Yazı Arşivi
İnsan eli, zevki, tercihi ve donanımıyla ortaya çıkan; daha çok toplumsal bir inşa ve imar kabiliyetinin ürünü olan şehir olgusunun, özellikle şehirleşmenin ve şehirliliğin “medeniyet”le, medenî olmakla ilgisi artık izah ve ispata ihtiyaç duymayan bir kabuldür. Zira medeniyet denilen, hayatı seviyeli, estetik ve pratik şekilde yaşama ve yaşatma kabiliyeti, sosyal bir uzlaşma ve organizasyon hâlini…
Hamiş: Niyet nedir? Kalb ile aklımız, kafa kafaya verip ortak niyet olarak yola çıksalar bile; ifade etmeye gönüllü olmayan dil, her ses ve sözde asıl muradın bir nebze daha az hasıl olmasına neden oluyor. Beş hayal ile üç gerçek, hesab edince sonuç ne olur ki? Asiye ve İnsan Kardeşleri Şehrin tam merkezinde olup da modern…
1889 yılında yayımlanan ve Türkçeye (Şehir Mimarîsi adı ile 1926 yılında) Celal Esad Arseven tarafından tercüme edilen, Avusturyalı Camillo Sitte’nin (1843-1903) Türk ve Cumhuriyet dönemi şehirciliğini anlatan önemli eserlerden biri olan ve başlığında “Şehirleri İnşa Etme Sanatı” ibaresi geçen esere, Cumhuriyetin kurucuları genellikle yeterince önem vermemişlerdir. 19. yüzyılın başından itibaren bulunulan girişimleri müteakiben, Cumhuriyet yöneticileri…
Osmanlı İmparatorluğu’nun şehir/şehir yaşamı tasavvuru neydi? Bu soru bizi manzara tasvirlerinden uzaklaştırıp zamanda geri gitmeye yöneltir: Tarihi, özellikle de ekonomik tarihi incelememiz gerekir. Her şeyden önce bahsedilen mekânı ve zamanı tanımlamamız gerekir. Hususi şartlar altında oluşturulmuş şehir peyzajları, çokkültürlü imparatorluğun çerçevesinde ortaya çıkan farklı özellikteki toplumlar, yeniden imar edilen Helenistik ve Bizans şehirleri (Selanik, Bursa,…
Prof. Dr. Doğan Kuban 1926 yılında Paris’te doğdu. 1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. Türkiye’de ilk restorasyon dersini veren Paolo Verzone’nin çevirmenliğini yaptı, sonraları bu dersi kendisi üstlendi. Kuban, 1954 yılında, Türkiye’de batılılaşmayı ilk kez bir mimarlık ya da sanat tarihi sorunsalı olarak ele alan “Osmanlı Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme” çalışmasını…
Bir hayat tarzı ve yerleşme biçimi olarak şehir, kültür ve medeniyetin vücut bulma eksenidir. İnsanın varoluşsal ve kültürel tekamülü ancak bireyi aşan bir durum olarak toplulukla ve şehir hayatıyla tamamlanır. Sosyal, kültürel ve ekonomik özgüllüklerin inşa ettiği kimlikle birlikte değişmenin de yaşandığı yerdir şehir. Şehir hayatı bu bakımdan gündelik hayatın her gün yeniden belli kurumlar…
Şehirlerimizi tarihî süreçte geçirdikleri değişimler, yenilenmeler ve kendilerine yabancılaşmalar bağlamında gözlemlediğimizde; dünya görüşü ve medeniyet tasavvurunun kaybolmaya başlamasıyla birlikte, şehirlerimizin de ifsat edilmeye başladığına şahit oluyoruz. Şimdilerde ise… “Yaşanmaya değer” şehirlerden, irade sahibi olmayan canlılara mahsus “sığınma ve barınma” mekânlarına doğru hızla sürüklenen şehirlerimizin bozulma ve tefessühte zirve yaptığı modern zamanlardayız. Tanzimat’la birlikte belirgin hâle…
Şehir başlangıcından itibaren kır hayatında karşılaşılan sorunlara bir çözüm olarak ortaya çıkmış ve var olmuştur. Tarihte karşılaştığımız ilk şehirlerin; önce Mezopotamya’da, sonra Nil vadisinde, kır hayatında ve tarıma bağlı üretimde karşılaşılan güçlüklere bulunan çözümler sonucunda ortaya çıktığını görüyoruz. Şehrin gelişmesini; kır hayatındaki açmazların ortadan kaldırılabildiği ölçüde, önce sosyolojide kullanılan şekliyle, Doğu toplumlarının var olduğu coğrafyalarda,…
Bugün İslam dünyasının pek çok yerinde bulunan, ortak özelliklere sahip tarihî şehirler (medine) kökleri geç antik dönem, İslam öncesi Arabistan ve bunun modern zamanlardaki çöküşünde bulunan İslam şehirciliğinin uzun geleneğinin birer meyvesidir. Bu geleneğin evrelerinin sayısı ve de her bir evrenin ne kadar sürdüğü tartışılabilir, ancak günümüze dek ulaşan şehirlerin son evreye ait olduğu olgusu…
İnsan, Mabet ve Şehirlilik Şehirler fikir akımlarının geliştiği, kendilerinin dışında başka rüzgarların getirdiği değerlerin filizlendiği ortamlardır. Medeniyetlerin güçlü olduğu dönemlerde bu değerler belli bir zenginleşmeye, gelişmeye yol açarken, çökme dönemlerinde ise yok oluşun, eriyişin ve asimilasyonun nedeni olmuştur. Aristoteles, Nikomakhos’a Etik adlı eserinde, insanı politik ve sosyal bir mahluk olarak tarif eder ve insanın benzerleriyle…