Dosya

Yalçın Çetinkaya* Müzik, sadece duyguların ya da insanoğlunun henüz anlayamadığı ve tanımlayamadığı fakat adına “duygu” dediği başka bir şeyin ifadesi midir? Müziğin çok yaygın olarak kullanılan, “duygu ve düşüncelerin seslerle ifadesi” tanımı acaba müziği ne kadar doğru ve yeterince tanımlayabilmektedir? Duyguyu insanoğlu öyle bir biçim ve yere konumlandırıp tanımlamış ki, düşünce ile elde edilemeyen, aklın…

Metin İzeti* Batı felsefesi tarihinde duyguların önemli bir yeri yoktur. Batı Avrupa felsefesi, başlangıcından beri, duyguların veya insan duygularının “rasyonel” kontrolü ile meşgul ve neredeyse bu konuya aşırı yüklenmiştir. Başka bir deyişle, baskın felsefi görüş, duyguların “akıldan daha ilkel, daha az zeki, hayvani, güvenilmez ve daha tehlikeli” olduğu ve bunların insan ruhunun iki farklı, karşıt…

Murat Erşen* “Mutlu insanın dünyası, mutsuzunkinden başka bir dünyadır.”[1] “Mesele teknolojinin varoluşsal tehdit olması değil. Mesele, teknolojinin toplumun kötü yönlerini ortaya çıkarma becerisi ve toplumun en kötü yönü de, bir varoluşsal tehdittir.”[2] Kültürümüzde duyguların oynadığı rolün giderek artması “Homo sentimalis’in yükselişi” olarak kavramsallaştırılsa da, duyguların Aristoteles’ten popülizme, post-truth’a ve sosyal medyaya dek uzanan…

Mehmet Barış Albayrak* Bu makalede refleksiyon kavramının bir metafor ve felsefi bir kavram olarak tarih boyunca farklı ele alınış biçimlerini gözden geçireceğim. Mutlaka atlayacağım düşünürler ya da dönüşümler olacaktır, ama yine de bu kavramın en azından Batı felsefesindeki dönüşümüyle ilgili genel bir fikir vermek istiyorum. Refleksiyon kavramının neden bugün yeniden ele alınması gerektiğine ise sonuç…

Yasin Ramazan* Elinizde bir iş (veya bir ödev) varsa, teslim tarihi yaklaşırken kaygınızın artması normaldir. İşin ilerleme durumuna göre kaygı çok yüksek veya daha düşük olabilir. Aynı şekilde kendi performansınızı veya istenen işin mahiyetini de göz önünde bulundurmanızdan kaygı düzeyi de farklı şekillerde etkilenecektir. Düşünün ki, yaptığınız işin aslında istenen şey olmadığını düşünüyorsunuz. Bu durumda…

Nurten Gökalp* İnsanlık tarihinde insana dair yapılan felsefi değerlendirmeler oldukça geniş ve karmaşıktır. İlk Çağ’dan günümüze kadar filozoflar insanın özelliklerinden birini önceleyerek farklı tanımlar yapmışlardır. Bu tanımlarda çoklukla insanı cansız varlıklardan ve diğer canlılardan ayırt ettiği düşünülen zihinsel, duygusal ya da toplumsal özelliklerine vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda duygular ve duygulanma sıklıkla insana has ayırıcı bir…

Kübra Bilgin Tiryaki* İçine doğduğumuz ve varlığımızı sürdürdüğümüz dizge her ne ise onun farkında olmak açısından “o dizgeyi aşan” bir bilince sahibiz. Ancak genel gidişat içerisinde o bilinci fark etmek ve hatta fark ettiğimiz üzerine düşünebilmek çoğu zaman mümkün olmaz. Zira hayatın akışı, eylem anlarının hızlı karar almayı gerektiren durumları, birbiri üzerine aralıksız bir şekilde…

Yazar: Ekrem Demirli Cevher-i la-mekân benim Ben bu cihana sığmazam Gazzâlî’nin eserlerinden aklımda kalan etkili cümlelerden birisi “Bir şeyin sınırı (haddi) onun ruhudur.” anlamındaki bir cümlesiydi. Böyle bir cümlenin dikkatimi daha çok çekmiş olmasının nedeni, galiba aramak-bulmak ilişkisi veya talebin bulunanın ehemmiyetini artırması olmalıydı. O dönemde bir hadis-i şerifte belirtilen “had” yani sınır tabirini dinî…

Yazar:Lucian Hölscher* I. Zamanın bir sınırı var mı? Bu, hangi zamandan bahsettiğimize ve sınırdan ne anladığımıza bağlı. Modern evrensel zamandan bahsettiğimizde, bu salt zamansal bir sınır meselesi olamaz, çünkü bu zaman, tanımı gereği sınırsızdır. Zamansal olarak sınırlı bir evrensel zaman fikri kendi içinde çelişir: Hristiyan mitolojisinde tasvir edilen böyle bir zaman sınırının, örneğin evrenin yaratılışı…

Yazar: François-David Sebbah* Giriş Husserl’den sonra, özellikle Fransa’da, bir soru fenomenolojiyi meşgul edecek ve bilhassa Emmanuel Levinas, Michel Henry ve Jacques Derrida (diğer birçok ismi temsil etsin diye bu kadar az isim saydım) gibi isimlerin eserlerinde yankılanacaktır. Husserl için “ne kadar tezahür, o kadar varlık” olsa bile ve o zamandan beri saf Benin bakışı…