Dosya
Modern/ultra-modern çağlar, bilgi ile hakikat arasındaki bağların kopmaya yüz tuttuğu zamanlar oldu. Bir yandan nicelik açısından ve her birinin belirli bir pra(gma)tik uygulama/çıkar değeri olan “bilgiler” çoğalırken; öte yandan, o bilgilerin insanın hakikat arayışında nereye yerleşebileceği meselesi gittikçe belirsizleşti. Bilgi yığını, kendisine ruhunu ve ilkesini verecek olan asıl bilginin hakemliği olmayınca, giderek gücün, iktidarın ve…
Bütün düşünme faaliyetleri bir bağlamın içinde meydana gelir. Bir medeniyetin etraflı bağlamına ise çoğunlukla “dünya görüşü” denir. Dünya görüşü, o medeniyet için normatif olan düşüncenin sınırlarını ve kalıbını temin eder. İnsanların büyük bir çoğunluğu bu dünya görüşünü hazır bir şekilde kabul ve bunun sağladığı düşünce kalıplarına riayet ederler. Kendi dünya görüşlerinin sağladığı hakikatlerin altında yatan…
İhtisastan Rekabete Otorite krizi, modern dünyanın ana krizidir. Arapça rubûbiyet denen otorite, “sözünü geçirmek” demektir. Burada “söz” ilim, “geçirme” emir, dolayısıyla rubûbiyet=otorite, ilmi icra emri demektir. Ancak yaratan yarattığına buyurabileceğine göre buyurma hakkı nihai olarak Allah’a aittir. Fakat Allah, ulûhiyet ile beşeriyet arasındaki nitel farklılıktan dolayı doğrudan değil, bir risalet (melek, resul, âlim) zinciri aracılığıyla…
Felsefe adında bir etkinliğin İslam coğrafyasına girişi ve bugün kendisine “İslam felsefesi” şeklinde atıfta bulunduğumuz felsefi bir geleneğin oluşumu, VIII. yüzyılın ortalarından itibaren Bağdat merkezli olarak sistematik bir hâl alan tercüme hareketi sayesinde gerçekleşmiştir. İslam fetihleri sonucunda Müslümanların hâkimiyetine giren İran’dan Mısır’a uzanan kadim medeniyet havzasında, o dönemde canlı bir felsefi faaliyetin varlığından söz etmek…
Kur’ân-ı Kerîm (18/60-82) Hz. Musa’ya dair İncil ve Tevrat’ta bulunmayan müstesna bir kıssayı bize haber vermektedir. Bu kıssa Hz. Musa’nın, “yeşil birisi” anlamına gelen Hızır ismindeki esrarlı zat ile yolculuğunu anlatmaktadır. Kıssaya göre, Allah Hızır’a rahmet ve ilm-i ledün vermiştir. Bu kıssaya benzeyen bir Hristiyan (Melek ve Keşiş) hikâyesi ile dördüncü yüzyıl hahamlarından Yehoşua ben…
İslam düşünce geleneğinde Gazzâlî iki önemli özelliğiyle tebarüz eder. Bunlardan biri, bütünlük arayışı, diğeri kesinlik arayışıdır. Her iki özellik de Gazzâlî’nin hayatında bir bilgi sorunundan ziyade varlık sorunu olarak kavranır yahut öncelikle varlık sorunu olarak değerlendirildiğinde anlaşılabilir. Bu sebeple bütünlük ve kesinlik arayışı, Gazzâlî’nin hayatında aşağıda ele alınacağı üzere bir yöntem sorunu olmaktan ziyade hakikat…
Müslümanların en temel inançlarından biri de ölümden sonraki yaşam, diriliş ve kıyamet inançlarıdır. İslam’da ölüm, kaçınılmaz bir olgu olarak bu hayatın sonu ve dolayısıyla tüm insanlar için geçerlidir. “Her canlı (bir gün) ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân suresi, 3: 185) Ölümün zamanı, yeri ve sebebi Allah tarafından önceden takdir edilmiştir: “Yaşatan ve öldüren O’dur.” (Mü’min suresi,…
Arapça “kıyâm” kökünden isim veya mastar olan “kıyamet” kelimesi “dirilip mezarından kalkma, Allah’ın huzurunda durma” veya “bu olayın başlangıcını teşkil eden kozmik değişikliğin vuku bulması” anlamına gelir. Dünya hayatının son bulması ile başlayacak olan hayatı ifade eder. Kıyamet inancı hemen hemen bütün dinlerde muhtelif şekillerde bulunmaktadır. Hinduizm ve Budizm dinlerinde kıyamet belli aralıklarla gerçekleşmekte, her…
Tâhirülmevlevî hazretleri (1877-1951) icâzete dayalı geleneksel mesnevîhânlık müessesesinin son temsilcilerinden biridir. Yenikapı Mevlevihânesi gibi İstanbul’un ilim, irfan, kültür, sanat ve edebiyat muhitinden feyz almış, pek çok talebe yetiştirmiş, pek çok eser kaleme almış, matbuat âleminde muhtelif yayın faaliyetlerinde bulunmuş bir Osmanlı münevveridir. Mesnevî Şerhi hâlihazırda Türkiye’de okurların en fazla rağbet ettiği şerhdir. Tâhirülmevlevî’nin ölüme dair…
“İnsanlar fanidir. Onlar ölümlü oldukları için adları fanidir. Ölmek demek, ölümü ölüm olarak kabullenmektir. Ölümlü olan sadece insandır.” Martin Heidegger İslam insanı bir bütün olarak ele alır ve İslam’da insanın varlığı ancak tam anlamıyla Allah’a teslimiyet ile anlam kazanır. Bu anlamda İslam, insanın ahiret gününü bekleyerek Allah’ın isteklerine koşulsuz teslim olması demektir. Kur’an’da belirtildiği gibi…