Yükümlülükten Şahsi Sorumluluğa Sorumluluk Tartışmalarının Oluşum Koşulları ve Anlam Boyutları
Thomas Lemke*
Günümüzde “şahsi sorumluluk” şüphe götürmez bir şekilde kabul görmektedir.2 Kişinin kendi sorumluluğunu üstlenmeye hazır olması onun girişimci, aktif, bağımsız ve özerk hareket edebilme isteğini ifade etmektedir. “Şahsi sorumluluk” ikna gücünü hem “insanın kendi suçu olan olgunlaşamama durumundan kurtuluşu” olarak açıklanan aydınlanmadan (Immanuel Kant), hem de devlet paternalizmi ve otoriter tahakküme yöneltilen radikal eleştiriden almaktadır. Bu kavram, tarihî ve kritik referansların ötesinde bireysel özverinin olumlu sonuçlarını da, düşük bir performansın olumsuz sonuçlarını da dikkate alan kuralcı bir prensibe ve dâhili bir adalet kuralına işaret eder. “Şahsi sorumluluk” başarı ve başarısızlığı, sosyal yükseliş ve düşüşü, kişinin kendi eylemlerinin ve eylemsizliklerinin sonucu olarak algılamaktadır.
Şaşırtıcı bir şekilde sorumluluk kavramının statüsü oldukça yenidir. Franz-Xaver Kaufmann sorumluluk kavramının kariyerinin ilk defa 1980’li yıllarda başladığını tespit etmiştir. “Günümüzde sorumluluk veya sorumluluk bilinci ile ilişkilendirdiğimiz olgulardan bahsederken eski dilde disiplin, yükümlülük, mükellefiyet, suç, vicdan, saygınlık veya ahlak kavramlarından söz edilirdi. Kendimize, sorumluluk fenomeni ile ilgili tipik kavramların bize artık neden eski moda geldiğini veya en azından neden pek de isabetli olmadığı duygusu verdiğini sormamız gerekiyor.”3 Vazife bilincine teşvik geçmiş bir döneme aitmiş gibi görünüyor. “Vazife” itaatkâr zihniyet ve otoriter devlet, disiplin ve dış denetimi hatırlatır ve günümüzde tartışmaya açık, önemsiz bir erdem olarak görülür. Buna karşın “sorumluluk” demokratik bir atmosferden beslenir ve bilinen klasik yükümlülük tanımından belirgin bir şekilde ayrılan ahlaki bir yükümlülüğe işaret eder. Eylem direktifleri açık ve oldukça kesin bir şekilde tanımlanmış olan ve haricî, mesafeli eylemlerle yerine getirilmesi yeterli olan görevlerin aksine “sorumluluk” beklenen eylemin içsel olarak onaylanmasını ve yapılması gereken ile yapılması istenilen arasında tamamlayıcı bir uyum olmasını gerektirir.
Bu anlamda sorumluluk pasif bir sıfat değil, öznenin aktif bir performansıdır ve dayatılan bir mecburiyetin sonucu olarak değil, akılcı bir değerlendirme ve karar verme sürecinin neticesinde ortaya çıkan kuralcı bir bağlayıcılığı ifade eder. Fakat ahlaki şartlar son on yıllık dönemler içinde sadece niteliksel bir değişim geçirmekle kalmamış, aynı zamanda bunların kapsamı da genişlemiştir. Kişinin kendi iradesine müracaat etmesi zaman ufkunun genişletilmesi anlamına gelir. Birinin hesap vermesi gereken bir yerde daha önce bir şeyler olmuş demektir. Eğer sorumluluk burada tepkisel ve telafi edici bir nitelik taşıyorsa da günümüzde bunun ötesinde önleyici ve geleceğe yönelik olarak öngörülü bir boyutu da vardır. Artık “sorumluluk” “yapılacaklar” alanına uzanır (Hans Jonas) ve böylece geleceğe yönelik bir vazife olarak görülmektedir. Böylece sorumluluk bitmek tükenmek bilmeyen bir zorunlulukla ilintilidir, zira gelecekte oluşabilecek zararları önlemek ve istenen duruma gelmek için her zaman yapılabilecek bir şeyler daha vardır.
Şahsi sorumluluğun güncel genel konumu bu hususa dayanmaktadır. Öncelikle “şahsi sorumluluğun” çelişkili ve gerilimli bir kavram olduğunun hatırlatılması gerekmektedir, zira sorumluluk daima üçüncü şahıslara hesap verme zorunluluğunu ifade eder: Kişi nasıl kendine karşı sorumlu olabilir ki? Yani güncel “şahsi sorumluluk” veya “öz sorumluluk” söylemi, temelinde kişisel ahlaki inançların ve değerlerin bulunduğu, kişinin kendine karşı sorumluluklarının sınırlı ufkunu aşmaktadır, aksine bu ifade bireylerin davranışlarını kural değeri taşıyan beklentiler olarak değerlendirir ve toplumun belirlediği kriterleri baz alır. Bu sebeple kişisel sorumluluk eksikliği sadece “bireylerin kişisel özgürlüklerini akılcı bir şekilde kullanma konusundaki beceriksizliğini olarak değil, bunun da ötesinde toplumsal gereksinimleri karşılama ve sosyal buyruklara itaat etme noktasında bir itiraz olarak anlamlandırılmaktadır.”4 Bu anlamda, “bireysel kararların” meşruiyet kazanması açısından bir tür düzenleyici görevi gören gerçek veya hayali bir toplum, mesela bir dayanışma toplumu, çağrısının stratejik bir rolü vardır.5
Burada “şahsi sorumluluk” kavramının bir savaş terimi olarak işlev gördüğü açıkça anlaşılmaktadır. Bu kavram sosyal yurttaşlık haklarını sorun hâline getirenleri, bireysel devlet performanslarını sorgulayan ve kolektif dayanışma yapılarının önemini yadırgayanları ortaya atmaktadır. Devletin sosyal paylaşım ve dağılım işlevlerinin artış gösteren bir şekilde gereksiz ve hatta ekonomik gelişim ve şahsi performans isteği için zararlı olarak görüldüğü bir dönemde, şahsi sorumluluk çağrısı yapan ses yükselmektedir. Varoluşsal riskler, devletin sosyal güvenlik sistemleri konusunda sorumluluk üstlenmekten kaçındığı ve “etkinleştirici” bir sosyal politika güttüğü oranda bireyselleştirilmekte ve özelleştirilmektedir. Bu, önleyici sağlık uygulamalarından, yaşlılık teminatına ve eğitim ve meslek planlamasına kadar hayatın birçok alanı ve birçok durum için geçerlidir. “Devletin geri çekilmesi” ile öz sorumluluk ve öz tedbire teşvik ve bireysel ve kolektif konularda öz denetim becerilerinin oluşturulması etkileşim içindedir.6
Ancak “şahsi sorumluluk” sadece devletin sosyal kurumlarının tasfiye edilmesi ve değiştirilmesi ile karakterize olan toplumsal ve tarihsel bir bağlamda ortaya çıkmakla kalmaz, aynı zamanda bireysel yaşama ilişkin değişen taleplerin bir sonucudur. Açıkça tanımlanmış sosyal rollere sahip bir kimliğin yerini öz kimlik arayışı alır.7 Günümüzde “esneklik” ve “hareketlilik” kavramlarının ahlaki erdemler olarak yüksek bir piyasa değeri taşıması, sabit davranış kalıplarının ve katı kuralların bağlayıcı gücünün azaldığını gösterir. Tipik olarak değerlendirme alanları ve davranış alternatiflerinin mevcut olduğu “riskli kararların” verilmesi talep edilmektedir. İstenen, öz denetimden çok, otokontrol ve öz yönetim ile karakterize “girişimci bir benlik”tir.8 Bu neo-liberal rejim içinde toplum tarafından bireylerden talep edilen girişimcilik, çok çeşitli opsiyonlar ve tüketim fırsatları sunmakta ama aynı zamanda risk değerlendirme ve hesaplarını da içermekte ve kişiye sürekli başarısızlığa uğrama korkusu empoze etmektedir.
Bu sebeple “şahsi sorumluluk” zorunluluğuna eşlik eden davranış biçimleri de çelişkilidir. Bir taraftan bireyler, bağımsız tüketiciler olarak sorumlu yani riskleri asgariye indiren bir yaşam biçimini seçmeleri beklenen ihtiyatlı ve ileri görüşlü özneler olarak çağrılırken, diğer taraftan onlara girişimsel davranmaları dayatılmakta ve risk toleransı toplumsal bir erdem olarak övülmektedir. “Şahsi sorumluluk” farklı ve birbirini dışlayan anlamlar ile karakterizedir. Bu sebeple Pat O’Malley “girişimci tedbirlilik” karışımından söz etmiştir: “Neo-liberalizmin tedbirli öznesi bilgi, madde ve pratikleri, onların zarara maruz kalmalarını minimize eden ve tanımlayan şahsileştirilmiş bir stratejide bir araya getirmekle onların özerkliğini uygular ve devam ettirir. Bu risk yönetimi sıklıkla ve belki de artan bir şekilde istatistik veya aktüel teknolojilerle ve gelecekteki zararların (ihtimalî) hesabını ölçülebilir kılan uzman tavsiyelerine erişimle ilişkilendirilmektedir. […] Girişken özneler, kendilerini ve çevrelerini ‘yeniden keşfeden’ yenilikçiler olarak hayal edilir. Burada bu özneler tedbirli risk müşterileri olarak değil, girişimciler olarak belirmektedir. […] Girişimci olarak özne için yönetilmesi gereken gelecek, liberal özgürlüğün spesifik bir şartı fakat aynı zamanda canlı bir biçimi olarak bilinmez kalmak zorundadır.”9
Bu toplumsal vaziyet içinde girişim opsiyonlarına teşvik ile bu “özgürlüklerin” spesifik bir şekilde kullanılmasına yönelik talep birbirinden ayırt edilemez. Burada girişim fırsatlarının ve karar aralıklarının sosyal gerçeklik içinde oldukça dengesiz bir dağılıma sahip olduğu tabii ki göz ardı edilmektedir. Bireylerin somut olarak “sorumlu“ davranabilecek bir konumda olup olmadıkları, maddi olarak ne gibi kısıtlamalarla mücadele etmek zorunda oldukları ve neyin “sorumlu”, “akılcı” ve “rüşt” olarak kabul edileceği gibi konular üzerinde düşünülmemektedir. Kararlar, özgür bir iradenin ifadesi olarak ortaya çıktığı için bireyler davranışlarının sonuçlarından kendileri sorumludur. İnisiyatif, uyum becerisi, dinamik, harekete geçme yetisi ve esneklik anlamında zayıflık gösterenler, sorumlu bir özne olma hususundaki yetersizliklerini ortaya koyarlar. Toplumsal bir model olarak “özerk” bir öznellik hâkimiyet kazanmakta ve söz konusu olan şahsi sorumluluk kişinin ekonomik verimlilik kriterlerine ve girişimsel hesaplara dayanmaktadır.
Bu anlamda “şahsi sorumluluk” siyasi bir stratejinin entegre bir parçasıdır. Onun sahip olduğu başarı şansı, tek akla yatkın ve alternatifsiz normatif bir ölçek olarak sivrilmektir. Bu sayede sadece toplumsal koşullar ve tarihsel oluşum şartları değil, aynı zamanda egemen olan sorumluluk tartışmasının talep ve kısıtlamaları da gizlenmektedir.
* Frankfurt Goethe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
1 Nietzsche, Friedrich, “Götzendämmerung” [Putların Alaca Karanlığı], kaynak: Altı Ciltlik Eserler, yayımcı Karl Schlechta, cilt IV, Münih/Viyana: Hanser, 1980, s. 939-1032, S. 977, orijinal vurgu.
2 Bu makale daha önce yayınlanmış bir metnin revize edilmiş ve genişletilmiş versiyonudur: Lemke, Thomas. Yükümlülükten sorumluluğa. Bir kavramın kariyerine ilişkin. Kaynak: Plath, Carinna (ed.), Demokratie üben, Münster: Westfälischer Kunstverein 2007, s. 22-27
3 Kaufmann, Franz-Xaver, Der Ruf nach Verantwortung. Risiko und Ethik in einer unüberschaubaren Welt [Sorumluluk Çağrısı. Karmaşık Dünyada Risk ve Etik]. Freiburg Br: Herder; 1992, S. 47. Bkz. Leicht, Robert, “Das Prinzip Zahnbürste. Alle reden von Eigenverantwortung. Aber was ist das? Eine kleine Begriffsgeschichte” [Diş Fırçası Prensibi. Herkes Şahsi Sorumluluk Hakkında Konuşuyor. Peki Bu Nedir? Küçük Bir Kavram Hikâyesi], kaynak: Die Zeit, 22 Aralık 2003, s. 8
4 Lessenich, Stephan. “Soziale Subjektivität. Die neue Regierung der Gesellschaft“ [Sosyal Öznellik. Toplumun Yeni Rejimi“], kaynak: Mittelweg 36, Nr. 4, 2003, s. 80-93, yer: s. 87
5 Bunun bir örneği “genetik sorumluluk” tartışmasıdır. Sadece üçüncü şahıslara, yeni nesillere ve aile fertleri açısından değil, aynı zamanda tanısal genetik risklerle mücadele konusunda da sorumlu davranış beklentisi gittikçe artmaktadır. Bu durumda genetik sorumluluk, kişinin kendi bedeni için sağlık risklerini en aza indirgeyen genetik muayene yöntemleri ve önleyici tedbirlere yönelik talepler şeklinde somutlaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında sorumlu bir yaşam tarzı ancak kişinin bireysel genetik risklerini tanıması ile mümkündür. Hastalıkların genetik kökenli olarak ortaya çıktığının kabul edildiği oranda “yetkin” veya “risk etkin” bir sağlık tutumu, sigara kullanımı, alkol ve yetersiz hareket gibi risk faktörlerine ilişkin bilgi sahibi olunmasının ötesinde kişinin kendi genetik risk profili hakkında spesifik bilgi sahibi olmasını da gerektirir. Regine Kollek/Thomas Lemke, Der medizinische Blick in die Zukunft. Gesellschaftliche Implikationen prädiktiver Gentests [Geleceğe Tıbbi bakış. Prediktif Genetik Testlerin Sosyal Etkileri], Frankfurt am Main/New York: Campus 2008, s. 223-287
6 O’Malley, P. (1996). Risk and responsibility [Risk ve Sorumluluk]. In A. Barry, T. Osborne & N. Rose (ed.), Foucault and Political Reason. Liberalism, neo-liberalism and rationalities of government [Foucault ve Siyasi Nedeni. Liberalizm, neoliberalizm ve Rejim Rasyonaliteleri]. London: UCL Press, 189-207. Rose, N. (1999). Powers of Freedom. Reframing Political Thought. Cambridge [Özgürlük Güçleri. Siyasi Düşüncenin Yeniden Çerçevelenmesi]: Cambridge University Press. Cruikshank, B. (1999). The Will to Empower. Democratic Citizens and Other Subjects [Güçlendirme İstenci. Demokratik Yurttaşlar ve Diğer Konular]. Ithaca und London: Cornell University Press.
Ericson ve arkadaşlarına göre (2000) şahsi sorumluluk inancı azınlık hükümeti, piyasa fundamentalizmi, risk yönetimi ve tercih eylemleri sebebi ile önlenemez eşitsizliğin yanı sıra Neoliberalizmin beş karakteristik özelliğinden birini teşkil eder. Neoliberal rejimlerde şahsi sorumluluk risk yönetimi ile yakından bağlantılıdır. Ancak riskleri ölçerek değerlendirmeye hazır olan ve bu beceriye haiz olan bir kişi sorumlu bir davranış sergileyebilir. Bu bağlamda neoliberal sorumluluk konsepti öznelerin oto kontrolünü hedefleyen bir rejim teknolojisinin bir parçasıdır: Bireysel risk sorumluluğu kendiliğinden gerçekleşemez, aktif bir şekilde yönetilmelidir. Aslında risk alma konusunda sorumlu seçim, neo-liberal rejimin özünde yer almaktadır. (Ericson, R., Barry, D. & Doyle, A. Neo-liberalizmin Ahlaki Tehlikeleri: Özel Sigorta Endüstrisinden Alınan Dersler. Ekonomi & Cemiyet 29 (4), 2000, 532-558, yer: s. 553
7 Bkz. Ehrenberg, Alain: Das erschöpfte Selbst. Depression und Gesellschaft in der Gegenwart [Bitkin Benlik. Günümüzde Depresyon ve Toplum]. Frankfurt am Main: Campus 2004
8 Bröckling, Ulrich: Das unternehmerische Selbst: Soziologie einer Subjektivierungsform [Girişimci Benlik: Öznelleşme Sosyolojisi], Frankfurt am Main: Suhrkamp 2007
9 O’Malley, Pat, “Uncertain subjects: risks, liberalism and contract” [Belirsiz konular: Riskler, Liberalizm ve Sözleşme] kaynak: Economy and Society, cilt 29, s. 460-484, s. 465, original vurgu.