Sayı 72


25 Haziran 2022

Murat Erşen* “Mutlu insanın dünyası, mutsu­zunkinden başka bir dünyadır.”[1]   “Mesele teknolojinin varoluşsal tehdit olması değil. Mesele, teknolojinin toplumun kötü yönlerini ortaya çıkarma becerisi ve toplumun en kötü yönü de, bir varoluşsal tehdittir.”[2]   Kültürümüzde duyguların oynadığı rolün giderek artması “Homo sentimalis’in yükselişi” olarak kavramsallaştırılsa da, duyguların Aristoteles’ten popülizme, post-truth’a ve sosyal medyaya dek uzanan…

25 Haziran 2022

Metin İzeti* Batı felsefesi tarihinde duyguların önemli bir yeri yoktur. Batı Avrupa felsefesi, başlangıcından beri, duyguların veya insan duygularının “rasyonel” kontrolü ile meşgul ve neredeyse bu konuya aşırı yüklenmiştir. Başka bir deyişle, baskın felsefi görüş, duyguların “akıldan daha ilkel, daha az zeki, hayvani, güvenilmez ve daha tehlikeli” olduğu ve bunların insan ruhunun iki farklı, karşıt…

25 Haziran 2022

Yalçın Çetinkaya* Müzik, sadece duyguların ya da insanoğlunun henüz anlayamadığı ve tanımlayamadığı fakat adına “duygu” dediği başka bir şeyin ifadesi midir? Müziğin çok yaygın olarak kullanılan, “duygu ve düşüncelerin seslerle ifadesi” tanımı acaba müziği ne kadar doğru ve yeterince tanımlayabilmektedir? Duyguyu insanoğlu öyle bir biçim ve yere konumlandırıp tanımlamış ki, düşünce ile elde edilemeyen, aklın…

25 Haziran 2022

Ekrem Demirli Bir çağın dilini bütün çağlar için referans çerçevesi hâline getirmek, her düşünce, kelime veya kavram için asrın referans yorumunu esas saymak, düşünme faaliyetinin kendisine yönelik bir haksızlıktır.  Her insan “düşünen canlı” tanımından pay almış ise her birimizin az veya çok “içtihat” hakkı olmalı, her çağ bu hakkın sorumluluğunu ve gereğini üstlenebilmiş olmalıdır; bunun…

25 Haziran 2022

Harun Kuşlu*   Mantığın İslam düşünce tarihi içindeki serencamı felsefenin öteki disiplinlerine nispetle biraz farklıdır. Dinî ilimlerde otorite olan Gazzâlî (ö. 1111) ve Fahreddin er-Râzî (ö. 1209) gibi âlimler, İslam inancının yerleşik öğretileriyle uyuşmadığını düşündükleri için metafizik ve doğa felsefesinin esaslı teorilerinden bir kısmını mevcut muhtevasıyla bir daha varlığını sürdüremeyecek biçimde tenkit etmelerine rağmen mantığı…

25 Haziran 2022

Taha Tunç* Fransız filozof Michel Foucault, kendisini sıklıkla başta Immanuel Kant olmak üzere Aydınlanma üzerine düşünen filozofların yanına yerleştirir. Foucault’nun 1978-1984 yılları arası çalışmalarına damgasını vuran Kant okuması bunun gerekçelerinden sadece biridir. Foucault’nun Kant’la ilk karşılaşması değildir bu. Temel doktora tezi Deliliğin Tarihi’yle birlikte, 20 Mayıs 1961’de Jean Hyppolite (danışmanıydı) ile Maurice de Gandillac’ın bulunduğu…

25 Haziran 2022

Dana Sajdi* İsrâ ve miraç gecesinin sene-i devriyesi hakkında yazıyorum; Hz. Muhammed’in doğaüstü bir mahluka (burak) binip “en uzak[1] mabed”e nakledildiği gece yolculuğu hakkında yani. Buradan da, rivayete göre, önceki peygamberle mülaki olmak ve nihayet uluhiyetle karşılaşmak için göklere yükseltilmişti. Bu olayın yad edilmesini, bir “zaman düşünürü” olan François Hartog’un kavramlarıyla düşünene kadar sorgusuz sualsiz…

25 Haziran 2022

Hartmut Rosa*   Kavramsal Belirlenim: Tanıma, Rezonans ve Yabancılaşma Fenomenoloji insan varlığını genel olarak, her zaman ve geri dönülmez bir şekilde bir dünyaya yerleştirilme (Heidegger), dünyanın bir parçası olma (Merleau-Ponty) ya da kendimizi bizim için anlamı olan (Charles Taylor) bir dünyada yeniden bulma olarak anlar. Bu anlayış, özne ve dünyanın “her zaman zaten” birbirinden bağımsız…

25 Haziran 2022

Asım Cüneyd Köksal* Bir hakikati kabul edip ona mensup olma tasavvuru, bu tasavvuru benimsemeyenlerle beraber uyum içinde yaşama meselesini beraberinde getirir. Bir taraftan kendi hakikatine sadık olmak, fakat aynı zamanda bu hakikati kabul etmeyenlerle uzlaşı içerisinde (herkesin kendi hakikatine sadık ve tabi olma imkânını kabul etmek suretiyle) yaşamak mümkün müdür? İslam tarihinden bunun yalnız mümkün…

25 Haziran 2022

Jörn Rüsen* Reinhart Koselleck’in, tarihsel düşüncenin modern karakteri üzerine tezinin kısa bir özetiyle başlamak istiyorum.[1] Bu tez, insan dünyası hakkında düşünmenin merkezî kavramlarında gerçekleşen temel bir değişikliğe ilişkin. Bu değişiklik, Avrupa’da 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçişte gerçekleşti. Koselleck’in Sattelzeit (“geçit zamanı”) terimi bu dönemi belirtmek için popüler hâle geldi. Bu dönemde tarih yeni bir anlam…