophane’de Pîr İsmail Rûmî Asitanesi’nde, Kocamustafapaşa’da Pîr Yusuf Sünbül Sinan Dergâhı’nda, Cerrahpaşa’da “Olanlar” Tekkesi’nde, Eyüp Sultan Camisi’nde, Fatih’te Hırka-i Şerif Camisi ve Eğrikapı’da İvaz Efendi Camisi’nde temcid okunduğu bilinmektedir.
Sultan II. Mahmud Han’ın kızı Âdile Sultanın Eyüp Sultan Camisi’nde ve Aksaray’daki “Olanlar” Tekkesi’nde temcid okunması için vakfiyesi vardır. Süleymaniye Camisi’nde Ramazan gecelerinde temcid okunduğu bilinmektedir. Çengelköy Havuzbaşı’nda Kadiriye’den “Şeyh Nevruz” tekke ve camisinde kandillerde temcid okunduğunu buranın son şeyhi ve Cuma hatibi Mehmed Nureddin Artam nakleder. Kendisi 15-16 yaşlarında tekkedeki zâkirlerle temcid okumaya çıktığında bütün zâkirlerin sesini bastıracak kadar güçlü bir sesi olduğunu söyler. O yıllarda kendisine temcide eşlik eden yakın arkadaşı semazen Ömer Rıza Doğrul’un da adını yâd etmeden geçmez.
Dinî musikinin birçok formunda olduğu gibi temcid de Anadolu’da daha basit bir şekilde icra edilmiştir. Çorum bölgesinde okunan bestenigâr makamındaki temcidin güftesi İznik’te türbesi bulunan Kadiriyenin Eşrefî konunun piri Eşrefoğlu Abdullah Rûmî hazretlerine aittir. “Mevlâm, dâim Allah” sözleriyle başlayan ve “Kamu aylar kamu yıldız / Âh ederim gece gündüz” güftesinin okunmasının ardından Ramazan’ın ilk on beş gününde, “Şükür yine geldi mâh-ı mübârek”, son on beş gününde “Yöneldi gitmeye yoktur karârı” güfteleri muhayyer kürdî makamındaki melodinin üzerine okunarak temcide ilave edilir.
Bursa Emir Sultan minaresinde tek kişi tarafında temcid okunduğu da kayıtlara geçmiştir. Afyon merkezde mahur makamında, Adapazarı Taraklı beldesinde ise Hüseyni makamında okunan temcid örnekleri, hatıralarında melodileri canlı kalan birkaç yaşlı Müslüman sayesinde kayıt altına alınabilmiştir.
Ramazan ayının manevi keyfiyetinin toplumdaki karşılığı olarak görebileceğimiz temcid okuma törenleri, ulvî duygularla musiki sanatının mükemmel bir uyumu olarak tarihi hafızamızdaki yerinde biraz da mahzun bir şekilde durmaktadır.