Sayı 51
Türklerin İslam’la tanışma süreçlerinde bi’l-kuvve olarak taşıdıkları imkânlar ile vahdet-i vücut metafizik-kozmolojik yorumunu benimsemeleri sonucunda tarih sahnesinde önlerine açılan sayfalar üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir. Kendini ilâhî olan ile irtibatlı gören ve özellikle de eylediklerini Tanrı adına eyleyen bir inancın, göçebe ölçekten âleme kıvam verici, operatif, inşacı, icracı kudret ve zihniyete nasıl ulaştığı, cevabı aranılacak…
İlk İslam filozofu Kindî (ö. 866), İlk Felsefe Üzerine adlı eserinin hemen başında sebep-sonuç arasındaki zorunlu ilişki kabul edilmeden güvenilir bir bilgi elde edilemeyeceğini; daha doğrusu sebebini bilmediğimiz bir şeyi kesin olarak bildiğimizi iddia edemeyeceğimizi dile getirir. O, sebeplilik ilişkisinin zorunlu olduğunu savunmuş ve Aristotelesçi bir yaklaşımla sebep-sonuç halkasının teselsüle düşmeyecek şekilde, kendisi bir sebebe…
Osmanlı’da II. Meşrutiyet’in ilanından Cumhuriyet’in kuruluşuna değin oldukça çalkantılı tarihsel süreçte dergi ve gazetecilik alanında pek çok yeni teşebbüs ortaya konulmuştur. Bunlardan birisi de tasavvufa dair müstakil dergicilik faaliyetleridir. Bu tarihsel kesitte yayımlanan tasavvuf dergileri şunlardır: Cerîde-i Sûfiyye, Tasavvuf, Muhibbân, Hikmet ve Mihrâb. Aralarında en uzun ömürlüsü Cerîde-i Sûfiyye olmuştur (1909-1919). 19 Mart 1909’da yayın…
İnsanoğlu tarih boyunca iki hususu anlamakta zorlanırken, iki hususu talep etmekten de geri durmamıştır. Anlamakta zorlandıkları iki husus, gördükleriyle yetinmeleri ve daha çabuk ikna olmaları dolayısıyla görmedikleri, dokunamadıkları ve sesini bizzat duymadıklarına inanmak hususunda zorlanmışlardır. Dün bunu dile getirenler Hz. Musa’ya, “Allah’ı bize apaçık göstermedikçe biz sana asla inanmayız.” (Bakara suresi, 2:55), “Bize Allah’ı apaçık…
İster kutsal bir köken iddiasına sahip dinlerin, isterse böyle bir iddiaya sahip olmayan felsefe ve müspet bilimler gibi entelektüel geleneklerin insandan bağımsız olarak var olan dış dünyayı ya da insan tarafından üretilen sosyal ve kültürel yapılar, tarih ve siyaset gibi unsurlar hakkındaki açıklamalarını anlamak, öncelikle bu entelektüel geleneklerin âlem tasavvurunu, yani kozmolojilerini bilmekle yakından irtibatlıdır….
Son günlerde dünya çapında, özellikle Avrupa ve Birleşik Devletler’de ulusçu hareketlerin kaygı veren yükselişi, ulusçuluğun yapısı ve ortaya çıkış nedenleri üzerine tartışmaları hareketlendirdi. Donald Trump’ın 2016 Amerikan başkanlığı seçimindeki beklenmedik zaferi, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’ndeki geleceği hakkındaki halk oylamasının birlikten ayrılma kararı ile sonuçlanması, bazı Avrupa ülkelerinde aşırı sağcı partilerin hızla çoğalması gibi olaylar yorumcuları…
Bu dizeler, İslam mistisizminin belki de en önemli siması, tüm gelenekler içinde en sıra dışı, manevi yazarlardan biri; Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin ya da kısaca, meşhur lakabıyla “Şeyh-i Ekber’in” ünlü şiirden alıntıdır. İbnü’l-Arabî bu yıl, vefatının 800. yılında anıldı. Bugün güneybatı İspanya’da bulunan Murcia’da doğan İbnü’l-Arabî bu dünyadaki geçici ikametini 22 Rebîülahir 638’de, Şam’da noktaladı; ardında binlerce…
Emaneti yüklenme teklifine varlıklar içinden insandan başkasının talip olmaması, insanın yaratılmasına meleklerin “kan dökecek bir varlık” şeklindeki tespiti, bize insanın varlığıyla birlikte birbirine zıt şeylerin tecelli edeceğinin işaretini vermektedir. Nitekim insanlık tarihine baktığımızda bunu doğrulayacak birçok manzarayla karşılaşmak mümkündür. Dolayısıyla insanla birlikte birbirinden zıt görünümler de varlık sahnesine çıkmaya başlamıştır. Bu zıtlık veya karmaşıklık görünümündeki…
Kemalpaşazâde (öl. 1534) İslam düşünce geleneğinde çeşitli disiplinler arasındaki kopuklukların giderilerek düşünce ve ifade birliğinin sağlanması yönünde önemli adımların atıldığı bir dönemde yaşamış önemli bir âlim/filozoftur. Dilden İslam hukukuna, kelamdan felsefeye ve tasavvufa kadar, İslam düşüncesinin hemen her alanında önemli eserler kaleme almıştır. Kemalpaşazâde aynı zamanda medreselerde ders vermiş bir müderris ve Osmanlı bürokrasinin en…
“Negatif teoloji” mutlağa dair selblerle [olumsuzlamalarla] konuşur. Mutlağın ne olduğunu değil, fakat ne veya nasıl olmadığını söyler. Mutlağın mutlaklığına dair mistik duruşun getirdiği bir yaklaşım geliştirmektedir: Mutlak Bir, ikiliğin her formunu aşıyorsa, her zaman bilen ve bilinen arasındaki bir ilişki olarak bilginin vasıtasıyla ona ulaşamayız. Fakat sadece unio mystica’daki [mistik birlikteki] farklılaşmamış birlik vasıtasıyla mutlağa…