İyi zamanlar Sonrası Zor Zamanlar Manzaraları
Yılmaz Gümüş
İyi zamanlar sonrası zor zamanlara mahkum düşmüş bir toplulukla ilgili münasebetler konusunda aracı ve örnek konumunda onların arasından biri olarak getirilmiş Bay O, zor zamanların hakimlerine yaptığı konuşmasında, iyi zamanların hatırasına sarılarak zor zamanları aşmaya çalışan zor zaman mirasçılarının çabalarının kötülüğünden ve tehlikesinden bahsederek, onlarla baş edebilmenin ve onları ilelebet bertaraf etmenin yolunun onları emin olabilecekleri insanlara dönüştürerek zor zamanların hakimlerinin paydaşları yapmalarından geçtiğini anlatır. Zor zamanlarda iyi zamanlara tutunarak yaşamayı sürdüren Güven isimli bir genç konuşmadan sonra yanına gelip zor zamanların kendilerini içinde eritip dönüştürdüğünden şikâyet edince Bay O, öne eğmiş olduğu başını hafif kaldırarak, mavi gözlerindeki gizemli bakışı, salonun ışığının azalmaya başladığında içeri vuran ışıkla birlikte daha da bir gizem kazanan ve başka bir insanın konuştuğunu düşündüren ses tonuyla “Zor zamanlarda kaideler farklı işler.” der.
Konuştukça koltuğuna iyice yerleşen Bay O, ses tellerini en güven veren tınıya akord ederek kendinden emin bir şekilde sözlerine devam eder ertesi günlerde yapmış olduğu bir sohbetinde. Sadelik boyasıyla makyajlanmış gibi kısık göz, eğik baş ile asırların derdiyle dertlenmiş düşünceli hâller postunu üzerine giyerek kürsüde etkileyici bir konuşma yapan Bay O, iyi zamanların zor zamanlar varisi muhataplarına, zor zamanları aşmanın formulünden bahsederken, güven veren emin kişi olmayı öğütler verdiği misallerle.
Dinleyiciler arasında bulunan Güven, zor zamanların hakimlerine yapmış olduğu konuşmayı hatırlatarak eman sahibi olmanın özünün bu şartlarda nasıl şekil alabileceğini sorar. Yüzündeki tebessümle temelden sarsılmışlığını örtbas etmeye çalışırken karşısındaki muhataplarının kendilerinden biri olduğu hissini vererek duygudaşlığını kazanmak üzere şu hikâyeyi anlatır:
İtiraz etmeyi adeti bilen bir adamın yanına gücün temsilcisi gelir ve bundan böyle her istediğini yerine getirmekle mükellef olduğunu, onun emirlerine uymasının zorunlu olduğunu belirtir ve bunu kabul edip etmediğini sorar. İtiraz etmeyi âdeti bilen adam, gücün temsilcisini evine davet eder ve yedi yıl boyunca her istediğini yerine getirir. İstediğini yedirir içirir, istediğini giydirir. Ta ki gücün temsilcisi bu keyifli yaşamın neticesinde semirip hareket edemez ve nefes alamaz hâle gelip ölene kadar. İtiraz etmeyi âdeti bilen adam son bir kez yanına gider, battaniyeyi soğumaya başlamış olan cesedinin üzerine çekip “hayır” der.1
Güven, Bay O’ya, anlattığı hikâyenin emin olmayı ifade etmediğini, bilakis emin olmakla çeliştiğini ifade eder. Kürsüden indiğinde karşısında bu huzur vermeyen kişiden gözlerini gizlercesine “Sende amma müşkülpesent ve tutucu birisin. Anlamaz mısın; zor zamanlarda kaideler farklı işler.” diyerek sıyrılmak ister Bay O.
Güven, emin olmanın, güzel’in, doğru’nun, hakikat’in yolunda olmayı ifade ettiğini belirterek, bu yolun samimiyet, reddetme kabiliyeti, fedakârlık ve sebat gerektirdiğini anlatır. “İyi zamanları anımsamak zor zamanları aşmak isteyen eman sahiplerinin bedenine ruh olur.”
Rahatsızlığını bir an için gizleyemeyen, tekrar kendinden emin bir ses tonuna geçebilmek için kitaplardan edindiği fakat muhatabının hayatına tekabül etmeyen, onun düşünce dünyasını kavrayamamış aciz bilgilerle söylenenlerin etkisini kırmak ister Bay O: “İyi zamanları anımsamak bizim de mesleğimizdir. Fakat senin çizmiş olduğun yol çaresizlerin ve çaresizlikten doğan boşlukta kendini yok ederek içindeki boşluğa mutluluk arayanların yoludur. Hiçbir şeyi kabul etmeyerek hiçleşmeyi bir yaşam biçimi olarak seçerler kendilerine. Bu yolla hiçbir yere varılamayacağı gibi kişi kendini de heder eder.”
Bu arada önemli ve altı dolu olduğuna inandığı cümleler etmiş olmanın verdiği, doyuma ulaşmış kişinin şişkin yüz ifadesiyle yakmış olduğu sigarasından çekerek dumanını kenara üfler. Sigarayı tuttuğu elini Güven’in omuzuna atar ve beraber yürümeye yönlendirir. Dostane bir hava vermek üzere omuzuna rahat bir edayla atılan elle, zor zamanlardaki zayıflığının kendisine hissettirilmeye çalışıldığını fakat aslında karşısındaki kişinin içten içe ve farkında olmadan kabahatini bastırdığını bilir Güven. Nihai amaç, muhatabının kendi düşünce dünyasına iltica etmesini sağlamak ve duygularını ve vicdanını zor zamanların kârını maksimize edene kadar kiralamaktır. Sorularla karşısındakini konuşturarak kendi çözümler eczanesinden pratik ilaçlar takdim etmek ister. Fakat bünyeler farklı olduğu için, ilaçların tesiri de farklı olur. Kimi için ilaç olan, kimi için etkisiz bir karışımdır. Yürümek düşünmenin önünü açar. Yürürken düşünceler de yürür. Fakat niyete göre yol alır.
Arkadaşcanlısı tavırlarının ve rahat kahkahalarının arasına yerleştirdiği “bir meselesi olan insan” hâliyle mevcut şartların dikkate alınması gerektiğini anlatır Bay O. Mevcut şartların devasa ve aşılamaz bir canavara dönüştüğü anlatımlarda onları dikkate alarak atılan adımların önemi ve ne kadar da kahramanca olduğunu resmetmeye çalışır. Olumsuz olan fakat Bay O’ya göre kaçınılmaz ve örnek bir yöntem olan bu adımlar, yürüyüş esnasında zihin ve gönül dünyalarının birbirinden uzaklığını iyice ortaya koyar. Her bir adım, her bir cümle ile Güven’in fikir dünyasıyla aradaki mesafe açılmaktadır. Güven, yaşanılan zor zamanların gazisi olarak anlatılanları değerlendirmek üzere Bay O’nun kalbinin anlayamacağından emin olmasına rağmen gönlünün diline tercüman olmaya çalışır:
“Güzel ve doğru olan bir şeyi elde etmenin yolu da doğru ve güzel olmalı değil midir? En yüksek ahlakı temsil eden anlayışın kendini kabul ettirme biçimi de o şeyin temizliğine, duruluğuna eşdeğer olmalıdır. Yiğitlik hikâyeleriyle büyümüş bizlere, buna yakışmayacak yöntemleri meşrulaştırıcı gerekçeler sunmayın, bayım. Doğru niyetle, doğru yöntemle, doğru bir hedefe gidilmediği takdirde failin doğruluğu hakkında şüphe dolar kalbimize. Bunlardan biri doğru olmazsa, korkarız, melekler gelmez yardımımıza.”
1 Bertolt Brecht’in “Maßnahmen gegen die Gewalt” isimli meselinden esinlenerek