Sayı 60
Ekrem Demirli Peygamberliği ispat eden mucizeler toplumların başat değerleri ve başarı çıtalarıyla irtibatlı hadiseler şeklinde ortaya çıkar. Bir toplumda kehanet veya sihir mi gelişmiş, mucize o alanda insanın âcizliğini gösterecektir: İnsanın yaptığı/ürettiği sahte (sihir) ve yanılsama iken mucize sahtenin taklit ettiği hakikattir. Mucize insanların yapıp ettiklerinin gerçek başarı ve necat vesilesi değil, dünyevi iktidardan öte…
Yazar: François Dosse Baygın Batı dünyasının maruz kaldığı bir tarihsellik krizinden (geleceğin krizi) geçiyoruz; bu dünya, bir öngörü eksikliği çekiyor ve baygınlık da genelde yadigâr bir ateşli hastalık ve babadan kalma bir bağla geçmişine bağlanma biçimi altında bir yineleme zorlanımına indirgeniyor. La mémoire, l’histoire, l’oubli [Hafıza, Tarih, Unutuş] adlı Ricœur’ün ustalık eseri 2000 yılında işte…
Yazar: Ulrik Houlind Rasmussen Zamana dair konuşan bir kimsenin metaforlara muhtaç olduğunu savunur Reinhart Koselleck. Aynı şey, zamanın önemini – öyle diyebiliriz ki – varoluşsal derin boyutuyla dikkate almak isteyen kişi için de geçerlidir: Zamanı, hatırlama ve unutmanın merceği üzerinden dikkate almak. Bu durumda da metaforların kaçınılmaz olduğu gözükmektedir. Koselleck, tarihsel zamanı yorumlarken dikkatini jeolojiye çeviriyor…
Yazar: Ugo Perone 1. Hatırlanan Gerçeklik Ampirist bir geleneğe göre algılama yetimiz olmaksızın bir gerçeklik yoktur. Duyularımızla bir şeyi algıladığımız zaman, o şeyin aslında var olduğunu tespit etmiş oluruz. Böylesi bir izlenim olmaksızın bizi çevreleyen şeyler hakkında bir şeyler söylemeye muktedir olamazdık. Hatta genel olarak bir şeyin var olduğuna dair bile şüphede olurduk. Böylesi cüretkâr…
Yazar: Ömer Türker İnsan, sadece içinde bulunduğu an veya zaman dilimi dikkate alınarak anlaşılabilen bir varlık değildir. Sınırlı bir zaman dilimine sıkışmış anlama çabası, birey veya toplumu kendi varlığı ve hâllerini dahi kavramaktan aciz bırakır. Bunun sebebi, herhangi bir insan veya toplumu oluşturan unsurların yalnızca onun tarafından taşınıyor olmamasıdır. Bir ferdi, cemaati veya milleti var…
Yazar: Andreas Huyssen Bundan yaklaşık yirmi küsur yıl önce, Holokost konusunun ve görüntülerinin diğer siyasi bağlamlara (Bosna, Arjantin, Güney Afrika, Ruanda) taşınması, bu tür ulus-ötesi bağlantıların ulusal ve uluslararası bağlamlarda nasıl işlediğini merak etmeme neden oldu. Bunların bir kısmını Present Pasts (2003) [Mevcut Geçmişler] isimli kitabımda ve çağdaş hafıza sanatı kataloglarına yazdığım metinlerde inceledim. Çok…
Yazar: Oğuz Haşlakoğlu Platon diyaloglarında bilginin (episteme) yegâne öğrenilme/edinme (mathesis/melethe) yolu olduğu ifade edilen anamnêsis’in, Platon’un tanımladığı şekliyle philosophia faaliyeti içindeki yerinin tam olarak kavranılamamış olması, bu terimin ifade ettiği anlamın kendi içeresinde paradoksal bir nitelik sergilediği izlenimine sebep olur. Bu izlenimi veren, Platon düşüncesi içinde “öğrenme”nin (mathesis) zamana dâhil olmayan esaslar olan eidê’ye (eidos,…
Yazar: David Sutton Yemek, hafıza ve duyular üzerine ilk olarak 1990’ların sonlarında ilgilenmeye başladım. Bu ilgi, On İki Ada (Menteşe Adaları) içinde yer alan Kalimnos’ta yaptığım çalışmalardan doğmuştu. Kalimnos’taki (Kilimli) yaşayış biçimlerini ve tarihsel bilinci çalıştığım bir buçuk sene boyunca ailemle birlikte orada yaşadım ve “Kalimnos’u hatırlamak için ye.” ifadesi bu süre zarfında sıkça duyduğum…
Yazar: Lütfi Sunar Bugünlerde Çernobil felaketini ele alan popüler bir dizi gündeme oturdu. Dizi etrafında konuşulan en önemli mesele gerçekliği çarpıtıp çarpıtmadığı, bir propaganda ürünü olarak geçmişte olan bir olayı şimdiki politik pozisyonların inşası için kullanıp kullanmadığı sorusu çerçevesinde kilitleniyor. Bütün medya unsurları gibi bu dizinin de bir yeniden inşa içerdiğine şüphe yok. Zira dizi…
Yazar: Özkan Öztürk Akılla Tutmak-Akılda Tutmak Bilmeye yönelik kavramlarımızı genellikle “el” analojisi üzerinden üretmişizdir. El, tutar, alır, kavrar, yakalar. Bir şeyi bilmek, genellikle yakalama eylemine benzetilmiş ve insanın anlama yetisine soyut bir el misyonu yüklenmiştir. El, epistemolojik iktidarın amblemi gibidir. Elin fiilleri, zihne de yüklem olmuştur hep. Birçok dilde yaygın bir analojidir bu. Nitekim “kavram”…