Yazı Arşivi
Yazar: İsmail Güleç Ağabeyiniz var mı? Veya ağabey misiniz? Size ağabey diyen birileri oldu mu? Siz birilerine kardeşim veya ağabey diyor musunuz? Demiyorsanız çok şey kaybetmişsiniz. Neden mi? Bana birkaç dakikanızı ayırırsanız izah etmeye çalışayım. Ben geleneksel bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’un mütevazi semtlerinden birinde büyüdüm. Çocukluğumuzda, bize, yaşça bizden büyük olanlara abi denmemiz öğütlendi….
Söyleşi: Merve Yiğit Müslüman entelektüeller niçin Doğu Asya İslam geleneği üzerinde durmalı? Naoki Yamamoto: Oryantalist mühtedi Vincent Mansour-Monteil, “İslam’ın Beş Rengi Üzerine” (Aux cinq couleurs de l’islam) isimli eserinde İslam medeniyetini beş kategoriye ayırır. Bunlar Türkiye, Afrika, Malay, Arap ve Hint-Fars havzasında tezahür eden İslam geleneğidir. Fakat Monteil’in teorisinde önemli bir açık olduğunu düşünüyorum….
Yazar: Asım Cüneyd Köksal* Son dönemlerde Thomas Bauer’in kitapları vesilesiyle kesinlik ve müphemlik ekseninde -küçük çaplı da olsa- bir tartışmanın ortaya çıktığı söylenebilir. [1] Bauer bilhassa İslam medeniyetindeki müphemliğin izini sürdüğü kitabında, bir taraftan Avrupa modernliğini, bir taraftan da selefilik ile modernist İslamcılığı eleştirir. Fakat bu eleştiriyi yaparken önemli bir iddia ortaya koyar: Modern…
Yazar: Ömer B. Albayrak* Sabah Ülkesi’nin geçtiğimiz (70.) sayısının dosya konusu kapsamında Hayrettin Nebi Güdekli’nin “Bir İletişim Yolu Olarak Haberin Epistemolojisi” adlı yazısı, dosya bağlamındaki değerine ek olarak, bilgi ile haber arasındaki benzerlikleri, ilişkileri ve farkları düşünmek için de çok güzel bir giriş yolu sunuyor okuyucuya. Buradaki “giriş” ile kastettiğim, metni ortaya koyan birikimin düzeyi…
Yazar: Harun Kuşlu* Mantık, Aristoteles’in dizgesel hâle getirdiği bir düşünme yöntemi olarak, İslam dünyasına intikal ettiğinde İslam âlimleri zaten dinî ilimlerde bir metot olarak dili kullanmaktaydı. Bu yüzden İslam düşünce geleneğinde mantığın yer edinmeye başladığı erken dönemlerden itibaren mantıkçıların karşısına dil âlimleri çıktı. Tıpkı dil gibi mantık da öteki ilimlerde kullanılan bir “vasıta (alet…
Yazar: Sari Nusseibeh* Müzik kalbe bir şeyler söylüyorsa eğer, hele bir de mevzu aşka, kalbin bu öz tutkusuna dairse ne denli ileri ve ne kadar derine gideceğini artık siz düşünün. Ümmü Gülsüm, Arap dünyasının gelmiş geçmiş en iyi şarkıcısı olarak bilinen “Doğunun Yıldızı” milyonlarca kadın ve erkeği sözlerinin, sesinin pençesinde tutabilmişti; Arap dünyasının her yanından…
Yazar:Jonardon Ganeri* “Karşılaştırmalı felsefe” felsefenin bir dalı olduğu sürece, bu uğraşta akıl da araçsal akıl olmak durumundadır; değil mi ki felsefe “ifadenin olabilecek en geniş anlamıyla şeylerin, yine ifadenin olabilecek en geniş anlamıyla birbirleriyle nasıl birlikte olduklarını anlamak” için, insandaki akla dökülmüş düşünce kabiliyetinin işletilmesidir. Ancak karşılaştırmalı felsefe, bana kalırsa, felsefenin bir dalı olmadığı gibi,…
Yazar: Ekrem Demirli Cevher-i la-mekân benim Ben bu cihana sığmazam Gazzâlî’nin eserlerinden aklımda kalan etkili cümlelerden birisi “Bir şeyin sınırı (haddi) onun ruhudur.” anlamındaki bir cümlesiydi. Böyle bir cümlenin dikkatimi daha çok çekmiş olmasının nedeni, galiba aramak-bulmak ilişkisi veya talebin bulunanın ehemmiyetini artırması olmalıydı. O dönemde bir hadis-i şerifte belirtilen “had” yani sınır tabirini dinî…
Yazar:Lucian Hölscher* I. Zamanın bir sınırı var mı? Bu, hangi zamandan bahsettiğimize ve sınırdan ne anladığımıza bağlı. Modern evrensel zamandan bahsettiğimizde, bu salt zamansal bir sınır meselesi olamaz, çünkü bu zaman, tanımı gereği sınırsızdır. Zamansal olarak sınırlı bir evrensel zaman fikri kendi içinde çelişir: Hristiyan mitolojisinde tasvir edilen böyle bir zaman sınırının, örneğin evrenin yaratılışı…
Yazar: François-David Sebbah* Giriş Husserl’den sonra, özellikle Fransa’da, bir soru fenomenolojiyi meşgul edecek ve bilhassa Emmanuel Levinas, Michel Henry ve Jacques Derrida (diğer birçok ismi temsil etsin diye bu kadar az isim saydım) gibi isimlerin eserlerinde yankılanacaktır. Husserl için “ne kadar tezahür, o kadar varlık” olsa bile ve o zamandan beri saf Benin bakışı…