Yazı Arşivi

18 Ekim 2016

Kur’ân-ı Kerîm (18/60-82) Hz. Musa’ya dair İncil ve Tevrat’ta bulunmayan müstesna bir kıssayı bize haber vermektedir. Bu kıssa Hz. Musa’nın, “yeşil birisi” anlamına gelen Hızır ismindeki esrarlı zat ile yolculuğunu anlatmaktadır. Kıssaya göre, Allah Hızır’a rahmet ve ilm-i ledün vermiştir. Bu kıssaya benzeyen bir Hristiyan (Melek ve Keşiş) hikâyesi ile dördüncü yüzyıl hahamlarından Yehoşua ben…

18 Ekim 2016

İslam düşünce geleneğinde Gazzâlî iki önemli özelliğiyle tebarüz eder. Bunlardan biri, bütünlük arayışı, diğeri kesinlik arayışıdır. Her iki özellik de Gazzâlî’nin hayatında bir bilgi sorunundan ziyade varlık sorunu olarak kavranır yahut öncelikle varlık sorunu olarak değerlendirildiğinde anlaşılabilir. Bu sebeple bütünlük ve kesinlik arayışı, Gazzâlî’nin hayatında aşağıda ele alınacağı üzere bir yöntem sorunu olmaktan ziyade hakikat…

18 Ekim 2016

İkinci Cinsiyet kitabının 1949 yılında yayımlanmasıyla Simone de Beauvoir kadın ve kadının erkekle ilişkisi üzerine modern bir söylem başlattı.1 Kitabında Beauvoir şu temel soruyu sordu: “Kadın nedir?” Beauvoir’un cevabı kadının koşullarının karmaşık ve derin bir analizini ve kadının içinde yaşadığı kültürle ilişkisini yansıttı. Bu analizle vardığı sonuç, insanın Ben ve Öteki’ne göre tanımlandığıdır. Erkek/insan Ben’dir,…

18 Ekim 2016

Aristoteles Metafizik isimli eserine şu meşhur sözlerle başlamaktadır: “Bütün insanlar doğası gereği bilmek isterler.” Fakat bilgi nedir ve nasıl bilebiliriz? Bu sorular felsefe tarihinde çok farklı şekillerde sorulmuştur. Bilgi incelemesi denilebilecek epistemolojinin geçmişte büyük filozoflarca nasıl şekillendirildiğini görmek modern kültürde bilginin oynadığı rolü anlamamıza yardım edecektir. Felsefi gelenekteki belli başlı yaklaşımlara göre bilgi kesinliğe eştir….

18 Ekim 2016

Kâinatı, tabiat olaylarını, beşerî ve sosyal fenomenleri akıl yoluyla kavrama, açıklama teşebbüsü olarak felsefi düşüncenin ilk örneklerinin, günümüzden yaklaşık 2.500 yıl önce Anadolu topraklarında, Ege kıyılarında ortaya çıktığını biliyoruz. Kendilerinden önce mitoslar aracılığıyla anlamlandırılan çeşitli göksel ve doğal olayları, “tabiat filozofları” adıyla anılan bir grup düşünür rasyonel yollardan açıklamaya teşebbüs etmiş ve bu sayede hem…

18 Ekim 2016

Giriş Akıl/bilgi ve ahlak/eylem arasındaki ilişkiyi kolayca cevaplayabilir miyiz, yoksa üzerinde yapılan onca tartışmaları dikkate alarak bu soru bizde bir bıkkınlık duygusu ve onu takip eden umutsuzluk mu meydana getirir? “Akıllı olmak aynı zamanda ahlaklı olmaktır.” diyebilmek kadar “akıl ve ahlak arasındaki irtibat zorunlu değildir.” de diyebilir miyiz? Bu konu üzerinde yapılmış tartışmaları dikkate alırsak…

20 Eylül 2016

İlk bakışta suçun ve suçlunun belli olduğu, üzerinde fazla vakit sarf etmeye gerek olmayan basit adî bir vakadır mevzubahis olan. Bir adam, beraber yaşadığı ve çocuğunun annesi olan kadını başka bir erkekle beraber olduğu gerekçesi ile onlarca bıçak darbesiyle katleder. Bildik bir üçüncü sayfa haberi. Dedikoduya malzeme olmaktan öte bir tarafı olmayan gündelik bir hikaye….

16 Eylül 2016

Nasıl ki gittikçe ölüme doğru yaklaştığını hisseden ama kadere tam teslim olamamış yaşlı bir insan, her yeni vücud sızısında şükrü aklına getirmeden binlerce ah ve vah ile “Keşke!” diyerek geçen hayatına sürekli hayıflanırsa; Avrupa’nın güneyindeki şu yaşlı kent Venedik de bugün tarihî merkezinin içerisinde aynı anda tam iki yerde gürültülü birer uğultuyla patlayan bombaların acısıyle…

09 Eylül 2016

Varlık âlemi hareketle devamlılığını sürdüren bir sistem. Hareketin olduğu yerde ise ses kaçınılmaz bir sonuç. Yani sistem, sese mahkum. Âlemdeki sistem ile ses arasındaki bu zorunlu birliktelik madem ki varlığını devam ettiriyor, o zaman bunu insan idrakine ve irfanına açık bir hâle getirmek, anlaşılabilir kılmak lazımdı. İşte varlıktaki sesi bir zevk ve estetiğe çeviren ilme…

02 Eylül 2016

“Başka milletler içinde, onu bizden daha çok muhteşem şekilde tasavvur edenler, mezarı terk edilen dünya nimetlerinin küçük bir sergisi hâline getirenler, sanatlarının ve icat ve kabiliyetlerinin bütün kaynaklarını içlerindeki fânîlik korkusunu yenmek uğrunda tüketenler çok olmuştur; fakat hiçbiri ona bizde aldığı ehlî yüzü verememiş, onun korkunç realitesini, bizim kadar yumuşatamamıştı.” Ahmet Hamdi Tanpınar Rivâyet odur…