Dosya
Osmanlı İmparatorluğu hiç şüphe yok ki 15. ve 20. yüzyıllar arasında hem Avrupa hem de dünya tarihinde önemli roller oynayan bir siyasi teşekkül. Emperyal güçlerin dağılmasının artık nerede ise kaçınılmaz olarak addedildiği 20. yüzyılın başında Osmanlılar da Romanofların Rusyası, Habsburgların Avusturya-Macaristan’ı gibi dağılmaktan kurtulamadı. İmparatorluğun 17. yüzyıldan itibaren Batı’daki gelişmelerin de etkisiyle hızla kan kaybettiği…
Hangi Avrupa, Hangi Antik Dönem? Dinî çoğulculuk ve dinî çatışmalar modern zamanların buluşları değildir. Aynı şey kültürel ve dilsel çoğulculuk, göç ve kozmopolitizm için de geçerlidir. Ama hep aynı olan olguları incelemek tarihe bakışı enteresan kılmaz. Enteresan olan bu fenomenlerin farklı formları, bağlamları, gelişmeleri ve sonuçlarıdır. Avrupa tarihi için bu bağlamda Antik döneme bakmak gerekir:…
1889 yılında yayımlanan ve Türkçeye (Şehir Mimarîsi adı ile 1926 yılında) Celal Esad Arseven tarafından tercüme edilen, Avusturyalı Camillo Sitte’nin (1843-1903) Türk ve Cumhuriyet dönemi şehirciliğini anlatan önemli eserlerden biri olan ve başlığında “Şehirleri İnşa Etme Sanatı” ibaresi geçen esere, Cumhuriyetin kurucuları genellikle yeterince önem vermemişlerdir. 19. yüzyılın başından itibaren bulunulan girişimleri müteakiben, Cumhuriyet yöneticileri…
Osmanlı İmparatorluğu’nun şehir/şehir yaşamı tasavvuru neydi? Bu soru bizi manzara tasvirlerinden uzaklaştırıp zamanda geri gitmeye yöneltir: Tarihi, özellikle de ekonomik tarihi incelememiz gerekir. Her şeyden önce bahsedilen mekânı ve zamanı tanımlamamız gerekir. Hususi şartlar altında oluşturulmuş şehir peyzajları, çokkültürlü imparatorluğun çerçevesinde ortaya çıkan farklı özellikteki toplumlar, yeniden imar edilen Helenistik ve Bizans şehirleri (Selanik, Bursa,…
Bir hayat tarzı ve yerleşme biçimi olarak şehir, kültür ve medeniyetin vücut bulma eksenidir. İnsanın varoluşsal ve kültürel tekamülü ancak bireyi aşan bir durum olarak toplulukla ve şehir hayatıyla tamamlanır. Sosyal, kültürel ve ekonomik özgüllüklerin inşa ettiği kimlikle birlikte değişmenin de yaşandığı yerdir şehir. Şehir hayatı bu bakımdan gündelik hayatın her gün yeniden belli kurumlar…
Şehirlerimizi tarihî süreçte geçirdikleri değişimler, yenilenmeler ve kendilerine yabancılaşmalar bağlamında gözlemlediğimizde; dünya görüşü ve medeniyet tasavvurunun kaybolmaya başlamasıyla birlikte, şehirlerimizin de ifsat edilmeye başladığına şahit oluyoruz. Şimdilerde ise… “Yaşanmaya değer” şehirlerden, irade sahibi olmayan canlılara mahsus “sığınma ve barınma” mekânlarına doğru hızla sürüklenen şehirlerimizin bozulma ve tefessühte zirve yaptığı modern zamanlardayız. Tanzimat’la birlikte belirgin hâle…
Şehir başlangıcından itibaren kır hayatında karşılaşılan sorunlara bir çözüm olarak ortaya çıkmış ve var olmuştur. Tarihte karşılaştığımız ilk şehirlerin; önce Mezopotamya’da, sonra Nil vadisinde, kır hayatında ve tarıma bağlı üretimde karşılaşılan güçlüklere bulunan çözümler sonucunda ortaya çıktığını görüyoruz. Şehrin gelişmesini; kır hayatındaki açmazların ortadan kaldırılabildiği ölçüde, önce sosyolojide kullanılan şekliyle, Doğu toplumlarının var olduğu coğrafyalarda,…
Bugün İslam dünyasının pek çok yerinde bulunan, ortak özelliklere sahip tarihî şehirler (medine) kökleri geç antik dönem, İslam öncesi Arabistan ve bunun modern zamanlardaki çöküşünde bulunan İslam şehirciliğinin uzun geleneğinin birer meyvesidir. Bu geleneğin evrelerinin sayısı ve de her bir evrenin ne kadar sürdüğü tartışılabilir, ancak günümüze dek ulaşan şehirlerin son evreye ait olduğu olgusu…
İnsan, Mabet ve Şehirlilik Şehirler fikir akımlarının geliştiği, kendilerinin dışında başka rüzgarların getirdiği değerlerin filizlendiği ortamlardır. Medeniyetlerin güçlü olduğu dönemlerde bu değerler belli bir zenginleşmeye, gelişmeye yol açarken, çökme dönemlerinde ise yok oluşun, eriyişin ve asimilasyonun nedeni olmuştur. Aristoteles, Nikomakhos’a Etik adlı eserinde, insanı politik ve sosyal bir mahluk olarak tarif eder ve insanın benzerleriyle…
Şehirler tarih boyunca hep verilmiş birer sözdü. Antik dönemden bugüne şehirler insanların onları sadece hayatta kalabilecekleri bir yer olarak değil, aksine düşünsel ve duygusal bir vatan olarak da görebilmeleriyle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tarihin metropollerini önce göç, daha sonra da “kutsal” şehir tasviri ve onun abidelerinin ihtişamına yönelik bir söylem ve çağrı takip etmiştir. Yok olmak istemeyen…