Yazı Arşivi
Yazar: Murat Şamil Şen* Felsefe kelimesi İslam düşünce tarihi çalışmalarında talihsiz bir biçimde anlam daralmasına uğramış, başka bir deyişle kaplamı daralmıştır. Bu konuda Türkçe derslerinde sık verilen örneklerden birisi, “oğlan” kelimesinin ilk başlarda “evlat” anlamına sahipken daha sonra ve günümüzde “erkek evlat” anlamına sahip olmasıdır. Günlük dile ait bir kullanım olan oğlan kelimesini tekrar genişletmeye…
GEZEGEN: MANEVİ ENDİŞENİN NEVZUHUR BİR MESELESİ Mİ? Yazar: Dipesh Chakrabarty* Tüm kişisel ve politik başarısızlıklarına rağmen, insan varoluşunun temel soruları hakkında düşünenler için bir kılavuz olmaya devam eden Martin Heidegger, bir zamanlar “gezegen” [planet] kelimesinin filozofların ilgisini çekmediğini söylemişti.[1] Felsefi bir kategori olarak “yeryüzü”nü [İng. earth, Alm. Erde] tanıttığında, onu “gezegen” kavramından dikkatle ayırmıştı. 1936’da…
Yazar: Asım Cüneyd Köksal* İyi ve Kötünün Temeli: Akıl mı, İrade mi? Platon, Euthyphron diyaloğunda Sokrates’e şu soruyu sordurmuştu: “Dine uygun olan şeyi tanrılar, dine uygun olduğu için mi hoş görürler, yoksa bu, tanrılar hoş gördükleri için mi dine uygundur?”1Platon, Euthyphron (çev. Pertev Naili Boratav), İstanbul: Sosyal Yayınları, 2000; s. 23. Soruyu modernize ederek şöyle…
Yazar: Jacob Rogozinski* Yakın zamanda aramızdan ayrılan Jean-Luc Nancy, 1970-1980’li yıllarda French Theory denen akımın son temsilcilerinden biriydi; bu akım, Jacques Derrida, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-François Lyotard ve psikanalist Jacques Lacan gibi birçok isimle anılan son derece revaçta olan felsefi ve entelektüel bir akımdı ve tüm dünyada bilinir olmuştu. Jean-Luc Nancy’nin felsefesini nitelemek çok…
Yazar: Samer Akkach* Artık mesele ne harita ne toprak meselesi. Bir şey yitip gitti; haritayla toprak arasında, soyutlamayı çekici kılan o ayrım. Zira bu ayrımdır haritaya şiirsellik, toprağa çekicilik veren; kavramın büyüsü ve gerçeğin çekiciliği.1Jean Baudrillard, Simulations, ter. Phil Beitchman, Paul Foss ve Paul Patton, Cambridge: MIT Press, 1983, 3. Jean Baudrillard Boston’dan Montreal ve…
Yazar: Ahmet Murat Özel Yunus Emre, her ne kadar Osmanlı şiir kamusu tarafından yeterince önemsenmiş görünmese de, tasavvufi muhitlerde ve popüler dindarlığın çeşitli tezahürlerinde görüldüğü gibi, sevgiyle ve ilgiyle benimsenmişti. Bu, Yunus Emre’nin şiirinin, dilsel ve edebî niteliklerine dikkat çekmeye gerek duymayan bir benimsemeydi. Yunus, dervişler ve halk nezdinde, başka her şeyden önce bir tasavvuf…
Yazar: Adem Beyaz* Doğuştan kör biri görme yetisi kazanınca ne olur? Sadece dokunarak bildiği nesneleri görünce tanıyabilir mi? 17. yüzyılda William Molyneux’nun (1656-1698) başlattığı bu tartışma felsefe dünyasını yüz yıl boyunca doğrudan meşgul etti. Algı ile bilgi üzerine ve özellikle de dokunma ve görmeyi birleştiren bağ üzerine araştırmaları teşvik etti ve günümüzde bile etkisi devam…
Yazar: Hüseyin Etil Girizgâh: Edebiyat alanında yaşanan gelişmeleri her zaman ciddiye almalıyız. Çünkü edebiyat olayları politik ve toplumsal olayların ön habercisi olma işlevi görmektedir. Şairler ve romancılar sahip oldukları güçlü sezgileri sayesinde toplumsal alandaki en ufak hareketlenmeleri bütün bedenleriyle duyumsayarak yüreklerinde hissederler. Bu hislerini ise ancak edebî biçimler altında topluma iletirler. Böylelikle hissettikleri duyguların kitleselleşmesine,…
Yazar: Selman Bayer Sanatın diğer tüm dallarında olduğu gibi edebiyatın da insan için bir teselli, terapi, şifa olduğu eskiden beri söylenegelir. Birçok yazarın, şairin neden yazdıkları sorusuna cevap verirken, yazma motivasyonlarını açıklarken bu tezin etrafında dolaştığına dair örneklere hepimiz şahit olmuşuzdur. Yazma eyleminin, insanın insanla olan ilişkisinde anlatmaktan daha yetkin ve daha profesyonel bir tür…
Yazar: Semih Ceyhan* 20. asrın başında sömürgecilik faaliyetleri Osmanlı tebaası içindeki muhtelif milletlerin ulus-devlet ve kültürel milliyetçilik temelli siyasi bağımsızlık kazanımlarına sadece yol açmadı; eşzamanlı olarak çoğu millet “megola idea/büyük ülkü”sü zemininde kendi tarihini hatta tüm beşerî tarihi yeniden örgütlemeye, Batı’daki insani ve sosyal bilimlerin modern yöntemleri uyarınca, daha çok pozitivist söylemle tarihin yeniden yazımına…