Kültür-Sanat


22 Eylül 2015

“Ben tarihçiyim”, demişti adamın biri hararetli bir şekilde, “Benim için şiir, bir vesikadır. Onunla doldururum mekânın mana boşluklarını, onunla okurum zamanın ruhunu ve yeri gelir onun üzerine bina ederim tarihi.” *** *** *** Zamanın dönüş yolunun taşlarıdır her bir mısra. Yatay olarak dizildiğinde tarih olur, dikey olarak bir şehir. Kişi kendine yönelttiğinde ibret, dosta söylediğinde…

16 Eylül 2015

Aslında Cenevre hiç de öyle büyük bir şehir değil. Ne o kadim şehirler gibi binlerce yıldır farklı kültürleri bağrında barındıran bir geçmişi var, ne de öğünülesi pek bir özelliği. Ünü daha çok “tarafsızlık diyârı” ve “dünyanın gizli kasası” olmasından. Dünya onu böyle bilir ve es geçemez. Buranın sözde tarafsız arabuluculuğuna ve göreceli adaletine dünyanın dört…

10 Eylül 2015

Metropolis… Meçhul bir geleceğin ürpertici bir ihtişam barındıran kocaşehri… Madde namına hiçbir eksiği yoktur bu metropolün. Her evresinin en ince ayrıntısına değin mükemmel tasarlanmışlığı neresine bakılırsa bakılsın alenileşen bu varlık kütlesi, içinde barındırdığı insanatıyla, hayvanatıyla, nebatatıyla, cemadatıyla devasa bir makinedir. Ve elbette mekanik aksamıyla. Bilim kurgu türünün ilk ve saygın örneklerinden 1927 tarihli Metropolis’in banisi…

04 Eylül 2015

Müzik kelimesinin menşei olarak kabul edilen Müz (muse) adlı periler, Yunan mitolojisine göre, tanrı Zeus’un Mnémosyne’den (hafıza) olan dokuz kızıdır. Yani müzik, tanrısal güç ile hafızanın birlikteliğinden doğmuştur. Dünya hayatının geçici zevklerinin ötesinde, en derin, en yüce hisleri, fikirleri ifade edebilen müzikler zaman ve mekânı aşarak evrensel bir boyut kazanmışlardır. Müzik sanatı medeniyetlerin özüdür. Dolayısıyla…

29 Ağustos 2015

İspanya’dan gelen Yahudi göçmenlerinin Osmanlı İmparatorluğu’na yerleşmeleriyle birlikte bu göçmenler ile yerli Romaniote (Rumca konuşan Bizans Musevileri) arasında 16. yy’ın sonlarından günümüze dek uzanan yoğun bir musiki paylaşımı oluşmuştur. Bu Musevi toplumunun müzisyenleri, gelişiminin her basamağından (eski Osmanlı formundan günümüz modern formuna kadar) olmak üzere Türk makam geleneğini benimserlerken; Musevi dinî ve toplumsal ritüelleri ile…

18 Ağustos 2015

Avrupa sanatının geç Rönesans ve Maniyerizm’i izleyen büyük ve özgün üslubu Barok’tur. Bu üslup İtalya’da başlar ve diğer Avrupa ülkelerinde özellikle kontra-reform çağının Katolik taşkınlığının bir ifadesi olarak gelişir. Son aşaması ise Fransa’da gelişen ve daha sonra Avrupa’ya yayılan Rokoko’dur. Fakat Avrupa’ya ilk giden Türk elçisinin Paris’te görerek etkilendiği Fransız Rokokosu elçinin getirdiği bezemesel ayrıntıların…

23 Haziran 2015

Sabaha, erken saatlerde rüyalarına güvendiğim bir kişiden haber alarak başlamıştım. Kendisinde endişe uyandıran rüyasını bana anlatma ihtiyacı hissetmiş. Etrafını sarmış olan köpeklerden kendisini emin hissederken, aslında beni tehdit eden bir durumun olduğunu sezmiş. “Sana kastetmiştiler.” dedi. Hayırdır diyerek hayra yorduk ve hayırlı bir güne başladık. Bugün 1 Muharrem. Çok geçmedi ki, televizyonda yayınlanan bir vaşağın…

17 Haziran 2015

Alman arkeolog Klaus Schmidt (1953-2014) 1986 ile 1991 yılları arasında, Şanlıurfa’nın kuzeyinde kalan Orta Fırat havzasındaki arkeolojik kazı alanı olan Nevalı Çori’de kazıları yürütmüştür. Kazı alanında birçok barınağa dair izler bulundu, ki bu da orta ölçekli bir topluluğun avlayıcı-toplayıcılıktan yerleşik çiftçiliğe geçmediği bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Kazı grubunun Nevalı Çori’de bulmayı tahmin etmedikleri şey,…

12 Haziran 2015

Baştan söyleyelim: Karanlık Şehir (Dark City), sinema tarihinde fazla miktarda rastlayamayacağımız nadirattan. Kelimenin tam manâsıyla gizli bir hazine. Bu tespiti yalnızca filmin yeterince tanınmamasına dayanarak değil, tersine, meşhur meçhullüğüne vurgu için ifade ediyorum. Alex Proyas imzalı ve 1998 tarihli Karanlık Şehir, örtmeye çalışmaksızın kullanmaktan çekinmediği onca klişeye karşın “mazisini arayan adam” figürünün çok ötesine geçmiş…

06 Haziran 2015

“Şehir” simgesi klasik edebiyattan aşina olduğumuz ama daha ziyade tasavvuf edebiyatındaki örnekleriyle kültürel hafızaya kazınmış, tasavvur etme işlevine kendiliğinden denebilecek bir olağanlıkla yerleşmiş, “muhkem bir hayal” gibidir. Hacı Bayram-ı Veli’nin “nagehan ol şara vardım/ol şarı yapılır gördüm/ben dahi bile yapıldım/taş u toprak arasında” ile Ümmi Sinan’ın “seyrimde bir şehre vardım/gördüm sarayı güldür gül/sultanının tâcı tahtı/bağı…