Sabah Ülkesi

BÜTÜNCÜL ADALETE DAİR

Asım Cüneyd Köksal* “‘Başka’ Ekseninde Adalet ve Ahlak” başlıklı yazımın sonunda, Mâverdî’nin Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn isimli kitabından hareketle (onun “kapsayıcı adalet” (adlün şâmil) dediği) şümullü erdemin özelliklerine temas edilmişti. Mâverdî böyle şümullü biçimde anlaşılan adaleti kişinin kendinde gerçekleştireceği adalet ile başkalarında gerçekleştireceği adalet olmak üzere temelde iki kısma ayırıyordu. Esasında Mâverdî gibi sarih ifadelerle ifade etmese…

TAHA ABDURRAHMAN KİMDİR? KISA BİR GİRİŞ

Harald Viersen* Çağdaş Arap düşüncesi üzerine yaptığım tez çalışmamın üzerinden birkaç yıl geçmişti ki, yaptığım aramalarda Türkçe yayınlar karşıma çıkmaya başladı.[1] Bu makaleler, özellikle, o dönemde araştırmamın önemli bir parçası olan bir kişiyle ilgiliydi: Faslı filozof Taha Abdurrahman -ya da kısaca Taha, çünkü aslında soyadı bu. Konuyu biraz daha derinlemesine incelemeye başladığım zaman, gördüm ki…

FELSEFE BİR BİLİM MİDİR?

Erdal Yılmaz* Felsefeyi en genel anlamda, “Akıl yoluyla gerçek ve iyi olanın bilgisinin tutkulu arayışı” olarak tanımlasak da felsefe ile uzmanlık düzeyinde iştigal edenler, “Felsefe nedir?” sorusuna doğrudan bir cevap vermekten genelde kaçınırlar. Çünkü her filozof tarafından kabul görecek kapsayıcı bir tanım verebilmek pek mümkün gözükmemektedir. Nitekim felsefe tarihine de bakıldığında, her ne kadar “felsefe”nin…

İSLAM’DA HUKUK ZİHNİYETİNİN GELİŞİMİ VE FIKIH İLMİNİN TEŞEKKÜLÜ -II- HZ. PEYGAMBER VE ŞER’Î HUKUKUN TESİSİ

Nail Okuyucu* Peygamberler tarihiyle ilgili Kuran ve hadislere dayalı bilgilerimiz, ilke olarak bütün peygamberlerin şeriat sahibi olduğunu, bazı peygamberlerin kendileriyle anılacak şeriatları bizzat vaz ederken diğer bazılarının onlara tabi olarak mevcut şeriatları sürdürdüklerini gösterir. Bu bilgiler etrafında şekillenen düşünceler ve geriye dönük tasavvurlar, bizi peygamberlik müessesesi ve şârilik yetkisinin kendisinde en kâmil surette tecelli ettiği…

NERMİ UYGUR VE FELSEFEDE YÖNTEM SORUNU

Taha Tunç* Felsefede yöntem, ya göz önünde bulundurmaya hiç layık görülmez ya da dikkate alındığı takdirde felsefi düşünme imkânına ket vurma tehlikesine yol açar. İlk ihtimalde, felsefede yöntemin önemli olmadığını, çünkü yöntemsiz de idare edilebildiği düşünülür; ikinci ihtimalde ise, yöntem bir kurallar silsilesi olarak kavrandığından yönteme aykırı bir yeniliğe kapalı kalınır. İki tavır da farklı…

DÜŞÜNCESİZLİĞİN KÖKENLERİ

Burhanettin TATAR* İnsanın “düşünen bir canlı” olarak tanımlandığı, düşüncenin neliği, türleri ve metodolojisi üzerine eserlerin yazıldığı, Kuran’ın tefekkürü emrettiği bir ortamda düşüncesizliğin pejoratif bir yargı konusu olması sıradan görünebilir. Bu sıradanlık, düşüncesizliğin “düşüncenin zıddı veya yokluğu” olarak ele alınmasından kaynaklı olmalıdır. Pek çok Kuran mealinde düşüncesizliğin “aklı kullanmama” olarak çevrilmesi, entelektüel düşüncenin gelişimine yönelik çalışmalarda…



YERALTI İMPARATORLUKLARI: MOHAMED AMER MEZİANE İLE SÖYLEŞİ

Söyleşi: Kadir Filiz Doktorasını Paris 1 Panthéon-Sorbonne’dan alan Mohamed Amer Meziane, Brown Üniversitesinde çalışmaktadır. Sekülerleşmeyi sömürgeci bir etkisi olarak inceleyen doktora çalışması Des empires sous la terre: Histoire écologique et raciale de la sécularisation [Yeryüzünün Devletleri: Sekülerleşmenin Ekolojik ve Irksal Tarihi] ismiyle yayınlanmıştır. Bu eser Albertine ödülünü kazanmış ve 2024 yılında İngilizceye çevrilmiştir. Diğer bir…

“BAŞKA” EKSENİNDE ADALET VE AHLAK

Asım Cüneyd Köksal* “Ahlaki tecrübede ‘başka’ kavramının hayati bir yeri vardır. Hatta ‘başka’nın bulunmadığı bir zeminde ahlaktan bahsedemeyiz. Kendi içine kapanmış bir bilinçte ahlak tecrübesi ortaya çıkmayacaktır. Başkası söz konusu olduğunda ‘benim’ (kendinin bilincinde olan özne/süje) gibi hisseden, benim gibi ihtiyaçları olan başka bilinçli varlıklardan bahsediyor oluruz.” Bir önceki yazımız böyle başlıyor ve başka ile…

SEKÜLERİZMİN AVRUPA-MERKEZCİLİĞİ

Lena Salaymeh* Sekülerizm Avrupa-merkezci bir ideolojidir çünkü evrenselci standartları modern Avrupa fikir ve uygulamalarına dayandırmaktadır.[1] Sekülerizmin Avrupa-merkezciliği, ideolojinin modern Avrupa’da ortaya çıkan iki kategori olan “seküler” ve “religion” (seküler olmayan) arasında yaptığı ayrımda açıkça görülmektedir.[2] Sekülerizm tarafsız, nesnel ya da üstün olmaktan ziyade öznel, önyargılı ve çoğu zaman sömürgecidir. Bu kısa yazıda, tarihselcilik, eleştirel sekülerizm…

ANTROPOLOJİYİ SÖMÜRGESİZLEŞTİRMEK

Marc Rölli*   “Avrupalı-Batılı” düşünce geleneğinde, “kolonyal” olarak adlandırılabilecek antropolojik bir insan imgesi bulunmaktadır.[1] Bu imge, kendi kavramına uygun olan insanları, buna uymayanlardan ayırır. Bu fark, oldukları gibi olan insanlarla özü gereği farklı kabul edilen insanlar arasına mesafe koyan kolonyal düşüncede görünür hâle gelir. Bir grup kendisini medenileşmiş, akıl sahibi, her yönüyle eğitimli ve ahlaken…

SEKÜLER AKLIN SÜZGECİNDEN GEÇEN BİR DİNÎ GELENEKTEN ARTA KALAN: RİCHARD KEARNEY’NİN ANATEİZM’İ

Burhanettin Tatar* İrlandalı mütefekkir Richard Kearney’i çağdaş Batı ve İslam düşünceleri için önemli kılan şey, onun her iki düşünceyi ilgilendiren temel sorunlara alışılagelmişin dışında cevaplar üretme çabasıdır. Katolik bir mümin olarak o, daha iyi bildiği Hıristiyanlık ve Batı felsefe geleneği içinde kavramlar üretse de, kavram üretimine yol açan temel saikler ve tercih ettiği mantık çağdaş…

ÇAĞRILMAYAN YAKUP ÜZERİNE

Güçlü Ateşoğlu* Açıklamayı anlamaktan daha öte tutuyorum, fakat bu doğa bilimlerine dayalı bir açıklama değil; ve fakat, dinlemek daha zeminde görünüyor. Kediyi dinlemek, kuşları dinlemek, bir insanı veyahut, en genelinde doğayı dinlemek… Bu bir şiir ve musiki, birbirlerinden ayrılamayacak şeyler. Her zaman bir ölçü olması gerekmiyor, fakat ölçüyü kaldırmak, dolayısıyla yöntemi kaldırmakta da bir ölçü…