Yazı Arşivi
“İnsan düşünen canlıdır” tanımını neredeyse bütün klasik mantık kitaplarında görürüz. Bu tanımsal tümcede “insan” tanımlanan, “düşünen canlı” ise tanımlayan öğelerdir. Tanımlayan öğelerden “canlı” niteliği insanın cinsi “düşünme” niteliği ise onun faslıdır. Tanımlayan öğeleri mantıksal nitelikler olan cins ve fasıl ile etiketledik. İyi de bu nitelikleri nasıl elde ettik? Niçin tanımlarken düşünen+canlı bileşik yapısını kullandık. İnsana…
Tevhîdin (yani Tanrı’nın birliği ve tekliğinin) İslam’ın merkezi öğretisi olduğunu bilen okurlar İslam’ın özel olarak tanrı merkezli bir din olduğunu düşünmede mazur görülebilirler. Ancak öte yandan Tanrı’nın vahyedilmiş kelamı olarak Kur’an, bu temel kutsal metin bir muhataba hitap eder; insanlığa. Ayrıca tevhîd kelimesi bizzat Kur’an’da yer almazken, önem bakımından bu kelimeyle baş başa giden bir…
Mesele oldukça popüler olan ve genellikle yanlış anlaşılan “İnsan ne yerse odur!” ifadesinin anlamlandırılması olduğunda Alman filozof Ludwig Feuerbach önemli bir çıkış noktasıdır. Feuerbach 1850 yılında Hollandalı kimyager Jakob Moleschott’un gıda bilimi konusundaki yeni ve sıra dışı çalışmasına bir eleştiri yazısı yazmıştı. Moleschott, Justus von Liebig’in yeni organik kimya ve fizyolojisine dayanarak kaleme aldığı kitabında…
İslam entelektüel geleneğini oluşturan hiçbir nazari ya da abidevi ekol, tasavvuf geleneğinde olduğu kadar kapsamlı, özgün ve iddialı bir antropoloji doktrini geliştirmemiştir denilseydi bu hüküm, hiç de abartılı olmazdı. Zira İslam düşüncesinde, tasavvuf antropolojisi dışında Tanrıyı ve âlemi anlamayı insanla bu denli sıkı biçimde ilişkilendiren, insana en güçlü şekilde vurgu yapıp buna dair çok geniş…
İnsanın Müstesna Mevkisi: İbrahimî Miras İnsanın müstesna mevkisi İbrahimî dinlerin, yani Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın şekillendirdiği kültürlere borçludur büyük ölçüde. Asırlar boyunca, dinden gelen asli dürtü sekülerleşmiş ve modernleşmiştir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler -bunlara ilaveten kapitalizm ve sosyalizm- bu ayrıcalıklı varlığın, “insan”ın gelişmesine ve yükselmesine yardım etmiştir. Bunun sonucunda, günümüzün küreselleşmiş dünyasında neredeyse herkes insanlıkla…
II. Meşrutiyet döneminin fikrî ve idari hayatına damga vurmuş şahsiyetlerden biri olan Musa Kâzım Efendi, Osmanlı Devleti’nin 121. şeyhülislamıdır. Erzurum’un Tortum kazasına bağlı Vihik (Pehlivanlı) köyünde 1861 yılında dünyaya gelen şeyhülislam, on iki yaşlarındayken köyündeki Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Hacı Mehmed Necati Efendi’nin (ö. 1925) uhdesinde ilim yoluna koyulmuş, aynı zamanda tarikat terbiyesine tabi olmuştur. Erzurum, Konya…
İki iddiam olacak; ilk olarak modern tasarı buhrandadır, öyle ki çevremizi, organik insan topluluklarımızı ve ruhlarımızı nerdeyse tümüyle harap etmeyi becerebildik. İkinci olarak, bu tahribatı herhangi bir doğal kuvvet veya tanrısal bir el değil insanlar gerçekleştirdi. Bu iki varsayıma katılmayanların makaleyi okumaları gerekmiyor, bu, onlara göre bir yazı değil zira. Modernliğin buhranının insani bir üretim…
Herhangi bir canlı hakkında konuşmak ile insan hakkında konuşmak esaslı bir takım farklılıklar içerir. Mesela bir çita saatte 90 km. hızla koşuyorsa dünyanın neresinde olursa olsun bütün çitaların bir hastalık ya da engel olmadığı takdirde aynı veya yakın hızla koştuğu görülür. Kuşkusuz hayvanlar dünyasında bir türün fertleri arasında bölgesel farklılık bulunur. Fakat bu farklılıklar, aynı…
“İnsan” (human) eski bir kelime, insanlık (humanity) kavramıysa modern bir kavram. Bu eski kelimenin nereden geldiğini kimse bilmiyor. Giambattista Vico Scienze Nuova’sında (Yeni Bilim) kelimenin kaynağının Latincede gömme anlamına gelen humando kelimesinden türediğini söyler ki bu kelime de toprak anlamına gelen humustan gelmedir. O hâlde insanlar her şeyden önce toprak halkıdır; insan, ölülerini gömendir. İnsan…
SPEKÜLATİF MATERYALİZMDE HÜMANİZM VE POST-HÜMANİZM Çağdaş düşüncede genellikle “post-hümanizm” olarak adlandırılan durumun ana saiki Michel Foucault’nun Kelimeler ve Şeyler (Les mots et les choses, 1966) kitabından gelir. Çeşitli modern “epistemeler”i veya beşerî bilimlerdeki bilgi biçimlerini incelediği bu çalışmada Foucault, Immanuel Kant’ın “İnsan nedir?” sorusuna işaret etmesiyle resmen başlayan, 18. yüzyılın antropolojik paradigmasını eleştirel tarzda inceler….