Dosya
Yazar: Elisa Magrì Giriş Hegel’in Tinin Fenomenolojisi kitabında mutlak bilgi, tinin fenomenoloji boyunca öğrendiği şeyin kavramsal örgütlenmesine tekabül etmesi babında bilime denk düşer. Bu bağlamda mutlak bilgi tinin öz-belirleniminin hem öznel hem de nesnel süreçlerini kuşatır. Tinin bu biçimler aracılığıyla kazandığı deneyim mücadeleler, acı ve çatışmalar barındırır, çünkü tinin maddi gelişimi diğer kendiliklere bağlıdır, ayrıca…
Yazar: Mahmut Hakkı Akın Rahmetli Erol Güngör, 1981 yılında yayınlanan ve Hicretin 1400. yıldönümüne armağan ettiği İslam’ın Bugünkü Meseleleri adlı kitabında Müslümanların yaklaşık iki yüzyıllık durumlarını “uyku ile uyanıklık arası bir hâl” olarak tasvir etmiştir. Uyku ile uyanıklık hâli, gerçeklikten ne tamamen kopmak ne de onun farkında olmak şeklinde tanımlanabilir. Yine bu hâlin ya uykuya…
Yazar: Dmitri Nikulin Ne ve kim olduğumuz çoğunlukla ayrı ayrı taşıdığımız ve toplu olarak paylaştığımız hafızamız tarafından belirlenir. Düşünürken sadece hatıralarımıza sürekli atıfta bulunmuyoruz, aynı zamanda ne olduğumuzun önemli ve akılda kalıcı bir tecrübesi olan hatıralarımızı da düşünüyoruz. Her kültür her zaman hafızayı düşünmeye yer ayırmıştır. Fakat hafıza üzerine felsefi düşünceler ve hafızanın var olanlar…
Yazar: Alison Scott-Baumann Platon’un Menon ve Theaetetus diyaloglarında Sokrates unutma ve hatırlamayı balmumunda mührün yaptığı baskıya benzetir; balmumu asli olanın damgasını muhafaza eder, yine de mührün bıraktığı iz oldukça farklıdır. Paul Ricoeur son büyük eseri olan Hafıza, Tarih, Unutuş’ta (La Mémoire, l’Histoire, l’Oubli, 2000) yazılı iz, psişik iz ve kabuksal (cortical) izi birbirlerinden ayırmak için…
Yazar: Özkan Öztürk Akılla Tutmak-Akılda Tutmak Bilmeye yönelik kavramlarımızı genellikle “el” analojisi üzerinden üretmişizdir. El, tutar, alır, kavrar, yakalar. Bir şeyi bilmek, genellikle yakalama eylemine benzetilmiş ve insanın anlama yetisine soyut bir el misyonu yüklenmiştir. El, epistemolojik iktidarın amblemi gibidir. Elin fiilleri, zihne de yüklem olmuştur hep. Birçok dilde yaygın bir analojidir bu. Nitekim “kavram”…
Yazar: Lütfi Sunar Bugünlerde Çernobil felaketini ele alan popüler bir dizi gündeme oturdu. Dizi etrafında konuşulan en önemli mesele gerçekliği çarpıtıp çarpıtmadığı, bir propaganda ürünü olarak geçmişte olan bir olayı şimdiki politik pozisyonların inşası için kullanıp kullanmadığı sorusu çerçevesinde kilitleniyor. Bütün medya unsurları gibi bu dizinin de bir yeniden inşa içerdiğine şüphe yok. Zira dizi…
Yazar: David Sutton Yemek, hafıza ve duyular üzerine ilk olarak 1990’ların sonlarında ilgilenmeye başladım. Bu ilgi, On İki Ada (Menteşe Adaları) içinde yer alan Kalimnos’ta yaptığım çalışmalardan doğmuştu. Kalimnos’taki (Kilimli) yaşayış biçimlerini ve tarihsel bilinci çalıştığım bir buçuk sene boyunca ailemle birlikte orada yaşadım ve “Kalimnos’u hatırlamak için ye.” ifadesi bu süre zarfında sıkça duyduğum…
Yazar: Oğuz Haşlakoğlu Platon diyaloglarında bilginin (episteme) yegâne öğrenilme/edinme (mathesis/melethe) yolu olduğu ifade edilen anamnêsis’in, Platon’un tanımladığı şekliyle philosophia faaliyeti içindeki yerinin tam olarak kavranılamamış olması, bu terimin ifade ettiği anlamın kendi içeresinde paradoksal bir nitelik sergilediği izlenimine sebep olur. Bu izlenimi veren, Platon düşüncesi içinde “öğrenme”nin (mathesis) zamana dâhil olmayan esaslar olan eidê’ye (eidos,…
Yazar: Andreas Huyssen Bundan yaklaşık yirmi küsur yıl önce, Holokost konusunun ve görüntülerinin diğer siyasi bağlamlara (Bosna, Arjantin, Güney Afrika, Ruanda) taşınması, bu tür ulus-ötesi bağlantıların ulusal ve uluslararası bağlamlarda nasıl işlediğini merak etmeme neden oldu. Bunların bir kısmını Present Pasts (2003) [Mevcut Geçmişler] isimli kitabımda ve çağdaş hafıza sanatı kataloglarına yazdığım metinlerde inceledim. Çok…
Yazar: Ömer Türker İnsan, sadece içinde bulunduğu an veya zaman dilimi dikkate alınarak anlaşılabilen bir varlık değildir. Sınırlı bir zaman dilimine sıkışmış anlama çabası, birey veya toplumu kendi varlığı ve hâllerini dahi kavramaktan aciz bırakır. Bunun sebebi, herhangi bir insan veya toplumu oluşturan unsurların yalnızca onun tarafından taşınıyor olmamasıdır. Bir ferdi, cemaati veya milleti var…