Yazı Arşivi

25 Mart 2016

Ülkemizde postmodernizm 1980’lerden sonra sanatta ve edebiyatta ağırlığını hissettirmeye başladı ve sonraki yıllarda bu etki artarak devam etti. Önce eserler verildi, kuram ve eleştiri de eserleri takiben doğdu. Bu tartışmalara bağlı olarak postmodern edebiyatın nitelikleri neredeyse kesinlik derecesinde saptandı. Üstkurmaca, metinlerarasılık, parodi, pastiş, yazarın metne müdahalesi, mutfağın okura açılması ve okunan metnin kurmaca olduğunun göze…

24 Mart 2016

Prof. Dr. Elmar Holenstein, 1964-1972 yılları arasında, Louvain/Leuven, Heidelberg ve Zürich üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve dilbilimi alanlarında eğitim aldı. 1970 yılında Edmund Husserl’in fenomenolojisi üzerine yaptığı çalışma ile doktor, 1976 yılında da “Roman Jakobson’un Fenomenolojik Yapısalcılığı” başlıklı çalışması ile doçent oldu. 1977 ile 1990 yılları arasında Almanya’daki Bochum-Ruhr Üniversitesi’nde, 2002 yılına kadar da Zürich’teki ETH’de…

21 Mart 2016

İyi filmlerin açılış sahneleri iyi romanların açılış cümleleri gibidir. Bize aslında eserin ruhunu, o ruhun tebellür ettirmeye niyetlendiği aslını ve özünü verir. 1981 yapımı, Karel Reisz tarafından yönetilen ve Meryl Streep ile Jeremy Irons’ın başrollerini paylaştığı Fransız Teğmenin Kadını/The French Lieutenant’s Woman adlı filmin açılış sahnesi tam da böyle: Bir İngiliz sahil kasabasının sisli bir…

20 Mart 2016

Türk edebiyatında Tanzimat dönemi önemli “düzenlemeler”in yapıldığı, köklü değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Sarayın veya iktidarların başlattığı evrimler/devrimler Cumhuriyet döneminde zirveye ulaşır. Devrim ve değişimin kökeninde geri kalmışlık psikolojisinin yol açtığı bir taklit duygusu ve aşağılık duygusu vardır. Böyle bir duruş eşikteki insanın ruh hâlidir. Bu hâl, ne içeri girebilen ne de dışarı çıkabilen tereddütlü bir…

18 Mart 2016

1531 yılında bir kuyruklu yıldız dört ay boyunca, her gün gökyüzünde görülmüştü. Daha sonraları “Halley” adı verilecek olan bu tuhaf gök cismi, 16. yüzyılda onu gören her kültür çevresinde farklı yorumlandı. Bir kısım Avrupalı Hıristiyanlar, Tanrı’nın bu uyarısı gereğince, fitnenin kaynağı olan sorumluları aramaya koyuldular. Bazı kilise büyükleri bu alışılmadık olayı, veba salgını ve türlü…

04 Mart 2016

15. yüzyılda, hümanizm denilen rönesans entelektüel hareketi, Avrupa’da ve özellikle İtalya’da yeni bir hayat ile bir canlanmayı müjdeledi. Bu hareket, İslami metinleri de kapsayan antik idealleri araştırmayı teşvik etti. Klasik edebiyat üzerine yapılan çalışmalar ve tercümeler, bilim araştırmaları, haritacılık çalışmaları, uygulamalı matematik ve astronomi, yeni bir siyaset, edebiyat, sanat, müzik, felsefe ve din anlayışı doğurdu….

29 Şubat 2016

Batı Avrupa IV. yüzyıl Roma Hristiyanlığı döneminden XIV. yüzyıla kadar geçen süreci, payen ve batinî inançlarla mücadele eden kilisenin baskısı altında yaşadı. Bilimi ve bilgiyi sadece kendi kurumuna ait gören kilise, iktidarını muhafaza etmek için halkı cehalet içine itti. İsa dinini sadece resimlerle anlatılan efsanelere indirgeyerek, eski Roma dönemine ait Helen dinî inançlarını ve medeniyetini…

21 Şubat 2016

Prof. Dr. Bekir Karlığa, 1972’de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden, 1977’de İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Fakültedeki görevine, Yüksek İslam Enstitüsü döneminde, 1977 yılında Felsefe ve Mantık asistanı olarak başladı. 1980 yılında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde İslam Kaynakları Işığında Pythogoras ve Pre-Sokratik Filozoflar adlı teziyle doktor oldu. Yüksek İslam Enstitüsü’nün fakülteye dönüştürülmesinden sonra…

15 Şubat 2016

Dinin toplumda evrilen rolünü ve bunun moderniteyle olan ilişkisini bir çerçeveye oturtmada çokça kullanılan yollardan biri din ve bilim, inanç ve akıl ya da gelenek ve ilerleme gibi bir dizi -sözde çatışan-ikilikler öne sürmektir. Bazı siyasi ve entelektüel çevrelerde, özellikle de bir süredir Batı medyasında ilgi görmekte olan, seküler ideolojinin militan ve ateist karakterli kesimleriyle…

11 Şubat 2016

Hümanizm ve milliyetçiliğin birbirlerine tamamen aykırı olduğunu düşünürüz, öyle değil mi? Hümanizm her insanda belli olumlu özelliklerin var olduğunu iddia eder, milliyetçilik ise belli bir grubu öne çıkararak diğer insanları kendi değer topluluğuna ait görmez. Hümanizm agresifliğe karşı mücadele eder; milliyetçilikte ise agresiflik serbesttir. Hümanizm tüm insanları kucaklayarak onları ortak değerleri paylaşan büyük bir topluluk…