Çağdaş bir Arif: Frithjof Schuon ve Gelenkselcilik
Nurullah Koltaş
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında, dinden alabildiğine uzaklaşmış Batı insanı içine düştüğü çukuru neyin kapatacağını bilmez bir hâldeyken, buhrandan kurtuluşun çağlar boyu değişmeyen Hakikate bağlılıkla gerçekleşebileceğini ilan eden bir grubun doğuşuna tanık olmuştur. Gelenekselci (Traditionalist) Ekol adı verilen bu grubun önde gelen sözcüleri, Fransız asıllı Müslüman mütefekkir René Guénon, Sri Lankalı Ananda Kentish Coomaraswamy ve Frithjof Schuon’dur.
Hikmetin peşinde olanların kendilerinden bahsetmesi yakışık alır bir durum değildir. Dolayısıyla genelde Gelenekselci Ekol mensuplarının özelde ise ekolün önde gelen şahsiyetlerinden Schuon’un hayatlarına ilişkin çok ayrıntıya yer vermediklerine şahit oluruz. Zira tûl-i emel peşinde olmamışlar, durmaksızın insanlara hakikati anlatmayı gaye edinmişlerdir. Frithjof Schuon (Şeyh İsa Nureddin Ahmed) isimli bu arif zatın görüşlerine ve Gelenekselciler arasındaki yerine geçmeden önce kısaca hayat hikayesine bakmamız yerinde olacaktır.
1907’de İsviçre, Basel’de dünyaya gelen Frithjof Schuon, küçük yaştan itibaren sanatla iç içe olan bir aile ortamında büyümüştür. Daha küçük yaşta babasının kitapları arasında Kur’an’ın yanı sıra Bagavad Gita, Upanişadlar, Binbirgece Masalları dahil Doğu klasiklerini dinleme ve okuma fırsatı bulmuştur. Genç yaşta Doğu medeniyeti ve eserlerine ilgisi böyle başlar. Babasını kaybettikten sonra annesiyle Fransa’ya taşınırlar. Burada tekstil tasarımıyla uğraşan Schuon, yoğun bir biçimde okumalarını da sürdürmektedir. Bu dönemde Batı insanı büyük bir karmaşanın içindedir. Bu karmaşanın kökeninde ilahi olanın yerine beşeri olanın ön plana çıkarılışı yatar. Bir arayış içindeki Schuon, daha önce İslam’ı seçmiş olan Fransız mütefekkir René Guénon’un yazılarıyla tanışır. Guénon yazılarında bu kaostan kurtuluşun reçetesinin Batı’da değil, nispeten korunmuş olan Doğu hikmetinde bulunduğuna işaret etmektedir. Guénon yayıncısının isteğiyle araştırma yapmak üzere Mısır’a gitmiş, ancak çalışması beklenenden uzun sürünce Mısır’da kalmaya karar vermiştir. Burada bir şeyhin kızıyla evlenerek münzevi bir hâlde kitaplarını yazmaya devam etmiştir. Guénon’la mektuplaşan Schuon, bu büyük mütefekkirden hayli istifade eder.
İslam ve İslam Medeniyetine ilişkin hayli malumat sahibi olan Schuon, bu dönemde İslam’ı seçer. Artık Paris Camii’ne devam etmekte ve Arapça öğrenmektedir. 1932’de Cezayir’e olan yolculuğu, burada bulunan birçok alim ve arifle tanışma fırsatı sunar. Bunlar arasında onu en çok Ahmed el-Alavi etkilemiştir. Bu feyz ve bereketle Şaziliye tarikatına intisab eder. Mustaganem’de bir müddet kaldıktan sonra Paris’e döner. 1938’de ise yıllarca mektuplaştığı Guénon’la tanışmak üzere Mısır’a gider. Daha sonra Hindistan’a geçer; ancak aniden patlak veren savaş planlarını değiştirir ve Paris’e dönmek durumunda kalır. İkinci dünya savaşı esnasında esir alınıp Alman ordusuna alınacağını öğrenir öğrenmez İsviçre’ye döner ve sonraki kırk yılını burada geçirir. Bu süre zarfında eşi Catherine Hanım ile evlenen Schuon, din ve metafizik alanına yoğunlaşarak çok sayıda kitap yazar. Evi, Doğu ve Batı’dan mütefekkirlerin uğrak yeri olur.
Schuon, geleneklerini sürdüren Amerikan yerlilerine hayranlık duymaktadır. Bu sevgi neticesinde 1959’da eşiyle Amerika’ya giderler. Sioux ve Crow Kızılderililerini ziyaret eder. 1963’te ikinci ziyaretleri esnasında Sioux kabilesi tarafından kabul edilirler. 1981 yılında Amerika’ya yerleşen Schuon, 1998’deki vefatına kadar burada yaşar. İhtirassız bir kişiliğe sahip olan Schuon, daha ziyade yazılarıyla meşgul olmuştur. Geride bıraktığı devasa külliyata bakıldığında, bu yoğunluk daha kolay anlaşılabilir.
Schuon bir şair, metafizikçi ve ressamdır. Şiirleri derin bir metafizik anlayış ortaya koymaktadır. Resimlerinde ise geleneksel unsurlar görülür. Sanatın çeşitli dallarındaki ustalığı, yazılarına da sirayet etmiştir. Çokdilli (polyglotte) oluşu, ona hem kavramsal analizleri daha kolay yapma hem de yazdıklarını çok sayıda kitleye ulaştırma imkânı sağlamıştır. Guenon’un matematik bilgisinden gelen teorik yaklaşıma karşın, Schuon, deyim yerindeyse lezzet ve rayiha içeren pratik bir üsluba sahiptir. Kullandığı üsluba ilişkin Nasr “simya” ifadesini kullanır.(1)) Kendisinden önceki iki üstadın yazmış olduklarının –Guénon ve Coomaraswamy- bir tamamlayıcısı olmuştur. Çok sayıda mütefekkir üzerinde tesirli olan Schuon, kuru ve teorik malumattan ziyade manevi bağlamda daha uygulanır yöntemler önermektedir. Ezeli Felsefe (Philosophia Perennis) ve Ezeli Hikmet (Sophia Perennis) kavramlarına Kalp Dini (Religio Cordis) ifadesini de ekler.
Gelenek (Tradition)
Gelenekselcilerin çokça atıfta bulunduğu Philosophia Perennis (Halidî Felsefe) Latince bir kavram olup Hint geleneğindeki karşılığı sanatana dharma, İslam’daki karşılığı ise Ledünnî Hikmettir. Kimi Gelenekselcilere göre ise Dinü’l-Kayyımdır. Schuon’a göre bu hikmet kalpte gizlidir ve sadece ariflerin ulaşabileceği bir şeydir. Çağlar geçse de hikmet aynen kalır. Frithjof Schuon’un mensup olduğu Gelenekselci Ekol, ismini insanları Allah’a bağlayan bir zincir olarak gelenek’ten alır. Burada ismi geçen gelenek (tradition) gündelik anlamında değil, vahiyle bağlantılı olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla geleneğin gerçek anlamda gelenek oluşu, vahye bağlı olmayla mümkündür. Gelenek kişiyi Rabbine bağlayan zincirdir.
Zahir ve Batın
Schuon’a göre dinlerde zahirî (exoteric) ve batınî (esoteric) olmak üzere iki alan bulunur. Kısaca ifade etmek gerekirse zahiri alan şeriata, batıni alan ise hakikate işarettir. Schuon sadece batınla yetinilemeyeceğini, zahirin olmazsa olmaz olduğunu birçok yerde vurgulamıştır. Bu noktada çok bilindik daire sembolüne başvurarak dış çemberi şeriata, yarı çapı ise hakikatte benzetebiliriz. Çemberden merkeze giden sonsuz sayıda doğru ise tarikata benzetilebilir. Sufiler bunu et-turuku ilallâhi bi-adedi enfâsi’l-halâik deyişiyle özetler.(2) Başlangıç noktası vahiy ve ulaşılacak merkez hakikat olduğu sürece, yollar çeşitli olsa da gaye birdir, yani hakikattir. Tevhid, tabiatı gereği tek olduğundan (et-Tevhidu vahidûn), ulaşılabilecek yegane hakikat de aynıdır.
Dinlerin Aşkın Birliği
Gelenekselcilere yönelik kimi suçlamalarda bulunulmuştur. Bunların büyük bir kısmı ekol mensuplarının düşüncelerini üçüncü ağızlardan işiterek yorumlamaktan kaynaklanmaktadır. Metafizik ilmi kuvvetli bir muhakemenin yanı sıra büyük bir sezgi de gerektirir. Metafizik derinliğe sahip olmayan kimseler, sadece zahirle hareket etmekte ve muhataplarını kolayca suçlayabilmektedirler. Tasavvuf ilmi kâl değil, hâl ilmi olduğundan, hâl’e yabancı olanlar -ya da tasavvuf terminolojisini kullanacak olursak tasavvufî neş’e ve zevkten yoksun olanlar- cereyan eden hadiseleri batın süzgecinden değil, zahir süzgecinden geçirmek gibi bir yanılgıya düşeceklerdir. Gelenekselciler sıkça senkretizm, yani tüm dinleri birleştirerek bir din elde etme suçlamasıyla karşılaşmışlardır. Her ne kadar bu ekol içinde farklı dinlere mensup insanlar bulunsa da her biri kendi geleneğine bağlıdır. Schuon yazılarında senkretizme şiddetle karşı çıkar.(3) Burada Schuon’un bir kitabına ismini de veren Dinlerin Aşkın Birliği (Transcendental Unity of Religions) ifadesini bir miktar açıklamamamız gerekmektedir. Dinler özleri itibarıyla insanları felaha ya da kurtuluşa ulaştırmayı amaç edinirler. Dinlerin çokluğu şekil (form) itibarıyla olup muhtevaları aynıdır; zira Allah indinde din tektir: ed-din. Gelenekselci Ekole mensup büyük düşünür Seyyid Hüseyin Nasr, bu birlik konusunda şunları söylemektedir: “Allah’ın gönderdiği ve bazıları binlerce yıldır varlığını sürdüren, insanların uğruna yaşadığı uğruna öldüğü, ilâhî kurtuluşa ererek cennete gitme umudunu taşıdığı büyük dinler Allah’tandır. Madem Allah’tan gelmiştir, Allah vardır, her dinin özünde olmalıdır. Yani bizatihi Allah’ın Aşkın birliği…”(4)
Frithjof Schuon ardında çok sayıda eser ve talebe bırakmıştır. Yazmış olduğu kitaplar Türkçe dahil birçok dile tercüme edilmiş ve Müslüman entelektüeller için kaynak işlevi görmüşlerdir. Bu eserler arasında Understanding Islam, Gnosis-Divine Wisdom, Sufism-Veil and Quintessence, Metaphysical Dimensions of Islam sayılabilir. Ömrünün son demlerinde yazdığı yazılarda dua ve ibadete özellikle vurguda bulunan Schuon, 1996’da kendisiyle yapılan bir röportajda insanlara neyi tavsiye ettiği sorusuna “Dua” der ve ekler, “ İnsan olmanın manası, Allah’la irtibatlı olmaktır. Bu olmadan hayatın bir anlamı da yoktur.”(5) Aforizma kabilinden yazılarında samimi bir üslup kullanan Schuon, kulun daimi surette ibadet içre olmasını yineler: “İnsan dua eder ve dua onu tezyin eder. Veli kişi arz ve semanın buluşma noktası olan duaya dönüşür; insan burada kainatı ihtiva eder ve kainat da onunla dua eder. İnsan, tabiatın dua ettiği her yerdedir; kainatta ve kainatla birlikte dua eder: boşluğa ve sonsuzluğa dokunan doruklarda, rayihasını saçan bir çiçekte ve bir kuşun tasasız şakıyışında. Duada yaşayan, beyhude yaşamamıştır.”(6)
Frithjof Schuon (Şeyh İsa Nureddin Ahmed eş-Şazilî ed-Darkavî el-Alavi el-Meryemî) 1998 Mayısında, sabahın erken bir vaktinde elinde tesbihi, dilinde Kadim-i Mutlak’ın Yüce İsminin zikriyle ruhunu teslim etmiştir.(7)
(1) Seyyid Hüseyin Nasr, Islam and the Perennial Philosophy’ye önsöz, s. viii.
(2) “Allah’a Giden Yollar, Yaratılmışların Sayısıncadır.” Necmeddün Kübra, Tasavvufi Hayat,s. 33.
(3) Frithjof Schuon, Light on the Ancient Worlds, s. 123.
(4) Seyyid Hüseyin Nasr, Söyleşiler, s. 105.
(5) Deborah Casey, “The Basis of Religion and Metaphysics: An interview with Frithjof Schuon” The Quest, 9:2, Yaz 1996, s. 77-78.
(6) Schuon, Spiritual Perspectives and Human Facts, s. 212-213.
(7) S. Hossein Nasr , In Memoriam: Frithjof Schuon, A prelude, Sophia, c. 4, sayı 2, Kış 1998, s. 7.