Dosya

Yazar: Oludamini Ogunnaike* Üniversitenin ilk yıllarında, bir kitapçıda dolaşırken, beni neredeyse çığlık attıracak kadar heyecanlandıran bir kitap adı gözüme çarptı. Emmanuel Eze’nin editörlüğünü üstlendiği bir antoloji olan kitap African Philosophy (Afrika Felsefesi) adını taşıyordu. Kitabı anında satın aldım, üstelik gözlerimi satırlarından alamadığım için ev yolunda ağaçlara, elektrik direklerine çarpıyordum az kalsın. Gelgelelim, metni okudukça heyecanım…

Yazar: Shamil Jeppie* Tıpkı “Kaf Dağının ardında” deyimi gibi, bazı dillerde de “oradan ötesi Timbuktu” deyimi vardır. Bu deyimi bilen okurlar, aynı zamanda böyle bir yerin gerçekten var olup olmadığını da merak ederler. Fakat, Sahra Çölü’nde son yıllarda yaşanan olaylar hakkındaki haberler, “karanlık kıta” sözünü ya da ifadesini duymuş kişiler için ya da 19. yüzyıl…

Yazar: Hatice Uğur* Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtası ile ilk teması 16. yüzyılda olmuştur. 1517’de Mısır’ın fethinden sonra Kuzey Afrika’daki Osmanlı hâkimiyeti, takip eden dört yüzyıl boyunca kıtanın diğer bölgelerine de yayılmıştır. 1917 yılında Osmanlı Devleti Trablusgarp’tan çekildiğinde kıtanın dört bir yanı ile askerî, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda geliştirilmiş çok yönlü ilişkiler mevcut idi….

Yazar: Erik Gilbert* Yaklaşık on yıl kadar önce kendimi Belize’de bir arkeologla konuşurken buldum. Kısa süre önce, bir rehberin bana bir zamanlar 100.000’den fazla insana ev sahipliği yaptığını söylediği Caracol adlı bir Maya kentini ziyaret etmiştim. Rehberin söylediğine şüpheyle yaklaşmıştım, çünkü tüm Belize ulusunun o zamanki nüfusu 400.000’in altındaydı, bu nedenle buradaki birçok Maya kentinden…

Yazar: Ahmet Murat Özel Afrika’da varlık gösteren tarikatlar, Afrikalı Müslüman toplulukların ihtidalarına ve eğitimlerine olduğu kadar, onların tarih içinde üstlendikleri sosyal ve siyasi rollerine de derinden etki etmişlerdir. Bunu, tasavvuf-toplum ilişkisi bağlamında söylenegelen klişelerden biri gibi değerlendirmemek gerekir. Afrikalı sufiler, Müslüman coğrafyanın başka yerlerinde görünmeyen biçimde, devlet kurmuşlar, toplumsal ve ekonomik kökten dönüşümlere öncülük etmişler;…

Yazar: Toby Green 16. yüzyıldan beri Afrika algısını şekillendiren ana unsur yabancılar tarafından inşa edilen basmakalıp imgelerdi. Bu süreç “geri bildirim döngüsü” olarak adlandırabileceğimiz bir şeyi içeriyordu. Bu döngüye göre, kıtanın sözde geri kalmışlığını çevreleyen önyargılar oraya giden yabancılar tarafından icat edilmiş imgelere sirayet ediyor, bu da bu geri kalmışlığa olan yaygın kanaatleri besliyordu. Bu…

Yazar: Eşref Altaş* Felsefenin tanımlarından biri “İnsanın gücü ölçüsünde eşyanın hakikatini bilmesidir.” şeklindedir. Bu tanım, “eşya” ve “eşyanın hakikati” ifadelerini içermesi bakımından ontolojik, “insanın gücü” ifadesini içermesi bakımından psikolojik meselelere gönderme yapar. Tanımın ikinci kısmı ise felsefe tarihinin cevaplanması güç epistemolojik meselelerine işaret eder. İnsanın bilgi edinme yolları (esbâbü’l-ilm) nelerdir? Mesela duyular bilgi verir mi,…

Yazar: Adem Beyaz* Avrupa’da, Aydınlanma döneminin başlarında, felsefe dâhilinde sıfırdan olmasa da tekrardan inşa edilecek alanlar arasında epistemoloji geliyordu. Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi kıta akılcılarının karşısına Berkeley, Hume ve Locke gibi Britanya deneyimcileri dikiliyordu. Bu kamplaşmanın en ilginç, hararetli ve verimli tartışmalarından biri Leibniz ve Locke arasında geçecektir. Gottfried Wilhelm von Leibniz (1646-1716), hukuk, matematik,…

Yazar: Steven DeLay* Wege, nich Werke (Yollar, eserler değil). Asistanı Wilhelm von Herrmann’a göre Heidegger’in yaşamı boyunca yazdığı yazıların toplu basımı için tavsiye ettiği vecize buydu. Bizzat yol mefhumunun nasıl anlaşılması gerektiği meselesine yaklaşmanın birden çok yolu var tabii. Mesela bu mefhuma, bir kişinin mizacını veya kişiliğini tasvir etmek için başvurulabilir, herhangi biri hakkında “İhtilafı halletmede…

Yazar: Pieter Coppens* Kıyamet ve sonrasına dair Sünnî düşünce, müminlerin ahirette bir ödül olarak Tanrı’yı kendi gözleriyle göreceklerini genellikle kabul eder. Bu yaklaşım, böylesi bir görünün imkânını akli temeller üzerinden reddeden Mu‘tezile ve Şîa’ya nazaran Sünnî İslam’ın tefrik edici kimliği için hayati bir noktaydı hatta. Peki, bu dünya hayatında durum ne? Müslüman teologlar Tanrı’yı bu…