Yazı Arşivi
Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Kudüs’e girmesi Biladü’ş-Şam ve Mısır bölgesinde sürecek 400 yıllık bir hükümranlığın başlangıç noktasıydı. Yavuz Sultan Selim ömrü vefa etmediği için bu büyük fethin semeresini göremedi. Ancak oğlu Sultan Süleyman hicri 926-977, miladi 1520-1566 yılları arasındaki saltanatı döneminde Kudüs şehrinin gelişmesine çok büyük katkılarda bulunmuştur. Şehrin saldırılara karşı korunması için surlarla kuşatılması,…
Eldina, bu yirmi birinci defterim. “Kötülerin kazanması için, iyilerin seyirci olması yeter!” diye kim söylediyse, haklıymış. Bir de kötülerin niyet ve hedeflerini hukuka uydurarak onları haklı çıkarmada sayısız paradigmalar geliştiren düşünür ve aydınlar da cabası. İşte bu iki olgu seninle beraber binlerce insanımızın şehit olmasına öncü olanların İnsan Hakları Mahkemesi üzerinden adaleti sağlayacak kararlara bile…
Sanat, insanı maddi dünyanın endişe, telaş ve sıkıntılarından güvenli, sakin bir limana doğru çağırır. Ebru da beni tam böyle dağdağalı bir dönemimde sinesine çekiverdi. Bir yandan Yüksek Lisans tezimin konusunu oluşturan Es-Seyyid Mehmet Emin Vahid Efendi’nin Paris seyahatinde yaşadığı sıkıntılar ile boğuşuyor, bir yandan da öğretmenliğe yeni başlamanın verdiği “tarihimizi doğru öğretebilme” kaygı ve heyecanını…
Sultan II. Mahmud’un tahta geçmesiyle hız kazanan Batılılaşma hareketleri birçok alan gibi klasik Türk musikisini de etkiledi. 1826’da Yeniçeri Ocağı’yla beraber mehterin kapatılıp yerine Batı müziğinin hâkim olduğu Mızıka-yı Hümâyûn’un kurulması ve başına paşalık ünvanıyla İtalyan Giuseppe Donizetti’nin getirilmesi buna en güzel örnektir. Bu dönemden sonra, birçok genç Batı müziği eğitimi için Avrupa’ya gönderildi. Geleneksel…
Hüsn-i hat konusundaki en önemli başvuru kaynaklarından olan Tuhfe-i Hattâtîn (yazılışı 1173–1184/1760–1770) adlı risalenin yazarı Müstakîmzâde Süleyman Sa‘deddin Efendi şöyle der eserinin bir yerinde: “Ehl-i hatt ve kitâbet dahi bu bâbda ulemâya mülhaklardur ki fenn-i hattın ilim oldığı عَلَّمَ بِالْقَلَم [“alleme bi’l-kalemi”: Alak suresi, 96:4] ta‘bîr-i cedîrinden ta‘lim olunur.” Yani Kur’ân-ı Kerîm’e atıfta bulunarak hattat…
İslam’ın uluhiyet, nübüvvet ve ahiret şeklindeki üç esasının, aslü’l-usûl, yani “bütün asılların dayandığı asıl” olarak tevhit ilkesiyle ifade edildiğini söyleyebiliriz. Ancak söz konusu ifadeyi daha da belirgin hâle getirdiğimizde, tevhidin uluhiyete karşılık geleceğini görürüz. Bu yönüyle tevhit, aynı zamanda mükellefin dinin asılları hakkında bilmesi gereken şeylerin ilkini teşkil eder. Peki tevhit bilgileri nelerdir ya da…
Yeni Platonculuk ifadesi, modernizmin Platoncu düşüncenin bu “yeni” biçiminde tam olarak ne gördüğünü gösteren modern bir terimdir. Bizzat Platon (M.Ö. 424/423-348/347) ve hemen ardından gelen takipçileri, yani erken dönem Platonculuk ile geç dönem Platonculuk arasında, 19. yüzyılda Platoncu geleneğin yeniden keşfi aracılığıyla yapılan ayrımdan beri Yeni Platonculuk Plotinus’a (M.S. 204-270) kadar geriye dayandırılarak tarihlenebilir hâle…
“Negatif teoloji” mutlağa dair selblerle [olumsuzlamalarla] konuşur. Mutlağın ne olduğunu değil, fakat ne veya nasıl olmadığını söyler. Mutlağın mutlaklığına dair mistik duruşun getirdiği bir yaklaşım geliştirmektedir: Mutlak Bir, ikiliğin her formunu aşıyorsa, her zaman bilen ve bilinen arasındaki bir ilişki olarak bilginin vasıtasıyla ona ulaşamayız. Fakat sadece unio mystica’daki [mistik birlikteki] farklılaşmamış birlik vasıtasıyla mutlağa…
Kemalpaşazâde (öl. 1534) İslam düşünce geleneğinde çeşitli disiplinler arasındaki kopuklukların giderilerek düşünce ve ifade birliğinin sağlanması yönünde önemli adımların atıldığı bir dönemde yaşamış önemli bir âlim/filozoftur. Dilden İslam hukukuna, kelamdan felsefeye ve tasavvufa kadar, İslam düşüncesinin hemen her alanında önemli eserler kaleme almıştır. Kemalpaşazâde aynı zamanda medreselerde ders vermiş bir müderris ve Osmanlı bürokrasinin en…
Emaneti yüklenme teklifine varlıklar içinden insandan başkasının talip olmaması, insanın yaratılmasına meleklerin “kan dökecek bir varlık” şeklindeki tespiti, bize insanın varlığıyla birlikte birbirine zıt şeylerin tecelli edeceğinin işaretini vermektedir. Nitekim insanlık tarihine baktığımızda bunu doğrulayacak birçok manzarayla karşılaşmak mümkündür. Dolayısıyla insanla birlikte birbirinden zıt görünümler de varlık sahnesine çıkmaya başlamıştır. Bu zıtlık veya karmaşıklık görünümündeki…