Dosya

Ahsen-i Takvîm’de yaratılmış olan insanın Esfel-i Sâfilîn’e “düşüşü”, insanın yükseliş imkânlarını da beraberinde getirecekti. “Âdem Cennet’ten düşmüştü; ama Âdem’in torunları Cennet’e tekrar yükselsinler diye”ydi bu, büyük bir muhakkikin dediği gibi. İnsanın, bugüne kadarki macerası, materyalist evrimin kör-saatçisiyle değil, Yaratıcının “her an bir şen üzerinde olan” yaratmasıyla açıklanabilir ancak. Bu bağlamda insanlık tarihinin “evriminde”, kabaca üç…

Beden ve ruha sahip bir varlık olarak insan, fiziksel ve toplumsal bir çevre içerisinde hayatını sürdürmektedir. Allah tarafından kendisine verilen çeşitli yetilerle varoluşunu anlamlı kılmaya çalışan insan, Mutlak Varlığı ve kendisinin varlığını düşünmek suretiyle hakikatin ne olduğunu sorgulamaya başlar. Acaba “Varlığın hakikati nedir?” veya “İnsanın hakikati nedir?” gibi sorulara cevaplar aranır. Bu tür felsefi ve…

Antik Yunanların insan tasavvuruna dair en erken kaynaklarımız, en büyük ihtimalle M. Ö. 8’inci yüzyılda yaşayan şairler Homeros ve Hesiodos’tur. Bu ikilinin şiiri Yunan halk inancıyla sıkıca bağlantılıdır. Heredot Tarih’inde, Homeros ve Hesiodos için “Helenler’in tanrı cinsini yarattılar, onlara isimlerini verdiler, makam ve etkinliklerini aralarında tayin ettiler ve suretlerini tarif ettiler” (Tarih II 53) diyecek…

İnsan denen varlık, gerek maddi gerekse manevi yönü itibariyle yaratıkların en mükemmelidir. İslam inanç ve düşüncesine göre, insan en güzel biçimde (ahsen-i takvîm üzere) yaratılmış ve Allah ona kendi ruhundan bir nefha vermiştir. Meleklere, insana secde etmeleri emredilmiştir. Hiçbir varlığın yüklenmeye cesaret edemediği “emanet”i insan yüklenmiş ve o, Allah tarafından yeryüzünde “halife” kılınmaya layık bulunmuştur….

Hans Blumenberg (1920-1996) savaş sonrası Almanya’nın en önemli filozoflarındandır ve uzun yıllar, hiçbir zaman tamamlamadığı Fenomenolojik Antropoloji projesi üzerinde çalışmıştır. Bu projenin bir hususiyeti, doğa bilimlerine dayandırılmasının özel biçimidir: “Felsefenin işlevi, bilimlerin ne önünde, ne üstünde, ne de arasındadır; onun daha çok bilimlerden sonra konumlandırılmasını kabul edilebilir görebilirim.” (B 482) Zira, gerçekliği doğa felsefesi ile…

“İnsan düşünen canlıdır” tanımını neredeyse bütün klasik mantık kitaplarında görürüz. Bu tanımsal tümcede “insan” tanımlanan, “düşünen canlı” ise tanımlayan öğelerdir. Tanımlayan öğelerden “canlı” niteliği insanın cinsi “düşünme” niteliği ise onun faslıdır. Tanımlayan öğeleri mantıksal nitelikler olan cins ve fasıl ile etiketledik. İyi de bu nitelikleri nasıl elde ettik? Niçin tanımlarken düşünen+canlı bileşik yapısını kullandık. İnsana…

Tevhîdin (yani Tanrı’nın birliği ve tekliğinin) İslam’ın merkezi öğretisi olduğunu bilen okurlar İslam’ın özel olarak tanrı merkezli bir din olduğunu düşünmede mazur görülebilirler. Ancak öte yandan Tanrı’nın vahyedilmiş kelamı olarak Kur’an, bu temel kutsal metin bir muhataba hitap eder; insanlığa. Ayrıca tevhîd kelimesi bizzat Kur’an’da yer almazken, önem bakımından bu kelimeyle baş başa giden bir…

Mesele oldukça popüler olan ve genellikle yanlış anlaşılan “İnsan ne yerse odur!” ifadesinin anlamlandırılması olduğunda Alman filozof Ludwig Feuerbach önemli bir çıkış noktasıdır. Feuerbach 1850 yılında Hollandalı kimyager Jakob Moleschott’un gıda bilimi konusundaki yeni ve sıra dışı çalışmasına bir eleştiri yazısı yazmıştı. Moleschott, Justus von Liebig’in yeni organik kimya ve fizyolojisine dayanarak kaleme aldığı kitabında…

İslam entelektüel geleneğini oluşturan hiçbir nazari ya da abidevi ekol, tasavvuf geleneğinde olduğu kadar kapsamlı, özgün ve iddialı bir antropoloji doktrini geliştirmemiştir denilseydi bu hüküm, hiç de abartılı olmazdı. Zira İslam düşüncesinde, tasavvuf antropolojisi dışında Tanrıyı ve âlemi anlamayı insanla bu denli sıkı biçimde ilişkilendiren, insana en güçlü şekilde vurgu yapıp buna dair çok geniş…

İnsanın Müstesna Mevkisi: İbrahimî Miras İnsanın müstesna mevkisi İbrahimî dinlerin, yani Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın şekillendirdiği kültürlere borçludur büyük ölçüde. Asırlar boyunca, dinden gelen asli dürtü sekülerleşmiş ve modernleşmiştir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler -bunlara ilaveten kapitalizm ve sosyalizm- bu ayrıcalıklı varlığın, “insan”ın gelişmesine ve yükselmesine yardım etmiştir. Bunun sonucunda, günümüzün küreselleşmiş dünyasında neredeyse herkes insanlıkla…