Kültür-Sanat


01 Temmuz 2014

Güzelleştirme ve süsleme arzusunun tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Dünyanın birbirinden çok uzak coğrafyalarında günlük eşyalara ve aynı şekilde sanatsal objelere, çeşitli materyallerle şekiller verilmiş ve bunlar süslenmiştir. Bu süsleme arzusu, tarihi çok eskilere uzanan ve geçmişi Ebru sanatında olduğu gibi çok sayıda hikâye ve sırlarla dolu olan kâğıt malzemesi için de geçerlidir. Bugüne kadar…

01 Temmuz 2014

1973 yılında Ebru çalışmalarımda başladım. O yıllarda unutulmayla yüz tutan sanatın bugünlere geleceğini hayal bile edemezdik. Acaba ne oldu da dışladığımız öz güzelliklerimiz bu kadar sevilir, tanınır, beğenilir oldu. Ünlü İranlı şair ve filozof Şeyh Sadi-i Şirazi bir beytinde mealen şunları söylüyor; “Olaylara kuş bakışı bakın.” Olup bitene çok yakından baktığımızda gerçeğin bütününü belki de…

01 Temmuz 2014

Tarih boyunca Batı sanatında çeşitli tarzların ve sanat akımlarının varlığı görülürken, buna karşın İslam sanatı daha çok durağan/sabit görünür. Bununla birlikte İslam sanat tarihi her dönemde ve mekânda kendine has imzasını ya da tarzını korumuştur. İslam sanatına aşina insanların, Osmanlı Türk sanatını, İspanya [Endülüs] İslam sanatından ayırt edebilecekleri söylenebilir. Bu sanatı icra edenler ya da…

01 Temmuz 2014

Geçenlerde gezme imkânı bulduğum bir ebru sergisinde, zeminlerinde yaklaşık onar santimlik aralar bırakılarak iç-içe çerçevelenmiş üç ebruyu içeren bir levhaya gözüm takıldı. Ona özel bir ilgiyle baktığımı fark eden ebru sanatçısı hanım merakla yanıma yaklaştığında, kendisine bu levhayı tek teknede oluşturmasının mümkün olmadığını söyleyerek, nasıl yaptığını sordum. Gayet rahat bir eda ile hatta biraz da…

01 Nisan 2014

Cennet, hepimizin büyük bir merakla arzuladığı yerin adı. Orası hayatın ızdırabından uzak, -tabiri caizse- kurtuluşa ereceğimiz nokta. İdeal, kâmil ve harikulâde olan. Saflık, güzellik, yücelik, sonsuzluk ve sınırsız haz gibi olumlu tüm kavramları sinesinde barındıran, vadedilmiş mekân. Bazen altından ırmaklar akan bir bahçe, eşsiz bir manzara, bir bağ ve bazen de bir ülke, benzersiz güzellikler…

01 Nisan 2014

Yazımın aynı başlığı taşıyan ilk bölümünde tasavvufun doğuşuna ve ilk mutasavvıflara değinmiş, Osmanlı toplumunda tasavvufun yerini ele almış, Cumhuriyet sonrası yaşanan kırılma ve Mevlevilik’in (ve Mevlevi ayinlerinin) giderek bir gösteri hâline getirildiğini ifade etmeye çalışmıştım. Yazımın bu ikinci bölümünde, yaşanan yozlaşmayı ve bugün gelinen noktayı özetlemeye çalışacağım. YOZLAŞMA DÖNEMİ Uzun yıllar süren yasak döneminden sonra,…

01 Nisan 2014

Kültür toplumların geçmişlerini ve geleceklerini yansıtan aynadır. Bir yandan yaşanılana, diğer yandan gelecekteki muhtemel yaşam biçimlerine yön veren değerler toplamıdır. Geçen yüzyılın başında, “Berlin’in şu mu’azzam, mücessem, müheykel medeniyyetgâhının içinde bir öksüz vaziyetindeyim.” diyen Celâl Nuri hissince, günümüzde de aynı duygularla binlerce insanımızın yaşıyor olduğuna şahit oluyoruz. Avrupa medeniyetine mensup Almanya içinde mütemmim bir cüz…

01 Nisan 2014

Ülkemizin arkeolojik zenginlikleri hepimiz için, her zaman bir övünç kaynağı olmuştur; ancak uygarlık tarihi açısından bu kadar önemli bir birikime sahip olmanın bizlere övünmenin yanı sıra bazı sorumluluklar getirdiği de genellikle göz ardı ettiğimiz bir konudur. Bu yazı kapsamında ne ülkemiz topraklarında yaşamış olan kültürleri ana çizgileri ile tanıtmaya, ne de arkeolojik kalıntıların zenginliğini, ören…

01 Nisan 2014

Ahmet Haşim’in Franfurt Seyahatnamesi adıyla basılan gezi notları, bir tülün ardından bakan bir çift gözün bir hendese şehrinden geçişinden geride kalan müstesna metinlerdir. Bu tül, gerçeği güzelleştiren, ona olduğundan daha fazla anlam yükleyen, hayalin imkânlarıyla onu yeniden inşa eden zihinsel çabanın vazgeçilmez estetik peçesidir. Onun sayesinde insan/şair dünyayı katlanılabilir, hatta yaşanılabilir hâle getirir… Onu kendinden…

01 Ocak 2014

Kafka, ‘‘Bir Dilenciyle Konuşma‘‘ adlı hikayesinde, hikayenin kahramanı olan dilenciye; kendi içimde canlı olduğuma ikna olduğum hiçbir zaman olmadı, dedirtir. Varolduğuna hiçbir zaman tamamiyle ikna olamamış olan Kafka’nın kendi trajedisidir kuşkusuz anlatılan. Kafka’nın diğer hikayelerinde olduğu gibi. Kişinin (kendi gözünde) var olabilmesi için önce ötekinin gözünde var olması gerekir. Zira varlık hissi, bu varlıktan haberdar…