Sayı 53


30 Eylül 2017

Çıkardım tâ Hüseynîye biraz eyyâm-ı efgânı Muhayyer oldı vuslatda karâr Ol gitdi ben kaldım (Ebubekir Kânî/Mevlevî) “Peygamberimizin zevcesi Ümmü Seleme annemiz der ki: Resûlullah (s.a.v.) bir gün kaygılı ve üzüntülü olarak uyandı. Tekrar uyudu, sonra üzüntüyle tekrar uyandı. Avucunda kırmızı bir toprak bulunuyor ve onu öpüyordu. “Nedir bu?” diye sordum, “Cebrail Hüseyin’in Irak toprağında şehit…

02 Ekim 2017

Sabah Ülkesi’nin önceki sayısında dinî düşüncede nübüvvetin merkezîliği üzerinde durmuştuk. O yazının bazı yönlerini ikmal, ikinci olarak dinî düşüncenin ana karakterine değinmek üzere vahiy bahsini -ortaya çıkardığı tartışmalar ekseninde- ele almak gerekti: Buradan hareketle vahyin İslam’da ortaya çıkan nazari geleneklerin şekillenmesindeki rolünü anlamaya çalışacağız. İslam vahiy merkezli bir din olduğuna göre ortaya çıkan nazari ihtilaflar…

04 Ekim 2017

Lucian Hölscher Kendilerine “gelecek” konseptinin henüz üç yüz yıllık mazisi dahi olmadığı anlatılsa birçok insan bugün şaşıracaktır. O hâlde daha evvel insanlar geleceği nasıl düşündü diye kendilerine soracaklardır. Bir geleceğin var olduğu tasavvuru bizim için o kadar tabii ki, bir zamanlar geleceğin henüz mevcut olmadığı ihtimalini düşünemiyoruz bile. Öyle sanılıyor ki, daima insanların önlerinde aynı…

06 Ekim 2017

Catherine Malabou Alman İdealizmi” ismi metafiziğin Kantçı eleştiriden sonra geçirdiği değişim ve dönüşümü tanımlar. Esas kahramanı Hegel olan metafiziğin İdealizme dönüşme süreci yalnızca bir isim değişikliğinden fazlasıdır ve hem form hem içerik bakımından bütün bir alanın radikalleşmesini beraberinde getirmiştir. Bu radikal mutasyon Hegel’in sentetik a priori sentez ve a priori yargılara dair olan düşüncelerinde ortaya…

09 Ekim 2017

İslam felsefesinde tarih tasavvuru ifadesi, ilk bakışta felsefeye yeterince aykırı görünür. Zira İslam felsefesi, en azından hâkim felsefi öğretileriyle Yeni Eflâtuncu Meşşâîliğin bir devamıdır. Bu gelenekte teorik ve pratik felsefi öğretilerin tarihsel bir kavrayışı amaçlanmaz. Fizikten metafiziğe bilginin ahlakıyla da donanarak yükselmesi beklenen filozofun felsefi kavram ve önermeleri, teorik seviyede kavraması amaçlanır. Fakat herhangi bir…

11 Ekim 2017

Tıpkı geçmiş ve şimdiyle olduğu gibi gelecekle de hem kişiler hem de toplumlar olarak layıkıyla ilişki kurma yolunu anlamak için önce bizzat “zaman” kavramını incelemeliyiz. Zamanın bu önceliği önemlidir; yalnızca mantıksal açıdan değil ayrıca bireye ilişkin bilimler ve çözümlemeler metafiziksel ilk ilkelere dayanmak durumunda olduğu için ve zaman varoluşun temel kategorilerinden biri olduğu için de….

13 Ekim 2017

Evrensellik arayışları iki yüzyılı aşkın bir süredir Yahudiliğin gündeminde. Avrupa Yahudilerinin gettolarını bırakarak kamusal alana dâhil olmaya başladıkları 18. yüzyıl sonlarından günümüze dek Yahudiliğin sınırlandırıcı kimliğini evrensel insanlık nosyonuyla uzlaştırma arayışları doğrudan ya da dolaylı olarak pek çok siyasi ve felsefi tartışmanın kapısını araladı. Her ne kadar Yahudilikleri çoğu zaman göz ardı edilse de 19….

16 Ekim 2017

Afrikalı muhayyile, modern Avrupa toplumlarının sömürüsü neticesinde şekillendiği için ütopya türünü kendine has üslubu ve meseleleriyle yeniden üretmiştir. Ütopya özelliğine sahip eserler önemli oranda ya sömürge öncesi Afrika fikrini geleceğe taşıma ve alternatif tarihler yazma vazifesi görmüştür ya da sömürge zihniyetini ve mirasını aşıp Afrikalı kimliğin inşasına çalışmıştır. Burada öncelikle Afrika edebiyatı kavramına kısaca bakacağız…

18 Ekim 2017

20. yüzyılın başında “Gelecek” tüm zamanı çekip çeviren, şimdi ve maziyi kendisine alet etmiş bir heyuladan farksızdı. İlerlemenin yegane dikkate ve yaşanmaya değer yaşam formu hâline gelişi modernliğin şiarlarından. Mazi, atılımdan atılıma koşulan bu yaşam tarzında eski ve doğası gereği yetersiz kalmış atılım denemelerinin yığıldığı alana dönüşürken, şimdiki zaman atılımı gerçekleştirmek için çok az vaktimizin…

20 Ekim 2017

Söz vermek dil ile insan arasındaki tuhaf ilişkiyi en bariz gösteren dil edimlerinden biri. Söylenilen her sözün bir ağırlığı vardır ve söyleyenini bağlar ancak söz vermek sanki bunlar arasında en ağır olanı gibidir çünkü sözü tutmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz biliriz. Söz vermekle söze bağlanır ve onun çekim alanına gireriz, bilerek ve isteyerek kendimizi…